Tüpte Aşk
05 Mart 2025

Bu pazar günü Netflix’te Kopenhag’da geçen ve tüp bebek tedavisi sürecini konu alan “Kopenhag’da Bir Aşk Hikâyesi” adlı bir filmi seyrettim. Film, yazar Mia’nın bekâr baba Emil ile aşkını ve kendi çocuklarına sahip olmak için doğurganlık tedavisine başladıklarında karşılaştıkları zorlukları o kadar güzel ve doğal anlatmış ki.

Aklıma bundan yıllar önce seyrettiği. The Break-Up (Ayrılık) filminde Jennifer Aniston ve Vince Vaughn’un canlandırdığı çift geldi. Bu çiftin en büyük tartışma sebebi neydi? Tabii ki bulaşıklar! O meşhur sahneyi hatırlayalım: Jennifer Aniston’ın karakteri, “Bulaşıkları yıkamanı istemiyorum, bulaşık yıkamak istemeni istiyorum!” diye haykırırken, Vince Vaughn’un karakteri büyük ihtimalle içinde “Keşke bu tartışmaya bulaşmasaydım!” diyordu.

İşte tüp bebek tedavisi gören birçok çiftin ilişkisi de zamanla bu sahneye dönüşebiliyor: “Bebek sahibi olmanı istemiyorum, bebek sahibi olmak istemeni istiyorum!”

Oysa stres her şeyin baş düşmanı. Hem ilişkiyi yıpratıyor hem de hamile kalmayı zorlaştırıyor. Bizde de bir çok ünlü çift bu aşamaları göz önünde yaşamak zorunda kaldı.

İlk aklıma gelen Demek Akalın’ın bu tedaviyi deneyip hamile kalamayıp sonra stresten arındığı bir dönemde kendi kendine kızına hamile kalması.

Tüp bebek tedavisi gören çiftler için aşk, içinde hormon enjeksiyonları, yumurta toplama operasyonları ve spermin mikroskobik maceraları olduğu yepyeni bir evreye giriyor. Eskiden çiçekler, mum ışığında yemekler ve kaçamak öpücüklerle dolu olan ilişkiler, bir anda “Bugün foliküller kaç milimetre?” ve “Doktorun verdiği yeni ilaçları aldın mı?” gibi cümlelerle dolmaya başlıyor.

Bu süreçte romantizmin yerini biyolojik takvimler alırken, çiftler birbirlerine “Ne kadar çok denedik ama olmadı!” yerine “Bugün kaç embriyo oluştu?” gibi cümleler kuruyor. Eskiden istemeden hamile kalmamak için çabalayan birçok çift, bu kez istemelerine rağmen bir türlü hamile kalamamanın stresini yaşıyor.

Peki, psikolojik açıdan baktığımızda bu süreç neden bu kadar yıpratıcı? Çünkü tüp bebek tedavisi, çiftin sadece biyolojik değil, psikolojik dayanıklılığını da test ediyor. İlişkinin duygusal dinamikleri değişirken, çiftler kendilerini artık sevgili değil, bir “üreme projesi ekibi” gibi hissediyor. Kadın, “Benim bedenim çalışmıyor mu?” diye düşünerek kendini yetersiz hissederken, erkek “Spermlerim neden tembel?” sorgulamasına giriyor.

Toplumun “Evlendiniz, hadi çocuk yapın!” baskısı işleri daha da zorlaştırıyor. Her aile buluşmasında, masadaki yaşlı teyze veya enişte mutlaka “Hadi bakalım, bir torun bekliyoruz!” diyerek çiftin üzerindeki baskıyı artırıyor. Tüp bebek tedavisi sürecindeki en büyük kayıplardan biri de, “Rastgele bebek sahibi olabilme” özgürlüğünün yitirilmesi. Artık her şey hesaplanıyor, planlanıyor ve tabii ki fatura ediliyor!

İlişkiyi Kurtarmak İçin Ne Yapmalı?

İlk önerim tedaviyi ilişkinin merkezine koymayın. Tüp bebek süreci her ne kadar hayatınızı kaplasa da, ilişkiniz sadece bundan ibaret olmamalı. Eski romantik ritüelleri sürdürmeye çalışın. Espri gücünüzü kaybetmeyin. “Spermler neden olimpiyat koşucusu gibi değil?” gibi soruların ortasında mizah yapmak, durumu biraz olsun hafifletebilir.

Başkalarının hayatlarını kıyaslamayın: “Komşu Ayşe’nin dört çocuğu var, biz neden olmuyoruz?” gibi karşılaştırmalar sizi yıpratır. Herkesin hikayesi farklı. Duyguları paylaşın. Süreci sadece biyolojik bir mesele olarak değil, duygusal bir deneyim olarak da ele alın. Birbirinizin hislerini anlamaya çalışın.

Sonuç olarak, tüp bebek tedavisi, ilişkilere zorlayıcı ama aynı zamanda öğretici bir sınav sunuyor. Bazen mesele sadece bir bebek sahibi olmak değil, birlikte bu yolda ne kadar güçlü kalabildiğinizdir.

ÇOK OKUNANLAR