Başakşehir, İstanbul’da temeli 1994 yılında Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan tarafından bizzat atılan bir ilçe. İlk kurulduğunda, inşaatı belediyenin şirketi Kiptaş tarafından yapılan bir toplu konut projesiydi.
Bu projeye “Başakşehir” adı verildi, çünkü başak, Erdoğan’ın o dönemdeki partisi Refah Partisi’nin bayrağında yer alan semboldü. Başakşehir’in temelini Erdoğan, Refah Partili lideri Necmettin Erbakan’la birlikte attı.
Zaman içinde Başakşehir büyüdü, toplu konut projesi daha da genişledi ve bugün İstanbul’un en kalabalık ilçelerinden biri oldu. Burası, Ak Parti’nin Bağcılar ve Esenler ilçeleriyle birlikte en önemli oy depolarından biri.
Dün gece Ak Parti’nin bu kalesinde Cumhuriyet Halk Partisi’nin mitingi vardı. CHP, 19 Martta partinin cumhurbaşkanı adayı ve İstanbul’un seçilmiş belediye başkanı Ekrem İmamoğlu gözaltına alındığından beri eylem yapıyor. Saraçhane’de ilk bir hafta boyunca yapılan mitinglerin ardından parti her hafta İstanbul’un bir ilçesinde miting yapmaya karar vermişti. Bunlardan ilki Şişli’de, ikincisi Beylikdüzü’nde, CHP’nin zaten seçim kazandığı ilçelerde yapıldı, üçüncü miting ise Başakşehir’deydi ve CHP’nin en kalabalık ilçe mitinglerinden biri oldu.
Mitingde önce CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, Ekrem İmamoğlu’nun mesajını okudu:
“Kıymetli hemşerilerim, sevgili İstanbullular, yüreği demokrasi ve özgürlük için atan yoldaşlarım; 19 Mart’tan bu yana meydanlarda bir araya geliyorsunuz. Bu buluşmaların benim için kıymeti büyük. Çünkü bu meydanlarda adalet için, haysiyet için, gelecek için hep birlikte ses veriyorsunuz. Bu meydanlar herkes için adil, özgür ve müreffeh bir ülke hayaline ses oluyor. Yargı eliyle yapılan kumpaslara milletimizin gösterdiği yüksek irade o kadar değerli ki… Yarınlarımıza karşı kurulmak istenen bir tuzağa karşı dimdik duruyor, birlikte direniyoruz. Hep beraber ayağa kalktık, çünkü biliyoruz ki; adalet olmadan huzur olmaz, adalet olmadan bereket olmaz, adalet olmadan umut olmaz.
‘Beton Kanal’a İstanbul’u teslim etmeyeceğiz
Kıymetli İstanbullular; hepimiz için asıl beka meselesi olan deprem kendini yeniden hatırlattı. Ve ne yazık ki bu beka meselesini insan odaklı değil, rant odaklı gören iktidar aklıyla yeniden karşı karşıyayız. İstanbullular can derdindeyken, gözlerini rant bürümüş bir avuç insan, İstanbul’a ihanet projelerini, Beton Kanal’ı yeniden gündeme getiriyor. Yetmiyor, şehri depreme karşı dayanıklı hale getirmek isteyen İstanbul’un muhafızı çalışma arkadaşlarımızı da gözaltına alıyor. Sazlıdere’de baraj havzasına milyonların suyunu riske atan şantiyeler kuruyorlar. Bizim mücadelemizse bambaşka: Depreme dayanıklı, doğası korunmuş, çocuklarımıza güvenle emanet edeceğimiz bir İstanbul. Hiç merak etmeyin; yapacağız. Bugün burada, hep birlikte bir kez daha haykırıyoruz: Sizin adaletsizliğinize teslim olmayacağız. Sizin rant projelerinize İstanbul’umuzu kurban etmeyeceğiz. Beton Kanal’a İstanbul’u teslim etmeyeceğiz. İstanbullu hemşehrilerim bilirler ki; ne hak yerim ne hakkımı yediririm ne de hemşehrilerimin hakkının peşkeş çekilmesine seyirci kalırım. Kanala, yalana, talana, ranta geçit vermeyeceğiz.
Bu büyük yürüyüş bizim adalet yürüyüşümüzdür
Aziz milletim; Başakşehir’den yükselen bu ses, tüm Türkiye’ye, tüm dünyaya ulaşıyor. Biz, milyonlarız. Ve milyonların vicdanı, milyonların duası, milyonların kararlılığı karşısında hiçbir tuzak, hiçbir baskı duramayacak. Şunu asla unutmayın: Bu büyük yürüyüş, bizim adalet yürüyüşümüzdür. Bu büyük yürüyüş çocuklarımızın özgür yarınları içindir. Bu büyük yürüyüş insanımızı, toprağımızı, suyumuzu, şehrimizi korumak içindir. İnancımız tam, irademiz sarsılmaz. Ne yaparlarsa yapsınlar, hangi oyunları kurarlarsa kursunlar: Bu millet, haklıdan ve doğrudan yana saf tutmaktan asla vazgeçmeyecek. Bu millet, adaletten yana saf tutmaktan vazgeçemeyecek. Bir avuç insana karşı 86 milyonun gücüyle başaracağız. İstanbul’un muhafızı olmaya var mısınız? İstanbul’un muhafızı olmaya var mısınız? İstanbul’un muhafızı olmaya var mısınız? Size güveniyorum, sizinle gurur duyuyorum. Meydandaki her kardeşime gönül dolusu sevgilerimle… Ekrem İmamoğlu. Silivri Cezaevi.”
Özgür Özel: Yozgat da bizim, Mersin de!
İmamoğlu’nun mesajının okunmasının ardından kürsüye Özgür Özel geldi. Cumhuriyet Halk Partisi lideri Özgür Özel’in konuşmasından satır başları ise şu şekilde:
“Bu akşam Başakşehir’de umudu görüyorum. Bu akşam Başakşehir’de uyanışı görüyorum, direnişi görüyorum. Bu akşam Başakşehir’de adaletsizliğe isyanı görüyorum. Bu akşam Başakşehir’de ‘Gecenin bu vaktinde, bu ayazda, bu soğukta miting mi olur?’ diyenlere, ‘Mitinge gelmedik, eyleme geldik’ diyen on binleri görüyorum. Bu akşam İstanbul’un ulaşımı en zor noktalarından birinde, İstanbul’un ta öte tarafında, konutlardan uzak ancak rant projesi Kanal İstanbul’a yakın olan bu büyük meydana gelenleri, koşanları, yollarda ulaşamayan on binleri görüyorum. Hoş geldiniz. Saraçhane’de yedi gün – yedi gece, üst üste hep birlikte toplanan, o gün de dedik bugün de diyoruz: Miting değil eylem yapan, öyle boşu boşuna toplanmayan, sonuç alan 100 binlere, milyonlara, 24 Mart akşamının 1 milyon 200 bin cesur yüreğine selam olsun.
Bugün bize, ‘Başakşehir olmaz’ dediler, ‘Başakşehir’de kalabalık olmaz, kimse toplanmaz. Orası AK Parti’nin kalesi’ dediler. Bunlar ne Başakşehir’i tanımışlar, ne bizi tanımışlar. Artık ‘orası onun kalesi’, ‘burası bunun kalesi’ yok. Artık Kadıköy de bizim, Başakşehir de bizim. Yozgat da bizim, Mersin de bizim. Hafta sonu gidiyoruz; Mevlana’nın kenti Konya da hepimizin. Ant olsun ki söylüyorum. Artık o eski siyaset yok, hiç kimsenin kalesi-malesi yok. Artık kaleler gönüllerle fethedilmiştir. Başakşehir, milletin kalesidir. CHP’nin kaleleri de millete feda olsun, AK Parti’nin kaleleri de bu güzel gönüllü insanlarca fetholsun. Hep beraber olunsun. Omuz omuza olunsun. Bunun için çalışıyoruz. Bu meydanda sosyal demokratlar, muhafazakâr demokratlar, milliyetçi demokratlar, liberal demokratlar, Kürt demokratlar, İstanbul’un bütün demokratları omuz omuza. Hepinize selam olsun. Hepinize helal olsun. Hepimiz bilelim ki, herkes bilsin ki 19 Mart’tan beri yapılanlar, ne sadece Cumhuriyet Halk Partisi’ne, ne sadece Ekrem Başkan’a. Herkes bilsin ki yapılanlar, Türkiye’deki siyaset kurumuna, dolayısıyla muhalefetiyle-iktidarıyla tüm siyasi partilerde emek veren herkese, o siyasi partilere gönül veren herkese, sandığa gitsin-gitmesin ‘Bir gün sandık başına giderek değiştirebilirim’ hissinde olan herkese, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emaneti sandığa, milli iradeye yapılmış bir darbedir.
‘Git bak’ deyip bir iftira dosyası teslim ettiler
Bu darbeyi kılıfına uydurmak için bir kumpas dosyası hazırladılar. O ilk dalgada ilk olarak işi gizli tanıklara dayandırdılar. Öyle ya geçmişte İstanbul’da İstanbul’un rantını, kentin rantını kendi siyasetlerine sermaye edenler, İstanbul’dan yola çıkıp tüm Türkiye’deki siyasetlerini bu kentte kente karşı işlenmiş kent suçlarından finanse edenler, İstanbul’u vaktiyle ‘Biz şehre çok ihanet ettik’ diye günü geldiğinde itiraf edenler, ‘kişi kendinden bilir işi’ davasıyla bir Başsavcıya ‘Git bak, elinle koymuş gibi bulacaksın’ dediği bir iftira dosyasını teslim ettiler. Öyle yaptı; gizli tanıkları ile birçok iftira, birçok yalanla dolu bir dosya hazırladı. Ancak o gizli tanıkların söylediği sözleri, iddiaları bir tane somut delil desteklemeyince, üç ay anlattıkları MASAK Raporu -ki yokmuş- ortaya çıkıp bir peçete torbası gibi tek tek dökülünce bu sefer döndüler, kendi yandaş müteahhitlerinden iftiracı şikâyetçiler yaratmaya çalıştılar. Onların da ne somut bir delili, ne ‘Gördüm’ demeleri, ne ‘Benden biri istedi’ demeleri mümkün değildi. ‘Öyle duydum’, ‘mış, muş’ dediler; savcının işine gelecek somut bir şey söyleyemediler. En son çare içeride tuttukları arkadaşlarımıza tehdit etmek, şantaj yapmak, onları birbirine karşı yalancı şahit noktasına getirmek gibi bir kötülüğe yeltendiler. İçerideki kadınları ‘Avukatı olmadan doktora götürüyoruz’ diye savcı ile bir odaya sokup, ‘Dediğim gibi ifade ver, çocuğuna kavuş. Yoksa 10 yıl boyunca evladını göremezsin’ de dedi. Uzaktan bağlantı ile bağlanıp, ‘Dört dakikan kaldı, dediğim gibi ifade vermezsen ekran kapanır. Beni de unut, evladını da unut’ da dedi. Bu şartlarda itirafçı, bu şartlarda etkin pişmanlıktan yararlanacak insanların peşine düştüler. Ama onurlu, gururlu, tertemiz arkadaşlarımız karşısında bu kötüler avuçlarını yaladılar.
Yalanlar milletin vicdanından dönünce ikinci dalgaya kalkıştılar
İlk dalgada ellerinde üç gizli tanık vardı: Meşe, Ladin ve Çınar isminde üç tane odun. Bu odunun yalanları milletin vicdanından dönünce geçen gün ikinci dalgaya kalkıştılar. İkinci dalgada da üç tane gizli tanık var. Bu sefer isimleri Şahin, Doğan, Kartal diye üç hayvan bulmuşlar. Yine yalan, yine iftira, yine kumpas. Öyle ki bu sefer öyle bir hale düştüler ki dosya tel tel döküldü, attıkları yalan kimsede karşılık bulmadı. Örneğin Ekrem Başkanımızın Özel Kalem’ini 10 yaşındaki evladı evdeyken alıp getirdiler. Kendisine sorulan soruya bakın… Diyor ki, ‘Bu plakalı araba sizin mi?’ Cevap veriyor, ‘Benimdir efendim.’ ‘Bu araba 2021-22 yıllarında İpsala sınır kapısından çıkmış. Bu araba nereye gitti? Arabanla yurtdışına para mı kaçırdınız?’ diyor. Cevap: ‘Efendim 2021-22’de araba ne yaptı bilmem. Ben arabayı ikinci el olarak 2023’ün Aralık ayında aldım’ diyor Kadriye Hanım. İSKİ Daire Başkanımız, Erdoğan döneminde İBB’ye girmiş. AK Parti döneminde girmiş. Liyakatli bir insan, görevine devam ettirilmiş. Hatta terfi ettirilmiş. Kanal İstanbul çılgınlığı çıkınca kaçak yapılara göz açtırmayıp, bunlara işlem başlatınca Erdoğan’ın kendi görev başlattığı İSKİ Genel Müdür Yardımcısına, Daire Başkanına gözaltı yaptılar. Yine İSKİ’nin Genel Müdürü kendisinden yasaya aykırı ruhsat talep eden birine ruhsat vermediği için, hatta bunu Ankara’ya sorup oradan da ‘Ruhsat verilemez’ belgesi verildiği için tehdit edildi. ‘Gelip senin kafana sıkacağım’ denildi. Devlete başvuruldu, koruma alındı. Devletin tehditlerinden dolayı İSKİ Genel Müdürümüzü korumaya aldığı saldırganın ifadesiyle, İSKİ Genel Müdürümüz Şafak Bey’i gözaltına aldılar. Bakın herkes duysun… Trolün biri çıkıyor. İMAR A.Ş Genel Müdürü Onur Soytürk’e diyor ki, ‘Kayınpederin 2024’te senin adına Atina’ya para götürdü. Rüşvet taşıdı.’ Onur Soytürk’ün kayınpederi 2021’de vefat etmiş. İşte karşınızda 15 yaşındaki bir kızın kulağındaki küpeler ‘Altın mı?’ diye dedektörle bakıp, o küpeleri çıkartmaya çalışıp, sözde operasyonda ‘Altın bulduk’ diyenler var. Küçücük bir çocuğun kartondan kumbarasından çıkan parayı rüşvet parası diye göstermeye çalışanlar var. İşte ikinci dalga budur. Bunların ahlakı budur, vicdanı budur. Cumhuriyet Halk Partisi, bütün arkadaşlarımızın ahlakına, onuruna ve temizliğine kefildir. Hepsinin yanındayız. Aslan gibi arkalarındayız.
Trump korkusu ile Kıbrıs’ı satanlar
Bunlar milletin sofrasından kalktılar, Trump’ın sofrasına oturdular. 19 Mart darbesinin icazetini Trump’tan aldılar. Ne diyor Trump? ‘Severim onu’ diyor. ‘İyi anlaşırız, bizim çocuktur’ diyor. Aynı Kenan Evren ve arkadaşlarına 12 Eylül darbesinde ‘bizim çocuklar’ dedikleri gibi. Trump, ‘Gazze’yi boşaltacağım, oraya Las Vegas yapacağım’ diyor. Tayyip Erdoğan susuyor. Trump, ‘Kıbrıs’ı, Güney Kıbrıs’ı Türkî Cumhuriyetler tanıyacak’ diyor, büyükelçi atatıyor. Bunlar susuyor. Gazze’yi satıyorlar, Kıbrıs’ı satıyorlar. Ama şunu bilsinler ki Cumhuriyet Halk Partisi’nin üçüncü Genel Başkanı Kıbrıs Barış Harekâtı’nın Karaoğlanı, Filistin’de Yaser Arafat’ın can yoldaşı Bülent Ecevit’in çizgisi neresiyse biz de oradayız. Bunlar Altıncı Filo gelince ona selam duranlardır. Bizler Filistin’de Filistin için savaşan, Altıncı Filo’yu denize döken Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının yoldaşlarıyız. Bir tarafta Kıbrıs işgal altındayken bütün dünyaya karşı dik duran, Kıbrıs’ı savunan, Kıbrıs’ı kurtaran, Mehmetçiği Kıbrıs’a yollayan, ‘Bizimkiler geliyor’ diye o küçük çocukları sevince boğanlar… Bir tarafta Trump korkusu ile Kıbrıs’ı satanlar var. Tek bir talebi var Trump’tan… ‘Türkiye’de iktidar elimden gidiyor. Yenemeyeceğim bir rakibim var. Dört kez yarıştık, dört kez yendi beni. Beylikdüzü’nde yendi. 2019, 31 Mart’ta yendi. Mazbatasını aldım, 23 Haziran’da bir daha yendi. Beş yıl yapmadığım çirkef kalmadı. Beş sene sonra bir daha yendi. Cumhurbaşkanı adayı olursa beni yenecek. Türkiye Cumhuriyeti’nin başına geçecek. Ona darbe yapacağım, bana ses çıkarma. Kıbrıs da senin olsun. Filistin de senin olsun’ diyen Erdoğan var karşımızda.
Yalandan başka sarılacak hiçbir şey bulamadılar
Öyle bir kötülükle karşı karşıyayız ki, oturdukları sofrada her akşam aynı menü var. Bir tabak yalan, bir tencere iftira, üzerine birazcık gizli tanık sosu var. İçi boş dosyalar, MASAK Raporları, o sofranın peçeteleri olmuş. Ama o mutfakta pişenleri artık bu aziz milletin midesi kaldırmıyor. Yemiyor millet bunları, yemiyor, yemiyor. Ağzınıza, yüreğinize sağlık. Hak olsa, hukuk olsa, adalet olsa. Önce bütün televizyonlarından ‘560 milyar yolsuzluk var’ dediler. Be Allah’tan korkmazlar! Altı yıl yönetmişsiniz İstanbul’u, İstanbul’un altı yıllık bütçesi 497 milyar. 560 milyar altı yıllık bütçeden fazla. Zaten bütçenin yüzde 70’i personel maaşı. Altı yıl hiç personel maaşı ödemesen, altı yıl hiç hizmet yapmasan, hiç çöp toplamasan, hiç asfalt dökmesen, hiç su vermesen, hiçbir hizmet yapmasan bütün para 497 milyar. Bu diyor ki ‘560 milyarlık yolsuzluk var.’ Bunu söyleyince önce konuşup, sonra susuyorlar. Efendim diyorlar ki ‘İBB’den bir şirket 1200 tane telefon aldı, şuraya dağıttı.’ Diyorlar ki ‘1200 tane telefon alındı, delegelere dağıtıldı.’ Ya 1200 değil, 120 değil, 12 değil bir tane ispat et be Allah’ın adamı. İspat edemiyorlar, ondan da geri vites yapıyorlar. ‘Kameralarda valiz var.’ Diyor ki hep beraber ‘Bu valizin içinde para var, rüşvet var.’ İki gün bunu konuşuyorlar. Açıyoruz valizi içinde rahmetli Kadir Topbaş’tan kalma sinyal kesici jammer’lar var. Bunu görünce parayı unutuyorlar, bu sefer jammer konuşuyorlar. Bugün Erdoğan çıkmış diyor ki ‘Jammer nedir söylesen, onu bile bilmezler’ diyor, ama kendi grup toplantısından çıkarken korumaları valizle jammer’ları çekip çekip götürüyor. Hiç utanmıyorlar. Bugün Tayyip Bey’in grup toplantısından valizler çıkıyor, bir günden bir güne ‘O valizde para var’ da demedik, ‘O jammer niye var’ da demedik. Ama öyle bir çaresiz kalmışlar ki öyle bir perişan oldular ki iftiradan başka, yalandan başka sarılacak hiçbir şey bulamadılar.
AKP ahlaki üstünlüğü kaybetmiş, psikolojik üstünlüğü kaybetmiş, kendi zihninde muhalefete düşmüş
Burayı, bu meydanı dün akşam bize kapatmaya kalkan, ışıklarını söndürmeye kalkan Ulaştırma Bakanı, Devlet Demir Yolları’nın treni geçti, selamladı meydanı. Bu da sana kapak olsun. Özgür Karabat ne diyorlardı? ‘Başakşehir’de miting olmaz, eylem olmaz.’ Nasıl olmuyormuş? Şu güzelliğe bak ya, şu güzelliğe bak. Bugün AK Parti’nin, daha doğrusu Cumhurbaşkanlığı’nın İletişim Başkanlığı AK Parti’nin milletvekillerine televizyonda konuşacakları not yollamış. Diyor ki ‘İBB soruşturmasında savcılığın iddialarını bol bol söyleyin, Cumhuriyet Halk Partisi’nin verdiği cevapları duymazdan gelin. Cevap vermeyin, sakın ha büyütmeyin.’ Not yazmış, ‘KKTC, Halil Falyalı konusunda mümkünse konuya hiç girmeyin. Konu açılırsa FETÖ ve yabancı istihbaratın oyunu olarak değerlendirin. Sakın ha sakın CHP’nin Kıbrıs iddialarına cevap vermeyin. 1 Mayıs’ta Taksim’e gitmek isteyenlerin terör bağlantılı marjinal gruplar olduğunu söyleyin. Bu konuda eskilerden soran olursa sakın cevap vermeyin.’ Bu nedir biliyor musunuz? Bu nedir? Bu şudur. Adalet ve Kalkınma Partisi ahlaki üstünlüğü kaybetmiş, psikolojik üstünlüğü kaybetmiş, kendi zihninde muhalefete düşmüş, Cumhuriyet Halk Partisi’nden ve bu meydandan korkuyor, milletvekillerine nasıl savunma yapacağını anlatıyor. Korkun bizden, biz haklıyız, biz güçlüyüz, biz kazanacağız. Bizden yalancılar korksun, iftiracılar korksun, tek adamın emriyle hak yiyenler korksun. Ama geçmişte bunlara oy da verseler, üyesi de olsalar ne AK Partililer ne MHP’nin seçmenleri bizden korkmasın. Onların yoksulluğunu da biz bitireceğiz, onların evladına da biz sarılacağız, bütün Türkiye’yi hep beraber biz ayağa kaldıracağız. Bugün bizi Silivri’den odası küçük, yüreği büyük birisi izliyor. Odaları küçük, yürekleri kocaman kardeşlerimiz izliyor. Yiğitlerimiz, aslanlarımız izliyor. Ekrem Başkan’a ve Silivri’deki yiğitlere bir selam yollamaya hazır mısınız? Göreyim telefonları, hadi bakalım. Yiğidim aslanım orada yatıyor. Harikasınız. Ekrem Başkan’ın ve Mehmet Murat Çalık’ın isteğiyle, Maçkalı hemşerisi geçen ay kaybettiğimiz Volkan Konak’tan dinledik. Selam olsun bir yerlerden görüyor bizi. Yiğidim aslanım Volkan Konak’a Allah gani gani rahmet eylesin.
Kanal İstanbul, bu darbenin mali hedefi
Bu akşam burada Başakşehir’deyiz. Çünkü şarkıyı onun için söylediğiniz Ekrem İmamoğlu, 19 Mart sivil darbesinin hedefiydi, siyasi hedefiydi. Bu darbenin bir de maddi, mali hedefi var. O hedef de sıcak para seven bu iktidarın yıllardır ülkede ne var ne yoksa milli servetimizi satıp savan, özelleştiren bu iktidarın satacak bir şey kalmayınca, kasada para kalmayınca güzelim Boğaz varken bir hançerle, biraz önce burada çıkıp konuşan Kanal İstanbul güzergahında bulunan o güzel insanların hem tarlalarını, arsalarını ellerinden alan, çevreyi katledecek olan, Boğaz’ın Marmara Denizi’nin bütün dengesini bozacak olan, bazı görüşlere göre büyük İstanbul depremine karşı fevkalade güvensiz bir ada yaratacak olan, ekonomiye bir faydası olmayacak ama çevreye, doğaya büyük bir ihanet olacak olan rant projesi Kanal İstanbul, bu darbenin mali hedefidir. Tayyip Erdoğan ilk kez 2011 yılında, 2023 yılında bitmek, Cumhuriyet’in 100’üncü yılında hizmete girmek üzere kendi ifadesiyle ‘Bir çılgın proje’ diye bu projeyi açıklamıştır. 2021 yılına kadar hiçbir şey yapamamış, 2021’’de ‘Altı yılda bitireceğiz’ diye ilk köprünün inşaatına başlamıştır. Ekrem İmamoğlu, İstanbul’un muhafızı Ekrem İmamoğlu bu projeye geçit vermemiş, İSKİ ile beraber İmar Müdürlüğü ile birlikte bu projenin karşısında en net tavrı almıştır.
İşte bu yüzden 19 Mart‘ta gözaltına alınanlar ya da ikinci dalgada gözaltına alınanlar, bir yandan Cumhurbaşkanı Adayımızı hapse atarak ondan kurtulmak için yapılan bir operasyon varken, diğer yandan atacakları kayyım eliyle sizin topraklarınızı ellerinizden alıp, burayı peşkeş çekip Katarlılara, Arap Yarımadası’nın zenginlerine lüks konutlar satarak bu kente ihanete niyet etmişlerdir. Seçimlerde Ekrem Başkan ‘Ya Kanal ya İstanbul’ demiş, ‘Bana oy verirseniz o Kanal’ı yaptırmayacağım’ demiş, anketlerde büyük destek görünce bir anda rakibi şu anki Çevre Şehircilik Bakanı Murat Kurum… Maşallah Murat Bey büyük karşılığın var İstanbul’da. Nasıl kaybettin sen bu seçimi ya? Adını duyunca meydan inliyor ya. Arkadaşlar bir dakika Murat Bey’i yuhalamayın. Meydanlarda bir kuralımız var, kimseyi yuhalatmıyoruz. Bir tek istisnası var. Çatalca Müftüsü olacak o alçak, yuhlayın onu. Volkan Konak’ın arkasından ileri geri konuşan o sefil adamı bir kere de benim için yuhlayın.
Siyasetçi yuhalatmam ama bu Atatürk düşmanı, insan düşmanı, vatan düşmanı adamı orada hala daha tutanları da bir kere de hep birlikte yuhalayın. Bunlar dediler ki ‘Biz Kanal İstanbul’dan vazgeçtik’ dedi Murat Kurum. Ama seçimi kazanmasına yetmedi. Şimdi daha bugün yine söylemiş, ‘Bizim Kanal İstanbul gibi bir gündemimiz yok.’ Oysa darbeden 21 gün önce, 27 Şubat günü, kendisi, Ulaştırma Bakanı, Sayın Erdoğan’la birlikte bir helikoptere binmişler. Önlerine haritaları açmışlar. Ulaştırma Bakanı anlatıyor. ‘Efendim Kanal, Küçükçekmece’den başlayacak Karadeniz’de bu doğrultudan gidecek. Üzerinde şu köprüler olacak, bu büyük köprü Osmangazi’ye benzeyecek. Bu köprü Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün bir benzeri olacak. Kanal şu kadar kilometre olacak.’ Şimdi Murat Kurum bu video orada. O videoda sen de varsın. Utanmadan sıkılmadan ‘Kanal İstanbul gündemimiz yok’ diye yalan atarsın. Yazıklar olsun sana da.
Kendine güveniyorsan, sandığı koy İstanbullunun önüne
Bunun için şunu söyleyelim. 19 Mart’tan hemen sonra harekete geçip 28’i bir yerde ihaleler yapıp Sazlıdere Barajı’nı içme suyu olmaktan çıkarıp, bu ihanete yıkım kararı veren İSKİ’nin yetkililerini gözaltına alıp bir büyük operasyonu yapanlara şunu söylüyorum: Geçmişte de, 2020 yılında İstanbul’da bir savcı hakkında meslektaşlarını dolandırmaktan, Çağlayan Adliyesi’ndeki hakimlere, savcılara, avukatlara Kanal İstanbul güzergahında arsa satmaktan işlem yapılmış, meslekten atılmıştı. Bugün Kanal İstanbul projesini canlandırmak için, o projeyle ilgili olumsuz tavır takınan İSKİ’de çalışan üst düzey yetkilileri gözaltına alan savcıya soruyorum. Herhalde 2020’de sana da oradan arsa sattılar. Onun için mi yapıyorsun? Bu Kanal’ın maliyeti 65 milyar dolar. Bu parayla 1,5 milyon sosyal konut yapılabilir, tüm İstanbul depreme dirençli hale gelebilir. 1999’dan bugüne 470 tane deprem toplanma alanının İstanbul’da 95 tanesine AVM yapan AKP iktidarıdır, başkası değildir. İstanbul’a Büyükşehir Belediye Başkanı olduğunda İstanbul’daki gökdelen sayısı dörttür, Tayyip Bey ilk geldiğinde İstanbul’un bağrına saplı dört hançer, dört gökdelen vardır. Tayyip Bey’in kendi ya da atadıklarının döneminde gökdelen sayısı tam 257’ye çıkmıştır. 253 tane hançer İstanbul’un bağrına saplanmıştır. Sekiz kere imar affı çıkarıp, çürük binalara, yasak binalara yapı izni veren Tayyip Erdoğan’dan başkası değildir. 6 Şubat’ta yaşanan depremde, seçimlere bir ay kala ‘Bir yıl içinde herkese ev vereceğim’ diyen, 650 bin konut vaat eden, bırakın bir yılı – iki yılı, 2 yıl 4 ay sonra halen daha bu konutların yüzde 30’unu bile vermeyen, Hatay’da yüzde 38’ini vermeyen, 100 depremzededen 70’ini 2,5 yıl sonra hala çadıra, konteynere mahkûm eden ya da gurbette yaşamasına sebep olan tek bir sorumlu vardır. Onun da adı; Recep Tayyip Erdoğan’dır. Değerli arkadaşlar bugün akşamüstü sevgili Ekrem Başkan bir tweet attı. Erdoğan’a seslendi, ‘Ya Kanal, ya İstanbul’ dedi. ‘Var mısın yine İstanbullulara soralım?’ dedi. ‘Sandığı koy, referandum yapalım’ dedi. Biz de buradan Erdoğan’a sesleniyoruz: Kendine güveniyorsan, sandığı koy İstanbullunun önüne. İstanbullu karar versin ‘İstanbul mu, Kanal İstanbul mu?’ diye.
19 Mart darbesi 52,5 milyar dolarımızı yuttu
Bu 19 Mart darbesi kara bir delik gibi 52,5 milyar dolar paramızı yuttu. Bu Mehmet Şimşek, dünyanın dört bir yanından topladığı paraları bugünler için topladığını, bu darbe için topladığını itiraf etti. Oysa bu paranın Türk lirası karşılığı; 2 trilyon lira. Bu parayı eğer çiftçimize harcasaydık, çiftçilerimizin bütün bankalara olan borçlarını faizleriyle birlikte kapatmak için 1 trilyon yeter. Yani paranın yarısı, bütün çiftçileri borçtan kurtarırdı. Bu parayı emekçiler için harcasaydık, bugün 14 bin 500 lira olan emeklilerin maaşlarını 30 bin lira yapabilirdik. 30 bin liranın altında olan herkesin maaşını, 30 bin lira yapabilirdik. Yine de bu lazım olan paranın dokuz katı bir gecede yakıldı. Yani Mehmet Şimşek’in darbe için harcadığı paranın 9’da 1’i bütün emeklilere yeterdi. Diğer taraftan baktığınızda atanmayan 1 milyon öğretmenin hepsini atayabilir, 3 yıllık maaşlarını peşin yatırabilirdik. Anadolu’nun neresine gitsek bize hastanenin yeterli olmadığını söylüyorlar. Anadolu’nun 100 farklı yerine bin 600 yataklı büyük devlet hastaneleri yapabilirdik. Bu, Ekrem İmamoğlu’nun içeride tutulmasının maliyetidir. Bu, Türkiye’nin demokrasiden koparılmasının, tek adam rejimine razı edilmesinin maliyetidir. Bunlara para bulup da emekliye, köylüye, çiftçiye, esnafa para bulamayanlara yazıklar olsun. Bunun için söz veriyoruz ki Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, CHP’nin de içinde olduğu demokratların iktidarında, Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığında böyle kötülüklere değil; işçiye, memura, çiftçiye ve gençlere kaynak ayıracağız. Söz veriyoruz.
Bir Ekrem gider, bir milyon Ekrem geliriz
Bugün Erdoğan yurt dışından döndü, Ankara’da Meclis’e gitti. Grup konuşmasını yaptı. Grup konuşmasında baklayı ağzından, dilinin altından çıkardı, ‘Bakın daha kaç Cumhuriyet Halk Partili, Cumhurbaşkanlığı yolunda telef olacak’ dedi. Bir diyor ki, ‘Ben Ekrem İmamoğlu’nu hapishaneye koydum. Onu telef ettim.’ Beni iyi dinle Erdoğan, sen Ekrem İmamoğlu’nu telef edemezsin. Ama bu millet, bu aziz millet Ekrem İmamoğlu’nu taltif edecek, Cumhurbaşkanlığı makamına getirecek. Bak Erdoğan sende hiç utanmak, sıkılmak kalmamış. Telef lafı, ‘Hayvanlar telef oldu’ denir. Artık hayvanseverler buna dahi karşı çıkıyor. Diyor ki, ‘Telef oldu demeyelim. Hayvanlarımızı kaybettik diyelim. Telef etmek demek bir hiç uğruna öldürmek demek.’ Bana diyor ki, ‘Sen de o yola düşecek misin? Sen de telef olacak mısın?’ Ne beni, ne Ekrem Bey’i, ne bir CHP’liyi sen telef edemezsin. Şunu unutma: Ekilir, ekin geliriz. Ezilir, un geliriz. Bin gider, bin geliriz. Bir Ekrem gider, bir milyon Ekrem geliriz. Çünkü egemenlik milletindir. Patron millettir. Sen kimseyi ezemezsin. Sana ne kendimizi, ne bu milleti ezdirmeyiz.
Ak Parti artık vesayet odağı
AK Parti’nin değerli seçmenleri artık geçmişte gönül verdiğiniz, belki üyesi olduğunuz, oy verdiğiniz Adalet ve Kalkınma Partisi artık bir iktidar partisi değil; bir vesayet odağıdır. 19 Mart’ta şüphesiz bir darbe yapılmış, bu darbe milletimiz tarafından püskürtülmüştür. Yıllarca askeri vesayetten şikâyet edenler, bugün bir başka vesayeti kurmaya çalışmakta ama milletimizden bu konuda asla destek bulamamaktadırlar. Geçmişte Siirt Meydanı’nda şiir okuyan Erdoğan, bunun için yasaklı duruma düşen Erdoğan, sonra Siirt’ten milletvekili seçilen, Başbakan olan Erdoğan bugün Siirt’in seçilmiş belediye başkanlarına defalarca kayyım atayacak kadar gerçeklikten kopmuş, hayattan kopmuş ve gözü dönmüştür. Bunun için ben Erdoğan’a şunu söylüyorum: Diyordun ki, ‘Bir ay geçsin insan içine çıkamayacaklar. Ailelerinin gözünün içine bakamayacaklar.’ Bak Erdoğan, tam karşındayım. Tam 43 gün oldu. Bir ay, 30 gün değil, 43 gün oldu. Ben buradayım, meydandayım. Başakşehirlilerin ve senin gözünün içine bakıyorum. Ben Saraçhane’deyim. Ben Maltepe’deyim. Ben Samsun’da, Yozgat’ta, Mersin’deyim. Ben Şişli’de, ben bugün Başakşehir’deyim. Bizim utanacak bir şeyimiz yok. Sen neredesin salon adamı Erdoğan, sen neredesin? Dün uçakta demiş ki, ‘Efendim her fırsatta bana meydan okuyor, olur olmaz yere.’ Erdoğan, olmaz yere değil gel olurundan konuşalım. Sen savcına güveniyorsan, ben başkanıma güveniyorum. Soruları, mahkemeyi TRT’den yayınlayalım. Sizin iftiralarınızı da millet duysun, Ekrem Başkan’ın cevaplarını da. Var mısın? Hodri meydan. 31 yıllık diplomayı iptal ediyorsun. Bu millet diyor ki, ‘Devletin verdiği kağıda güvenemeyecek miyim? Tapum var. O da mı tehlikede? Evladımın diploması, bankanın verdiği hesap cüzdanı ya da günün birinde aile cüzdanlarını iptal edip kadınları mirastan men mi edeceksin? Devletin sözüne güvenemeyecek miyiz?’
Türkiye’nin en büyük ailesi, Türkiye’nin bütün demokratları seni bağrına basıyor
Pazar günü Ekrem Başkan dedi ki, ‘Genel Başkanım diplomamı aldılar. 45 yıllık babamın şirketini aldılar. 30 yıllık emeğimi elimden aldılar, ekmeğimi aldılar. Bir aile cüzdanım var. Korkarım ona da göz dikecekler.’ Ben de dedim ki, ‘Ekrem Başkan aile cüzdanına bakma. Türkiye’nin en büyük ailesi, Cumhuriyet Halk Partisi. Türkiye’nin en büyük ailesi, Türkiye’nin bütün demokratları seni bağrına basıyor. Sen Silivri’desin, sanki Esad’ın Sednaya Cezaevi gibi bütün muhalifleri koyduğu yerdesin.’ Biz Ekrem Başkan’ın da özgürlüğünü, Zafer Partisi’nin Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın da özgürlüğünü, DEM Parti’nin Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş’ın, Figen Yüksekdağ’ın da özgürlüğünü, bütün siyasi tutsakların çıkmasını, adayımızın yanımızda, sandığımızın önümüzde olmasını istiyoruz. Başakşehir’den bir seslenelim. Şöyle seslenelim: Ey Erdoğan, adayımı bırak. İmamoğlu’na özgürlük, tüm siyasi tutsaklara özgürlük. Adayımı bırak. Adayımı yanımda, o sandığı önümde istiyorum. Erken seçim için meydanlar bizimdir, sokaklar bizimdir, mücadele bizimdir. Var mısınız? Var mısınız? Burada Erdoğan’a sesleniyoruz, ahlaki üstünlük bizde. Yalan, iftira, kötü söz sizde. Buna karşı ahlaki üstünlük bizde. Psikolojik üstünlük bizde. Karşımıza çıkamıyorsun, sandığı koyamıyorsun, referandum dahi yapamıyorsun. Ve çoğunluk enerjisi bizde. Atadıklarınla sıcak salonlarda değil, bizim gibi bu ayazın ortasında İstanbul’un öbür ucunda koca bir meydanda Ekrem Başkan’ın yoldaşları sana meydan okuyoruz. Meydan okuyoruz. Son söz, bu meydanda bulunan bütün demokratlara, bütün siyasi partilere teşekkür ediyoruz. Yarın hep beraber 1 Mayıs’ta, bir grup arkadaşımız Kartal’da, bir grup arkadaşımız Kadıköy’de, belli sayıda milletvekilimiz, Gençlik Kolları Genel Başkanımız, İl Başkanımız, gençlerimizin yanında Şişli’de olacaklar. Meydanlarda olacağız. Buradan bütün işçilerin, emekçilerin 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı kutluyoruz.
İmzalar hızla toplanıyor
Son sözüm şudur, biliyorsunuz dünya siyaset tarihinin en büyük dayanışmasıyla 23 Mart’ta 15,5 milyon kişiyle Ekrem Başkan’ı aday gösterdik. Ardından dünya siyasi tarihinin en büyük imza kampanyasıyla hem adayımıza özgürlük istediğimiz, hem erken seçim talep ettiğimiz bir kampanyayı başlattık. İmzalar hızla toplanıyor. Tüm siyasi partilerin hem yöneticilerine, hem üyelerine gösterdikleri dayanışma için teşekkür ediyorum. Tüm vatandaşlarımızı sadece imza vermeye değil, imza föylerini alıp kendi yakınlarından, çevrelerinden her bir sayfada 25 imzayla bu kampanyaya katılmaya davet ediyorum. Ne zaman ki Türkiye’deki seçmenlerin yarısından bir fazlası erken seçim istediği imzalarını atacak, bütün Türkiye, bütün dünya bu gündemi konuşacak. Bakmayın siz Sayın Bahçeli’nin dönüp de ‘100 milyon imza toplasanız ne yazar?’ demesine. Bir siyasetçi şunu diyebilir mi? Ülkede 86 milyon insan var. Üç-dört milyon Almanya’da var, 90 milyon. ‘Bütün dünyadaki Türklerle 100 milyon imza da toplasanız, benim inadım 100 milyon yürekten daha ağır basar’ diyemezsin Sayın Bahçeli. Diyemezsin. ‘100 milyondan daha çok biliyorum’ diyorsan sen bu milleti tanımıyorsun. Bu millet gücünü, sana da ittifak ortağına da gösterecek. Ant olsun. Hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Sel olup buraya akanlara, dışarıda kalanlara, ulaşanlara ulaşamayanlara teşekkür ediyoruz. Ve elbette şöyle bitiriyoruz. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz. Hepinizi çok seviyoruz, Ekrem Başkan’ı, arkadaşlarımızı çok seviyoruz. Ve hep birlikte veda ediyoruz. Hep birlikte sesleniyoruz.”