Zaman her şeyin üzerinden geçiyor.
Gün geliyor, iş yerindeki odanız boşalıyor.
Yıllardır oturduğunuz masa, yönettiğiniz ekip, alıştığınız sabah rutinleri yerinde duruyor ama siz yoksunuz.
Ve bir şey oluyor…
Düzen devam ediyor, toplantılar yine yapılıyor.
Ama siz o düzenden çıktığınızda, eğer bir şeyler eksik kalıyorsa, işte o zaman gerçekten var olmuşsunuzdur.
Fakat mesele sadece iş değil.
Ev hayatı da bir sahne.
Orada da bir rolünüz var, bazen görünür, bazen görünmez.
Evde…
Evde yokken mutfakta bir eksiklik varsa, kahve eskisi gibi kokmuyorsa, çocuklar “anne gibi toplamadı” diyorsa biri bir odayı…
Ya da eşiniz, “o olsa şu anda şöyle derdi” deyip iç geçiriyorsa…
İşte siz o eve sadece eşya değil, ruh katmışsınız demektir.
Bir insan bir evden gider, toz alınır, nevresim değişir. Ama kokusu kalır perdede, yumuşak sesi yankılanır mutfak kapısında.
Ve herkes bilir:
O artık burada oturmuyor olabilir, ama hâlâ burada yaşıyor.
Ailede…
Anne misiniz, kız kardeş, evlat, hala, yenge?
Unvan çok. Ama çocuklu bir sofrada sizi “sessizce” özleyen biri varsa, bir doğum gününde sessizce mesaj bekleniyorsa, bir kriz anında “O olsa şimdi ne yapardı?” sorusu düşüyorsa akla…
Siz oraya rehberlik etmişsinizdir.
Ve sizin yeriniz, takvimdeki günler değil, bir iç sesle hatırlanır.
Dost Meclisinde…
Bir dost meclisi düşünün.
Kahkahalar yükseliyor, çaylar demleniyor, birileri anlatıyor…
Ama masanın bir ucunda bir sessizlik var.
Çünkü siz, sadece sözlerinizle değil, varlığınızla denge kuran kişiydiniz.
Bir cümleye bakış ekleyerek yön veren, bir suskunlukla ortamdaki taşları yerine oturtan…
Eğer bir dost, sizin yokluğunuzda şöyle diyorsa:
“O burada olsaydı, bu böyle olmazdı.”
İşte siz o ortamda yalnızca oturmamış, iz bırakmışsınızdır.
Ve günün sonunda…
Hayat çok hızlı.
Unvanlar değişiyor. Odalar boşalıyor.
Çocuklar büyüyor, eş dost kendi yoluna gidiyor.
Mekanlar kalıyor ama insanlar eksiliyor.
Ama bazı boşluklar vardır ki… yerine ne gelirse gelsin dolmaz.
Çünkü bazı insanlar eşyadan fazlasını bırakır ardında: İz, his, koku, ritim, ruh…
Eğer duvarlara kokunuz, ruhunuz, siz sindiyseniz, düzen ritim devam edebilir…
Ama tadı tuzu yoksa, ve boşalttığınız yer hiçbir şartta dolmuyorsa — işte o zaman gerçekten var olmuşsunuzdur.
Bu hayatta tek gerçek unvan budur:
“Boşluğu Doldurulamayan İnsan.”