48 saatlik paniğin nedeni AKP kalelerinden gelen son anket sonuçları mı?
20 Mart 2025

Önce size dün sabah 7.30’da gelen ilk telefonla uyanma psikolojimi anlatayım.

Yetmiş yedi yaşındayım ve bütün hayatım boyunca üçüncü defa böyle bir duyguyu yaşadım.

Birinci 12 Eylül 1980 sabahıydı.

Varan Otobüsü ile Ankara’dan İzmir’e giderken Bornova kavşağında yolumuz üç tank tarafından çevrilmişti.

Şoförümüz aynı anda radyoyu açtı.

Seçilmiş iktidarı darbeyle indiren askeri yönetimin “İki numaralı sıkı yönetim bildirisi” okunuyordu.

İkincisi ise 15 Temmuz akşamı 2016 akşamı saat 21 sıralarında Sedat Ergin’le birlikte Fatih Sultan Mehmet Köprüsünü geçerken gelen telefonlarla.

İkisi de askeri darbe haberleriydi.

Ve hayatımın buna benzer ilk sivil sabahını dün yaşadım.

Gelen telefonların bende yarattığı duygu askeri darbelerin aynısıydı. 

Sonra kafamdaki filmi geri sarıp düşünmeye başladım.

Ne oluyordu…

Bu ay başından itibaren gelen anket sonuçlarında çok ilginç bir değişme vardı

Bu ay başından itibaren gelen son anketlerde beni şaşırtan bir gelişme vardı…

CHP, 31 Mart’ta belediye başkanlığını kazandığı bazı önemli ve sembolik şehirlerde, genel seçim anketinde de birinci sıraya geçmiş.

Bunlar arasında Manisa, Denizli, Erzincan, Sakarya gibi AKP kalesi olarak bilinen, sembolik anlamı büyük iller var. 

Ama en çarpıcı gerileme  İstanbul ve Ankara’da gözleniyor.

Her iki şehirde de 2019’da Büyükşehir belediyesini CHP kazanmıştı.

Ancak 14 Mayıs 2023 genel seçiminde bu iki şehirde de AKP birinci partiydi.

Bu şehirlerde de anketlerde ikinci sıraya düşmüştü.

İstanbul ve Ankara’yı kaybeden Türkiye’yi de mi kaybediyor

Tabii bu iki şehiri önemli yapan, sadece birinin siyasi ötekinin ekonomik başkent olması değil.

İktidarın 2019 seçiminden itibaren bizzat kendisinin yaptığı bir propaganda vardı.

“İstanbul ve Ankara’yı kaybeden Türkiye’yi kaybeder” diyorlardı.

2019’da yerel seçimden sonra yapılan 2023 genel seçimde bu öngörü doğru çıkmadı.

AKP İstanbul ve Ankara’yı kaybettiği halde Türkiye’yi kaybetmedi.

Hatta bu iki şehirde 14 Mayıs genel seçimi akşamı birinci parti olarak tamamladı.

Erdoğan’dan sonra partisi de iki büyük şehri kaybediyor

Aynı gün, Cumhurbaşkanı Erdoğan bu iki şehirde de başkanlık seçiminde ikinci sırada çıktığı halde, Türkiye genelinde yüzde 52’ye yakın oyla sandıktan Cumhurbaşkanı olarak çıktı…

Şimdi son anketlere bakılırsa, bu iki şehirde Cumhurbaşkanlığından sonra  AKP olarak da ikinci sıraya düşüyorsa ne oluyor?

İstanbul’u ve Ankara’yı kaybeden gerçekten Türkiye’yi mi kaybediyor?

Artık siyasi rakip olarak “Çekinilecek bir aday” olmaktan çıkıp Külliye için paranoya haline dönüşen Ekrem İmamoğlu’na karşı bu kadar şuursuzca ve komiklik derecesinde bir engelleme gayretinin nedeni bu mudur acaba…

Dünden itibaren resmen bir Türkmenbaşı rejimine geçildi

Galiba 31 Mart seçimleri iktidar üzerinde sandığımızdan çok daha büyük etki yarattı.

İstanbul ve Ankara’dan sonra bütün Türkiye de gidiyor paranoyası, sonunda, Türkiye’nin en karanlık yıllarını hatırlatan  18 Mart Diploma ve 19 Mart “Toplu gözaltılar” olaylarına götürdü.

Türkiye dünden itibaren fiilen Orta Asya-Orta Doğu karışımı bir “Türkmenbaşı Rejimine” geçti.

Şu soru sorulmadı: 120 bin cami imamı ile bu seçimi nasıl kaybettik?

O zaman 23 yıllık iktidar neyi kaybediyor?

31 Mart’tan sonra bu hezimetin bilançosunu konuşmadı. 

Oysa hiç kuşkusuz olaya gerçekçi bakan AKP’lilerin önünde de şu tablo vardı.

(*) 2019, 2023 ve 2024 yerel seçimlerinde ülkedeki 120 bin caminin imamı resmen iktidar propagandası yaptı.

Ama İstanbul ve Ankara gitti. Trakya, Ege, Akdeniz sahilleri, çok kuvvetli oldukları İç Anadolu gitti.

TRT ve medyanın yüzde 85’i ile bu seçimi nasıl kaybettik?

(*) Devletin TRT’si başta olmak üzere, medyanın yüzde 85’i tam bir vuvuzela kakafonisi ile iktidar propagandası yaptı.

Buna rağmen büyükşehirlerin üçte ikisi gitti.

(*) Türk siyasi tarihinin en büyük, en ağır parasal muhasarası gerçekleşti.

Buna rağmen finans merkezi İstanbul gitti.

Sarıyer’i kaybedersek düşman girer Türkiye’yi kaybederiz bile demiştik, seçimi nasıl kaybettik?

(*) İktidarın 17 bakanı, Devletin vali ve kaymakamları, Emniyet müdürlüğü kollarını sıvayıp seçim meydanına indi.

Buna rağmen İmamoğlu oyunu yüzde 54’e çıkardı.

(*) Muhalefetin seçim sandıkları başına göndereceği gönüllü gözlemciler gidecekleri yerde otel bulamadılar, sindirildiler.

Bir çok sandıkta bağımsız gözlemci olmadı.

Muhalefetin adaylarına teröristlikten hainliğe, hatta casusluğa kadar atılmadık iftira yapılmadık tehdit, şantaj kalmadı.

“Sarıyer Boğaz’ın girişinde. Orayı  kaybedersek düşman buradan girer ve  Türkiye bağımsızlığını kaybeder” demeye kadar vardırıldı iş.

Sonuç?

31 Mart hezimeti…

Kent Lokantalarını küçümsemenin, ihbar ve alay etmenin bedeli mi?

Şimdi artık iki büyük şehirde milletvekillerinin de  kaybedilmeye başladığını gösteren ilk işaretler gelmeye başlandı.

Birden anladılar ki, 100 metrekarelik kent lokantaları 23 yıllık iktidarı daha şimdiden kaybetmenin eşiğine soktu. 

31 Mart seçiminden bir hafta önce Çarşamba’dan gelen bir sinyal

Hadi gelin şu çok küçümsedikleri  kent lokantalarına bakalım…

Alay ettiler o lokantalarla, oralarda yemek yiyen insanlarla.

31 Mart seçiminden bir hafta önce Fatih Çarşamba’da yaşayan, muhafazakar hayat tarzına sahip  bir tanıdığım aynen şunu söylemişti:

“İktidar bu kent lokantalarını çok küçümsüyor ama bizim muhite gelip üç gün gözlemleseler durumun ne olduğunu anlarlar. Mahallenin emeklileri, öğrencileri orada yemek yiyor ve herkes çok memnun.”

Geleneksel oy deposu Fatih’i 6 bin oy farkı ile koruyabildiler.

Ve İBB’nin dün gözaltına alınan insanlarından biri de işte o Kent lokantaları başarısını gösteren CHP’nin Fatih adayıydı.

Şuraya yazıyorum gelecek seçimde Fatih’i kaybedecekler. 

Tıpkı Üsküdar’ı, Eyüp’ü kaybettikleri  gibi.

Şimdi İstanbul Büyükşehir’e değil aslında Kent Lokantalarına el koyacaklardı.

23 yıllık iktidar 100 metrekarelik Kent Lokantalarına yeniliyor

2019’da İstanbul’u kaybeden iktidar Türkiye’yi kaybetmedi.

Ama galiba şimdi 100 metrekarelik kent lokantalarını Ekrem İmamoğlu’na, kent yardımlaşmasını Mansur Yavaş’a kaybeden bu iktidar, Türkiye’yi kaybetmeye hazırlanıyordu.

Çünkü, TÜİK açıklamalarıyla  ekonomiyi düzelttiğini zannedenler, 100 metrekarelik kent lokantalarında yenildiler.

Galiba bu psikoloji iktidarı seçimlerden umudunu kesmeye götürüyor.

Dün sabah üçüncü defa bir “Darbe” psikolojisi yaşamamın nedeni tam da buydu işte.

İktidar bir yargı darbesi ile giderek yoksullaşan vatandaşın yemek yediği Kent Lokantalarına el koyuyordu.

Ama askeri veya sivil, seçilmiş insanlara karşı yapılan her darbe girişi mutlaka taşa çarpıyor.

Ne yazık ki kimse geçmişten ders alamıyor.

Dün itibarıyla Mehmet Şimşek’in görevi fiilen sona ermiştir

Ama onlara şunu da hatırlatmak isterim. 

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in görev süresi dün itibariyle sona ermiştir.

Merkez Bankasının döviz piyasalarına müdahelesi ve iç haberlere göre 10, dışardan gelen haberlere göre 20 milyar  dolar döviz satışı ile, onun ekonomiyi kurtarma politikası da kadük olmuştur.

Toplu tevfikatın ilk 12 saatinin maliyeti

Çünkü, seçilmiş siyasetçilerin, iş insanlarının, Türkiye’nin vergi şampiyonu şirketlerinin, iktidar yanlısı olmayan eski ve yeni medyanın üzerinde sallanan polis ve yargı kılıçlarıyla, ekonomi yönetimi de dünden itibaren fiilen yargının eline geçmiştir.

Ve savcıların dünkü “Toplu tevkifatının” Türkiye’ye ilk maliyeti, Merkez Bankası’nın 70 milyar dolarlık rezervinin  10-20 milyar  dolarının erimesi olmuştur. 

Bunun vatandaşın cebinden çıktığını söylememe gerek yok.

Bugüne kadar Cumhurbaşkanın ekonomi bilgisini görmüştük.

Şimdi de savcı ve hakimlerin ekonomi bilgisini deneyeceğiz.

ÇOK OKUNANLAR