Dijital Şehvetin Tarihi 
06 Ağustos 2025
Geçmişte aşk mektupları postacıyla gelirdi, şimdi WhatsApp’ta mavi tikle geliyor.
Eskiden “beni ne zaman ararsın?” sorusu vardı, şimdi “Story’mi izledi ama mesaj atmadı” bunalımı.
Yani evet teknolojiyle cinsellik arasında tuhaf ama çok tutkulu bir ilişki var.
Samantha Cole’un kitabı How Sex Changed the Internet and the Internet Changed Sex bu meseleyi tam kalbinden yakalıyor. Üstelik öyle akademik kuru kuru anlatmıyor, bol görselli, bol hikâyeli, bol “aa evet ya!” dedirten türden.
Diyor ki: “İnternetin doğduğu anda seks zaten oradaydı. Aslında seks, internetin ebeveynidir.” İnternete ilk yüklenen fotoğraflardan biri Playboy’dan bir model. İlk açılan sohbet odaları, forumlar, bloglar – hepsi bir şekilde cinsellikle iç içe. Facebook bile Harvard kızlarını “hot or not” (ateşli mi değil mi) diye oylamak için kurulmuş. Yani Mark Zuckerberg’in aşk hayatı, hepimizin dijital kaderini belirlemiş olabilir…
Seks internete ne katmadı ki. “Hot or Not” sitesinden Tinder’ın sağa kaydırmasına, 90’larda “JenniCam”le başlayan canlı yayınlardan OnlyFans ekonomisine.
JenniCam, 1996 yılında Jennifer Ringley adlı bir üniversite öğrencisinin başlattığı ve dünya çapında fenomen haline gelen bir internet projesiydi. Jennifer, evine bir webcam yerleştirdi ve günün 24 saati hiç durmadan canlı yayın yaptı. Amaç: Hayatının tamamını – ne yaparsa yapsın – internetten izlenebilir hale getirmekti. Yalnızca özel anlarını değil, sıradan şeyleri de paylaştı: yemek yemek, uyumak, bilgisayar başında oturmak…Hiçbir şey sahnelenmemişti. Kimi zaman giyinik, kimi zaman çıplak… Ne gelirse o. Yani bir nevi “reality show”un, “OnlyFans”ın, “Big Brother”ın, “vlog kültürünün” hatta “influencer hayat tarzının” atası sayılır.
Ayrıca cinsellik sadece içerik değil, altyapı da getirdi: Online ödeme sistemleri, Güvenlik protokolleri, Video streaming teknolojisi… Bugün Netflix varsa, teşekkür etmeniz gereken yer belki de YouPorn’dur. Anlaşılan dizi izleme rahatlığımız bile seksi kolaylaştırmak için icat edilmiş yazılımların yan ürünü.
Biz ona arzularımızı verdik, o bize algoritmalar sundu. Kişisel olan, artık veri haline geldi. Ve bu, yalnızca dijital mahremiyeti değil, duygusal mahremiyeti de değiştirdi. Artık ilk öpüşmeden önce karşımızdakinin LinkedIn profilini, lise mezuniyet töreni fotoğraflarını ve Spotify çalma listesini ezberliyoruz. Aşktan önce veri akıyor.
Kabul edelim: Dijitalleşme arzuyu hızlandırdı ama duyguya sabır bırakmadı. Bir bakışla kalbin çarpması değil, bir bildirimle beynin dopamin salgılaması moda oldu.
İlişkiler, “görüşürüz”le değil, “son görülme”yle bitiyor artık. Sevginin süresi, mesajlara verilen cevap süresiyle ölçülüyor. Artık herkes herkese ulaşabiliyor ama kimse kimseyle bağ kuramıyor.
Teknoloji, seksin daha ulaşılabilir olmasını sağladı. Ama paradoks şu: Mahremiyetin değeri, kamusallaşma arttıkça yükseldi. Herkes bir şekilde “görünüyor”, ama pek azı “anlaşılıyor.” Yani asıl fantezi, birine güvenebilmek.
Kitapta da vurgulanıyor: “İnternet cinselliği esnetti. Farklı kimliklere alan açtı. Ama bunu yaparken insanlara yeni bir yalnızlık türü de sundu.”
ChatGPT ile flört ediyor muyuz bilmiyoruz ama ‘onunla konuşmak’ iyi geliyor Bunlar komik ama gerçek.
Samantha Cole’un kitabı sadece porno tarihini değil, bizim dijital çağdaki arzularımızın evrimini anlatıyor. Ve şu soruyu sorduruyor insana: “Online olduk ama gerçekten bağlandık mı?”

ÇOK OKUNANLAR