Bayram öncesi İstanbul’un Seçilmiş iki Büyükşehir Belediye Başkanı için açılan iki davadaki ana suçlama maddelerini yazmıştım.
Biri 2002 yılında Recep Tayyip Erdoğan’a, öteki de 19 Mart 2025 sabahı Ekrem İmamoğlu’na yöneltilen ana suçlama maddeleriydi.
İkisine de aşağı yukarı aynı maddelerden suçlama yöneltilmişti.
Ama savcıların sunduğu ayrıntılı olaylar farklıydı.
Bugün bir adım daha ileri gidip, 2002 yılında dönemin eski Seçilmiş İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında Cumhuriyet Başsavcısı tarafından yapılan suç duyurusunda yer alan 19 somut iddiayı yazıyorum:
Hangi ihlallerde suç iddiası vardı
1.Sanık Recep Tayyip Erdoğan hakkında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce personelin taşınması için servis kiralama işi ihaleleri;
2.167 hat üzerinden 3.1.1995’te
3.179 hat üzerinden 17.12.1996’da
4.173 hat üzerinden 26.12.1995’te
5.130 hat üzerinden 19.02.1998’de
6.82 hat üzerinden 19.02.1998’deki isnatları İstanbul metrosu birinci aşama inşaatı sanık hakkındaki isnatların TCK’nun 205 inci maddesine,
7.Fatih Arapemini Katlı Otopark İnşaatı ihalesinin TCK’nun 205’inci maddesine,
8.12.11.1996’da 200.000 adet, 23.10.1997’de 403.000 adet, 12.11.1998’de 450.000 adet fidan, 500.000 adet süs bitkisi, 51.000 adet yol ağacı ihalesinin TCK’nın 205’inci maddesine
Akbil, araç kiralama suçlamaları nelerdi
1.İSBAK AŞ tarafından yapılan araç kiralanması işine yönelik eylemlerin TCK’nın 366/2’nci maddesine,
2.KİPTAŞ ihalelerine ilişkin; 6.10.1998’de yapılan İkitelli 4’üncü etap konut inşaatı ihalesine TCK’nın 202, 205 inci maddelerine,
3.HALK EKMEK AŞ’nin 25.9.1998’de Edirnekapı fabrikası ekmek taşıma ihalesinin TCK’nın 366/2’nci maddesine,
4.AKBİL eylemlerinin TCK’nın 202’nci maddesine,
5.15.4.1997 ve 21.4.1998’de personel servis ihalesinin TCK’nın 366/2’nci maddesine,
Doğal gaz, kitap basımı
1.Doğal gaz el kitabı basım ve dağıtım ihalesinin TCK’nın 202 inci maddesine,
2.İstanbul Dergisi, hikaye ve boyama kitabı basımı ihalelerinin TCK’nın 202’nci maddesine,
3.Radyo reklamı, takvim arkalığı, açılış-organizasyon ve kolonyalı mendil ihalesinin TCK’nın 202’nci maddesine,
İgdaş ihalelerinde İroni şirketine verilen işler
1.İGDAŞ ihalelerinde İroni şirketine yapılan ihalelere ilişkin iddiaların TCK’nın 202’nci maddesine,
2.Sticker -yapıştırma ihalesi, İGDAŞ tanıtım filmi ihalesi ve Avrasya maratonu açılışı-organizasyon ihalelerinin TCK’nın 202’nci maddesine,
3.Mobil tahakkuk sistemi ile sayaç okuma ihalesinin TCK’nın 202 ve 212’nci maddelerine, 3628 sayılı “Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’nun” 17/2’nci maddesi uyarınca;
Yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesine karar verildi.
Bu 11 suçlama TCK’nın hangi maddelerine göre suçtu
Başsavcılık işte tek tek ayrıntısını verdiğim bu iddiaları, daha önce de yazdığım gibi şu 6 suç kategorisi içinde toplamıştı.
(*) Cürüm işlemek için teşekkül meydana getirmek ve bu teşekkülü yönetmek (TCK’nun 313’üncü maddesi) Danıştay 2’nci Dairesi’ne gönderildi.
(*) Nitelikli zimmet (TCK’nun 202/2, 80’inci maddeleri)
(*) Devlet alım ve satımlarında çıkar sağlamak (TCK’nun 205, 80’inci maddeleri)
(*)Rüşvet almak (TCK’nun 212/1’inci maddesi)
(*) Görevde yetkiyi kötüye kullanmak (TCK’nun 240’ıncı maddesi)
(*) Artırma ve Eksiltmeye Hile Karıştırmak (TCK’nun 366/2’nci maddesi)
Bir tek gizli tanık yok, o görmüş bu görmüş yok
Dikkat edin.
İddiaların hiç biri kim ve ne olduğu belirsiz “gizli tanık” ifadelerine,
“İhbarcı” adı altında ortaya çıkıp da , gördüğünü söylediği toplantılarda cep telefonunun bambaşka yenlerde sinyal veren ve normal olarak bir hakimin anında reddetmesi gereken itibarsız ihbarcılar yok.
Suçlamalar belgeler üzerinden yapılıyor.Üstelik parasal değerleri İmamoğlu’nunkinden kat kat fazla.
Suçlamayı yapan da Cumhuriyet Başsavcısı.
Ne evine sabah baskını yapıldı ne tutuklandı
İşte böyle bir somut suçlasa tablosu ile yargılandı dönemin Seçilmiş İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı.
Ne 20 araba ile evine baskın yapıldı.
Ne eşinin ve çocuklarının önünde alınıp götürüldü.
Ne 4 gün gözaltında tutuldu.
Ne de tutuklanıp Silivri gibi , Ergenekon ve Balyoz skandallarından sonra artık adı Esad Rejiminin Sednaya’sı ile aynı seviyeye inen bir cezaevine konuldu.
Davası normal olarak görüldü.
Bazılarına sadece avukatları girdi.
Ve sonunda beraat etti.
Bazıları da Rahşan Ecevit Affına girdi.
Vicdan sahibi bir savcı, hakim veya siyasetçi bize bu çifte standardı açıklasın
Şimdi vicdanı olan hangi savcı, hangi hakim, hangi siyasetçi bize bunu mantıklı ve ikna edici gerekçelerlerle açıklayabilir.
Var mı öyle biri…
Erdoğan 1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına 1 milyon oyla seçilmişti.
Bu da İstanbul halkının oylarının sadece yüzde 26’sıydı.
Yani her 4 İstanbul vatandaşından sadece biri ona oy vermişti.
Onun dışında 4 adayın oyları neredeyse birbirine eşit bölündüğü için aradan çıkmıştı.
İmamoğlu daha 1 yıl önce yüzde 52 oyla seçildi.
4.5 milyon İstanbul’lunun oyunu aldı.
Üstelik bu üst üste üçüncü seçimiydi ve her seçimde oyunu daha da yükseltti.
Adalet Bakanı çıkıp bize bu çifte standardı izah etsin
Adalet Bakanı yüzümüze baka baka “Bu bağımsız ve tarafsız yargının kararı” diyor.
Öyleyse bu çifte standart nedir?
Yani “Erdoğan’ın kaçma ve delilleri karartma ihtimali yoktu İmamoğlu’nun var mı” diyeceksiniz…
Allah aşkına yukarda yazdığım suçlama tablosuna bir bakın.
Neyle açıklayacaksınız İmamoğlu’nunkinden çok daha somut, öyle herkesin gülüp geçtiği kim olduğu belirsiz gizli tanıklara değil Cumhuriyet Başsavcısının resmi belgeler üzerinden yaptığı suçlamaları tutuksuz yargılayıp, daha şimdiden çökmüş bir davayı süresi seçime kadar gidebilecek insafsız bir cezala çevirme hazırlığınızda oluşunuzu.
Bu bal gibi bir siyasi davadır
Çıkın artık dürüstçe itiraf edin.
Bu sapına kadar siyasi bir davadır.
Türk halkı da dünya kamuoyu da bunun bal gibi siyasi bir karar olduğunu biliyor.
Bilin ki bu kararla Türk yargısının itibarına çok ama çok ağır bir darbe vuruldu.
Bu yarayı sarmak çok uzun zaman alacak ve Türkiye’nin hem sosyal yapısına, hem de itibarına tahmininizin ötesinde büyük zarar verececek.
Bu dava bir gün Yassıada ile aynı hizaya yazılabilir
Ve yine bilelim ki, yanlışlıklar düzeltilmediği taktirde bu davanın Türk siyaset ve adalet tarihindeki yeri Yassıada Mahkemelerinden kadar farklı olmayacak.
İkisi arasında ne fark var deseniz cevabı da şudur:
Bir tek “bebek ve don davası…”
Ve son bir hatırlatma.
Yassıada’da yargılanıp idam edilen o insanlar bugün İstanbul’un en mutena yerlerinden birindeki anıt mezarlarında yatıyor.
Her yıl törenlerle anılıyor.
Bahçeli’nin temennileri için bir niyet mektubu olabilir
O nedenle sözlerimi şöyle tamamlayacağım.
Bu bir siyasetin aldığı siyasi bir karardır ve yine siyaset düzeltmelidir.
Düzeltmenin ilk adımı da İmamoğlu ve arkadaşlarının tutuksuz yargılanmasının sağlanmasıdır.
Ve herkes de bunun Ankara’dan gelecek bir mesajla sağlanabileceğini biliyor.
Ayrıca bu, dün sağlığına kavuştuğunu gördüğümüz MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, Bayramın birinci günü Türkgünü gazetesine yazdığı yazıda önerdiği adalet ve demokrasi temennisinin samimiyeti konusunda da çok etkili bir niyet mektubu olurdu.