Son yıllarda küresel tedarik zincirleri, jeopolitik sarsıntılar ve ticaret savaşlarıyla sarsıldı. Çin merkezli üretim modellerinin sorgulanması, bazı Batılı şirketlerin üretimlerini Asya dışına kaydırmaya başlaması ve artan korumacı politikalar, Türkiye gibi jeopolitik avantajlara sahip ülkeler için tarihi bir fırsat doğurdu. Bu süreçte serbest bölgeler, yalnızca ekonomik değil aynı zamanda jeopolitik birer kaldıraç haline geldi.
Serbest Bölgeler: Stratejik Güç Aracı
Geleneksel anlamda vergi avantajı ve bürokratik kolaylıklarla tanımlanan serbest bölgeler, artık daha fazlasını vaat ediyor. Kaliteli altyapı, güvenli hukuk ortamı, lojistik erişim ve uluslararası pazarlara entegrasyon gibi faktörler, bu bölgelerin küresel rekabet gücünü belirliyor.
140’tan fazla ülkede faaliyet gösteren yaklaşık 5.400 serbest bölge arasında fark yaratmak isteyen ülkeler, “yeni nesil” anlayışa geçmek zorunda.
Türkiye’nin Serbest Bölge Tecrübesi: Özal’dan BASBAŞ’a Uzanan Yol
Türkiye, serbest bölge kavramını 1980’li yıllarda Turgut Özal döneminde benimseyerek, ihracata dayalı kalkınma stratejisinin bir parçası haline getirdi. Ege Serbest Bölgesi gibi başarılı örnekler üzerinden büyüyen bu model, uzun süre bölgesel kalkınmayı destekledi. Ancak küresel trendler, artık daha iddialı ve entegre çözümleri gerekli kılıyor.
Bu bağlamda, Batı Anadolu Serbest Bölgesi (BASBAŞ) gibi projeler dikkat çekici bir paradigma değişiminin işaretini veriyor.
BASBAŞ: Bergama’dan Avrupa’ya Açılan Yeni Bir Sanayi Kapısı
İzmir’in Bergama ilçesinde 2,5 milyon metrekarelik bir alanda kurulan BASBAŞ, Aliağa Limanı’na, İstanbul-İzmir Otoyolu’na ve 1915 Çanakkale Köprüsü’ne olan yakınlığıyla dikkat çekiyor. Bu avantajlar, bölgeyi özellikle Avrupa pazarına tedarik sağlamak isteyen Uzakdoğulu ve Amerikalı şirketler için cazip hale getiriyor.
2023 Temmuz’unda altyapısı tamamlanan bölgede ilk üretime başlayan şirket ABD merkezli olurken, 2025 sonuna kadar 15 firmanın faaliyete geçmesi ve yıllık 500 milyon dolarlık ihracat hacmine ulaşılması hedefleniyor.
Katma Değerli Üretim ve Sürdürülebilir Sanayi Vizyonu
Otomotiv, yenilenebilir enerji ve makine sektörlerine odaklanan BASBAŞ, yalnızca montaj veya düşük maliyetli üretim değil; yüksek teknolojiye dayalı, sürdürülebilir ve uzun vadeli yatırımları hedefliyor. Bu yönüyle Türkiye’nin sanayi politikalarıyla da uyumlu bir model sunuyor.
Amaç, yıl sonuna kadar 7 bin, uzun vadede ise 20 bin kişilik yalnızca ekonomik değil, sosyal anlamda da bölgeye dinamizm kazandırmak.
Dünyadaki Başarılı Örnekler
Serbest bölgelerin dünya çapında başarıya ulaşmasında sadece yatırım çekmek değil, uzun vadeli bir sanayi ve inovasyon ekosistemi oluşturmak da belirleyici oluyor.
Bugün Singapur’dan BAE’ye, Çin’den Fas’a kadar birçok ülke, serbest bölgeleri küresel üretim ve dağıtım ağlarının omurgası haline getirdi.
– Dubai’deki Jebel Ali Serbest Bölgesi (JAFZA), dünyanın en büyük ve en entegre lojistik merkezlerinden biri olarak öne çıkıyor. Liman, havaalanı ve kara taşımacılığı ağlarıyla entegre çalışan bu bölge, sadece Orta Doğu’ya değil Afrika ve Asya’ya da ürün dağıtan dev firmalara ev sahipliği yapıyor. 8 binden fazla firma faaliyet gösteriyor; toplam ihracatı 100 milyar doları aşıyor.
– Çin’in serbest bölge reformlarının ilk laboratuvarı olan Shenzhen, yalnızca üretim değil, inovasyon ve teknoloji odaklı dönüşümün sembolü haline geldi. Huawei, DJI gibi dev firmaların merkezi olan bu bölge, artık yalnızca düşük maliyetli üretimle değil, ileri teknoloji ve küresel marka değeriyle anılıyor. Hukuk, fikri mülkiyet ve Ar-Ge ekosistemine yapılan yatırımlar bu başarıda belirleyici oldu.
-Afrika’nın Avrupa’ya Açılan Kapısı: Fas’ın kuzeyinde kurulan Tangier Med Serbest Bölgesi, Avrupa’ya sadece 15 km uzaklıkta olması sayesinde bir lojistik köprü haline geldi. Renault gibi otomotiv devleri üretim tesislerini buraya taşıdı. Bölge, Afrika kıtasının ihracat merkezine dönüştü; özellikle otomotiv ve tekstil sektörlerinde Avrupa’ya doğrudan entegre çalışıyor. Fas, düşük işgücü maliyetini sadece bir avantaj olarak değil, stratejik konumla birlikte kullanarak cazibe yarattı.
Türkiye ile Karşılaştırma
Türkiye, jeopolitik avantaj, ulaşım altyapısı ve genç işgücü gibi yönlerden bu örneklerle kıyaslanabilir güçlü bir zemine sahip. Ancak serbest bölgelerin yalnızca alan tahsisi ve teşviklerle değil; hukuk güvenliği, yatırım ortamı şeffaflığı, dijital altyapı, üniversite-sanayi iş birliği ve Ar-Ge desteğiyle birlikte yönetilmesi gerekiyor.
Örneğin Jebel Ali’de dijital gümrük sistemleri sayesinde bir konteynerin girişi 24 saat içinde tamamlanabilirken; Türkiye’de bu süreç halen manuel işleyişlerle zaman kaybediyor. Shenzhen’de devletin Ar-Ge harcamaları bölge şirketleri için doğrudan hibeye dönüşürken, Türkiye’de bu destekler hâlâ merkezi ve karmaşık bürokrasiye bağlı.

Eski Londra Büyükelçisi olan Ümit Yalçın, Boris Johnson ile
Diplomasi ile Ekonominin Kesiştiği Nokta
Serbest bölgeler, artık dış politikada da bir araç olarak öne çıkıyor. Türkiye’nin diplomatik kapasitesi, bu tür projelerin yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda güven inşan eden, yatırımcıyla uzun vadeli ilişkiler kurabilen alanlar olmasına katkı sunuyor.
Bu çabalara destek sağlamakta olan eski Londra Büyükelçisi ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ümit Yalçın’ın sohbetimizde altını çizdiği şu husus dikkat çekici:
“Türkiye, artık yalnızca siyasi söylemlerle değil, ekonomik cazibe merkezleriyle de bölgesel ve küresel güç olduğunu göstermelidir. Batı Anadolu Serbest Bölgesi gibi projeler, yalnızca yatırımcı çekmekle kalmıyor; aynı zamanda Türkiye’nin Batı ile tedarik zinciri ortaklığı kurmasına da hizmet ediyor. Bu, dış politikada yeni bir ‘ekonomik diplomasi’ modelidir. BASBAŞ gibi projelerin başarılı olması, sadece ekonomi yönetiminin değil, Dışişleri aklının da bu sürece entegre edilmesiyle mümkün ve bu yönde ilerliyoruz.”
Yeni Nesil Vizyon
Türkiye’nin serbest bölgeler konusundaki yeni yaklaşımı, yalnızca üretim odaklı değil; bütüncül bir stratejiyi içeriyor. Jeopolitik konumu, altyapı kapasitesi ve dış politika refleksleriyle Türkiye, serbest bölgeleri küresel rekabette bir koz olarak konumlandırıyor. BASBAŞ gibi projeler, sadece yatırım değil; aynı zamanda uluslararası güven, bölgesel istikrar ve ekonomik vizyon açısından da Türkiye’nin gelecek stratejisini şekillendiriyor.
BASBAŞ İle Dönüşüm Başladı Ama Yol Uzun
Batı Anadolu Serbest Bölgesi gibi yeni nesil projeler, Türkiye’nin bu farkı kapatma çabasının önemli örneklerinden biri. Ancak bu bölgelerin uzun vadeli başarıya ulaşabilmesi için, sadece üretim ve lojistik değil; finansal servis altyapısı, inovasyon merkezleri, yeşil enerji sistemleri ve eğitim kurumlarıyla çevrelenmiş bir “mini ekonomi ekosistemi” anlayışı gerekiyor.
Türkiye, örneğin Fas’a göre Avrupa pazarına daha büyük entegrasyon avantajına, Çin’e göre ise Batı ile daha güçlü politik ilişkilere sahip. Ayrıca Türk diplomasisinin dinamikliği, ekonomik yatırımları küresel ilişkilerin doğal bir parçası haline getirme konusunda önemli bir araç sunuyor. Bu, BASBAŞ gibi projelerin sadece ekonomik değil, dış politika ve güven stratejilerinin bir parçası olarak da işlenmesini mümkün kılıyor.
Mesaj: Küresel Rekabette Yeni Bir Dönem
Ümit Yalçın’ın vurguladığı gibi, Türkiye, yalnızca ekonomik cazibe merkezleriyle değil, aynı zamanda dış politikada güçlü bir aktör olarak küresel sahnede daha fazla söz sahibi olmalıdır. Serbest bölgeler, ekonomik büyümenin yanı sıra, Türkiye’nin diplomatik stratejilerinin de önemli bir parçası olma potansiyeline sahip. Türkiye, serbest bölgelerdeki dönüşümü, sadece ticaretin değil, güvenin, işbirliğinin ve diplomatik ilişkilerin de güçlendirilmesi açısından bir fırsat olarak değerlendirmeli, hiç zaman kaybetmeden öncü bir rol üstlenmeli. Serbest bölgelerdeki başarı, yalnızca ekonomisini değil, uluslararası politikadaki etkisini de yeniden tanımlayacaktır.