Artık bir değil bin tane Mennan Usta’nız olsa da bir şey değişmez
12 Ekim 2025

En azından 30 yıl önceydi. Çünkü ben daha Ankara’daydım. Odalar Birliği’nin düzenlediği bir toplantının başındaki kokteyle gitmiştim, biraz protokoler bir görev olarak, canımın sıkılacağını bile bile.

Orada o zamanlar hala Bilkent’te olan rahmetli Prof. Dr. Tosun Terzioğlu ile karşılaştım. Tosun Bey, bu ülkenin gizli ve çok önemli kahramanlarından biri. Kadirini ne kadar bildik, hiçbir zaman emin olamadım. Müthiş bir matematikçi, TÜBİTAK’ı bugünkü modern haline getiren isim, Bilkent’in ardından Savancı Üniversitesi gibi müthiş bir bilim kurumunu kuran isim ve daha nice şey sayabilirim Tosun Bey için. Olağanüstü bir insandı, onu tanıdığım için hep kendimle gurur duydum.

Neyse, Tosun Bey beni görür görmez, “İsmet gel seni birisiyle tanıştıracağım” dedi, kolumdan çekti hemen yandaki bir grubun yakınına götürdü. Onlar Tosun Beyi görünce saygıyla açıldılar, “Mennan Usta” dedi, Tosun Bey, “Bak seni anlayacak bir gazeteci getirdim, İsmet Berkan bu…”

Karşımda hafif tombul, kravat ceket giymiş ama bu kıyafeti çok da benimsemediği belli olan tipik bir Anadolu insanı vardı. Çok sıcak kanı olduğu daha uzaktan baktığınızda anlaşılıyordu. Elini uzattı, “Çok memnun oldum” dedi.

Ben tabii kiminle tanıştığımın bile farkında değilim. Tosun Bey anlattı. Mennan Usta yani Mennan Aksoy, Gaziantepli, ilkokulu ancak 7 yılda bitirmiş ama sonrasında kendi kendini eğitmiş olağanüstü bir insandı. Yapamayacağı makine yoktu. Efsaneye göre herhangi bir makineyi çalışırken 10 dakika izlemesi o makineyi yapmasına yetiyordu. Böyle bir olağanüstü mühendislik zekası ve kabiliyeti vardı.

Zaten o yüzden Mennan Usta’nın dünyanın dört bir yanındaki makine fuarlarına girmesi yasaklanmıştı; artık gidip oralarda en son makineleri göremiyor, göremediği taklit de edemiyordu.

Ama önemli değildi; Türkiye’nin sanayisinin önemli bir bölümü Mennan Usta’nın makineleriyle ayakta duruyordu. Örneğin, Türkiye’nin tekstilcilerinin daha çok Japonya’dan ithal ettiği dokuma makinelerinin yerini çoktan Mennan Usta’nın kendi fabrikasında ürettiği makineler almıştı. Ekonomiye katkısı milyar dolarlarla ölçülen bir isimdi Mennan Usta.

Sıfır formel eğitimle ekonomiye milyarlarca dolarlık katkı sağlamak, bunu 21 yaşından beri yapmak, gerçekten olağanüstü bir durumdu. Karşınızdaki insana saygı duymaktan başka bir şey yapamıyordunuz.

Aradan bunca zaman geçtikten sonra bugün Mennan Usta’yı hatırlamamın sebebi, Amerika ile Çin arasında yeniden başlayacağı anlaşılan büyük ticaret savaşının kök nedenlerini anlamaya çalışırken yaptığım okumalar.

Çin geçen hafta gelişmiş Batı dünyasını şok eden bir karar açıkladı ve dedi ki, ülkesinden ithal edilen nadir toprak elementlerinin bileşiminde binde 1’i aştığı bütün ürünler için Çin’den lisans istenecek.

Nadir toprak elementleri konusunu son yıllarda sık sık duyuyorsunuz, hatta Türkiye’de bulunan çok büyük bir rezervin olduğunu da işittiniz. Ama ne olduklarını çok bilmiyor olabilirsiniz.

Bu nadir toprak elementleri aslında öyle adında anıldığı gibi çok da nadir şeyler değiller, bol miktarda varlar.

Sorun, onların hep başka elementlerle birlikte var olması. Dolayısıyla bu elementleri o diğer elementlerden ayırmak vs hem çok zahmetli, hem çok pahalı hem de doğaya büyük zararlar veren bir şey. Öyle klasik kazmayla kazıp maden çıkarmak söz konusu değil, yüzbinlerce ton toprağı alıyorsunuz, ciddi kimyasal işlemden geçiriyorsunuz ve bu madenleri diğer elementlerden ayırıyorsunuz. Elinizde birkaç kilo maden kalırsa kalıyor.

O yüzden dünya aslında neredeyse her yerde olan bu nadir toprak elementlerinin belirli bir yoğunluğun üzerinde bulunduğu yerleri arıyor. Hem çıkarmak daha ekonomik olsun diye hem de bir ölçek yaratılabilsin diye.

Bu elementler modern teknolojinin olmazsa olmazları. Bir örnek vereyim: Bu elementler içinde en kritik olanı lisede öğrendiğimiz periyodik tabloda 66 atom numarasıyla gördüğümüz “dysprosium” (disprozyum) adlı element. Teknoloji endüstrisi bir pastane olsaydı, bu element de hamur kabartma tozu olurdu. O kadar önemli yani.

Bütün bu nadir toprak elementlerinin dünyadaki en büyük sağlayıcısı Çin. Kabaca kullanılan nadir elementlerin yüzde 90’ı bugün Çin’den geliyor. Ve Çin bu elementler üzerinde neredeyse tekel olan egemenliğini dibine kadar kullanıyor.

Bu elementlerin Çin’den dışarı çıkarılması uzun zamandan beri kısıtlamalara tabi zaten. Ama son olarak bu kısıtlamalara satış için lisans alma zorunluğunun eklenmesi, üstüne askeri endüstrilerin bu elementlere ulaşımının tamamen kapatılması, özellikle mikro işlemci savaşlarında Çin’in Nvidia’yı hedef almaya başlaması, oyunun karakterini değiştirdiği gibi Çin’in gelecek stratejisi hakkında da bütün dünyaya bir fikir verdi.

Malum, Amerika ile Çin arasında bir yapay zeka savaşı devam ediyor; Avrupa da çok geriden geldiği bu mücadelede bir yerinden var olmaya uğraşıyor.

Bugünkü savaşta Amerika’nın belirgin bir teknolojik üstünlüğü var; o üstünlük elindeki yüksek kapasiteli mikro işlemci tasarlayabilme kabiliyetinden kaynaklanıyor. O yüzden Amerika’da bugün yüzmilyarlarca dolar yapay zeka ve bağlı endüstrilere akıyor, değeri trilyonlarca doları bulan onlarca şirket ortaya çıkmış durumda.

Amerika açısından bu yarışın hedefi, genel yapay zeka (AGI) adı verilen insandan üstün veya insanla yarışabilir bilişsel kapasitede makinelere ulaşmak.

Çin, Amerika’nın kendisine koyduğu yüksek kapasiteli mikro çiplere erişim kısıtlamaları nedeniyle tamamen farklı bir yapay zeka stratejisi geliştirdi. Onlar da, genel yapay zekaya ulaşmaya çalışmak yerine esas enerjilerini daha sıradan yapay zekaların pratik uygulamalarına yöneltmiş durumdalar. Yani robotlar yapmaya.

Hatırlayanınız olacaktır, yakın zamana kadar Türkiye’de bir “Endüstri 4.0” lafı vardı. Bundan kasıt, üretimin tamamen robotlarla yapılmasıydı. Çin şimdi bunun ötesine geçmeye yönelmiş durumda: Üretimin yapay zeka destekli, düşünen ve ne yaptığını bilen robotlarla yapılması. Bir nevi “Endüstri 5.0” yani.

Sanayi devrimi dediğimiz şey, ta bundan 200 yıl önceden beri aslında üretimde makinaların ve motorların kullanılması. Bu makine ve motorların insanın kol emeğinin yerini alması. Böylece üretim artıyor, verimlilik artıyor, firmanın kârlılığı artıyor.

20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu üretim süreçlerinde makinaların yeri artmaya, hatta üretim süreçlerine çeşitli robotlar girmeye başladı. Bu verimi ve üretimi daha da arttırdı, kol emeğine olan ihtiyacı daha da azalttı.

200 yıllık gelişme çizgisinde şimdi “Endüstri 4.0”ın da ötesine geçen bir robotlaşma çağının içinde yaşıyoruz. Bu robotlar sadece fabrikalarda insanların yerini almıyor; hizmet sektöründe de insanın yerini almaya başladı.

İşte Çin bu alanda hakimiyet kurmaya doğru ilerliyor. Dünyanın üretim yapmak ve hizmet sunmak için kullanacağı makineleri/robotları üretmek.

Bu gerçekleştiğinde, ki ciddi biçimde gerçekleşmeye de başladı aslında, dünyanın bütün sanayicileri Çin’in kapısına dayanacak. Tabii en önce Çinli sanayiciler bu makinelere sahip olacak ve bugün dünya gümrüklerine yığılı olan Çin malı şeylerin sayısı ve miktarı olağanüstü artacak. Pek çok ürünü içeride üretmek, Çin’den satın almaktan daha pahalıya gelecek. (Şu anda da öyle zaten.)

Türkiye’nin Mennan Usta’sı “Endüstri 3.0” devrinin olağanüstü bir dahisiydi. Fabrikalarda kullanılan makinaları, o dönemin mekanik “robot”larını yapıyordu. Konu Endüstri 4.0’ın elektronik robotlarına geldiğinde Mennan Usta’nın becerisi eksik kalmaya başladı ama hala durumu idare edebildiği makineleri vardı.

Oysa Endüstri 5.0’da bir değil bin tane Mennan Usta’nız olsa kâr etmeyecek; çünkü bunlar sadece mekanik veya basitçe elektronik araçlar değil; içinde “düşünen” ve “öğrenen” algoritmalar olan robotlar artık.

21. yüzyılın ekonomisinin bir tarafı bu robotların ekonomisi olacak, bunu net biçimde görüyoruz.

ÇOK OKUNANLAR