Aşksız Seks Gerçekten Güçlü mü?
02 Mart 2025

Son yıllarda ilişkiler dünyasında bir mantra var: “Senin bedenin, senin kuralların!” Özgürlük, bağımsızlık, istediğini yapmak… Ama işin ilginci, bu yeni özgürlük dalgasının en çok kimleri mutlu ettiğine bakarsak, yanıt düşündüğümüzden farklı olabilir. İngiliz gazeteci yazar Louise Perry’nin gündeme taşıdığı gibi, bağlantısız seks gerçekten kadınları mı güçlendiriyor, yoksa sadece erkeklerin işine mi geliyor?

The Case Against the Sexual Revolution: A New Guide to Sex in the 21st Century (Cinsel Devrime Karşı: 21. Yüzyılda Cinselliğe Yeni Bir Rehber), adlı kitabında gazeteci ve feminist yazar Louise Perry modern ilişkilerin pratik sonucunun pornografinin fütursuzca yaygınlaşması, bir “her şey mübah” anlayışıyla gündelik (casual) seksin normalleşmesi ve geleneksel aile değerlerinin aşınması olduğunu anlatıyor.

Flört uygulamaları üzerinden birkaç kaydırma hareketiyle kolayca rastgele cinsel partner bulunabilen ve tek gecelik ilişki talebinin sıradanlaştığı bir ortam tasvir ediyor. Ayrıca, modern porno kültürünün genel olarak gittikçe daha sert ve şiddet dozlu içeriklere kaydığını, bunun da erkek izleyicilerde kadına yönelik şiddeti olağanlaştırabildiğini belirtiyor.

Kitabın altını çizdiği noktalardan biri, devasa internet pornografisi sektörü ile gerçek hayatta artan sert/şiddet içeren cinsel davranışlar arasında sarsılmaz bir bağlantı olduğu. Perry, böylesine “saldırgan biçimde cinselleşmiş” bir kültürün aslında pek çok kadını mutlu etmediğini, tersine birçok genç kadının yaşadıkları deneyimler sonrası büyük bir pişmanlık ve mutsuzluk duyduğunu vurguluyor.

Perry, toplumda kadınlara “erkekler gibi seks yapmaları” yönünde telkin verildiğini (örneğin popüler kültürde Sex and the City gibi dizilerle) ancak bunun kadın doğasına uygun olmadığını iddia ediyor.

Bu noktada Perry’e katılmamak elde değil. Biriyle birlikte olup sabahında “Bu neydi şimdi?” diye düşünmek, kendini tatmin olmak yerine kullanılmış hissetmek, belki de aslında hiç istemediğin bir şeyi “rahat olmalıyım” baskısıyla yaşamak… Özgürlüğün tanımı buysa, biraz sorgulamamız gerekmez mi?

Psikolojik olarak bakıldığında, insan bağ kurmaya programlı bir varlık. Seks sadece fiziksel bir eylem değil; dopamin, oksitosin gibi hormonlarla beynimizde bağlanma hissi yaratıyor. Yani sen “bunu sadece eğlence için yapıyorum” diye düşünsen bile, bilinçaltın her zaman bu kadar kayıtsız kalmıyor.

Peki, erkekler için durum farklı mı? Genetik ve evrimsel psikolojiye göre, erkeklerin bağlanma süreçleri kadınlardan daha yavaş ve zayıf. Erkekler kısa vadeli ilişkilerden daha az duygusal yatırım yaparak çıkabiliyor. Bu, biyolojinin adaletsizliği mi, yoksa kültürel olarak öğrendiğimiz bir rol mü? Tartışmaya açık. Ama şurası net: “rahat ol, eğlen, bağlanma” mottosu, çoğu zaman kadınları mutsuz bırakıyor.

Bunu güçsüzlük olarak görmek zorunda değiliz. Gerçek güç, ne istediğini bilmekten ve sınırlarını çizebilmekten gelir. Eğer seksin seni güçlendirdiğini hissediyorsan, harika! Ama eğer yalnızca “böyle olması gerektiği” için ya da çevrende herkes bunu yaptığı için katlanıyorsan, dur ve kendine sor: Ben gerçekten ne istiyorum?

Güç, başkalarının onayında değil, kendi tercihlerinde saklıdır. Ve her şeyden önemlisi: Güçlü olmak, çoğu zaman anlık zevklere “hayır” diyebilmekten geçer. Hatta bu günümüzde çok daha önemli. Aşktan umut kesmemek lazım.

ÇOK OKUNANLAR