İlişki dünyası, modern çağın en büyük reality şovu. En tehlikeli şey, romantik paketlerde sunulan yanlış bilgiyi doğru sanmak. Mesela ‘Zıt kutuplar çeker’, ‘İsteseydi yapardı’, ‘Ben annesi değilim’ efsanelerden bazıları…
Bunlar aslında zihnimizin savunma mekanizmaları.
Bugün biraz mikroskobu birlikteliklerin üstüne tutalım ve modern ilişkilerin bu tür şehir efsanelerini çözümleyelim.
Bütün iyi erkekler kapılmış mı gerçekten? Bu cümleyi kaç kez duydum, sayısını unuttum. Ama şunu net söyleyebilirim: Bu düşünce, psikolojik olarak “kıtlık algısı” yaratıyor. Yani sanki piyasada sevgili kalmamış, son model erken yakın zaman üretilmiş ve üretimi durmuş gibi davranıyoruz. Gerçekte durum öyle değil.
“İyiler kapılmış” miti, herkesin aynı şeyleri aradığı varsayımına dayanıyor. Oysa herkesin mizah anlayışı, değer yargısı, kırmızı çizgisi farklı. Yani burada bir “uyumsuzluk efsanesi” oluşuyor: kişi kendi ihtiyaçlarını tanımadan, evrenin doğru kişiyi ona getirmesini bekliyor.
İşin özeti şu: Birini bulmak, “evrenden sipariş vermek” değil, “kendini tanımak”la başlar.
“Erkek İsteseydi Yapar(dı)” cümlesi de bunlardan biri. Hoş bazen istese de yapamıyor, o cinsel tıpçıların konusu. Hatta koca Beyonce şarkı yazmadı mı “erkek isteseydi parmağına yüzüğü takardı” diye. Kulağa ne kadar kesin geliyor, değil mi? Ama buna “tek neden yanılgısı” diyebiliriz. Yani “yapmadıysa istemedi” diye düşünürüz ama çoğu zaman konu o kadar basit değildir.
Belki çekiniyordur, belki reddedilmekten korkuyordur, belki senin ilgisiz olduğunu sanıyordur.
İletişim eksikliğini telepatiyle telafi etmeye çalışıyoruz. “Ben söylemeden anlamalı!” diye bekliyoruz. Oysa insan beyni telepat değil, sinir ağıdır. Eğer istiyorsan söyle. İletişim kurmak, partnerin seni ne kadar sevdiğinden daha çok şey anlatır: seni duyup duymadığını, davranışını değiştirip değiştirmediğini gösterir.
“Onun annesi değilim!” Modern çağın ilişki sloganı bu. Bu konuda da Jennifer Lopez şarkı yazmış: “Sana yemek pişiremem annen değilim” diyor. Kadınlar artık “terapi, bakım, duygusal emek” üçlemesinden mezun olmak istiyor. Ve haklılar. Ama burada da ince bir çizgi var.
Romantik ilişkilere kimse tam olgunlaşmış olarak gelmiyor. Partnerine sınır koymayı bilmek, “benim görevim değil” diyebilmek aynı zamanda “bunu birlikte öğrenebiliriz” demeyi de içeriyor. Yani evet, o senin oğlun değil — ama belki birlikte büyüyebilirsiniz.
“Kendini Daha Çok Sev” ne güzel tavsiye gibi duruyor, değil mi? Buna da Miley Cyrus şarkı yazmış “Kendime çiçeği ben hediye ederim” diyor. Ama bazen “kendini sev” denilen yerde aslında “yalnız kalmayı öğren” mesajı gizli.
Oysa öz-sevgi ile ilişki sevgisi birbirine rakip değil ki. İnsan, hem kendini sevebilir hem de bir başkasından sevgi alabilir. Burada duygusal beslenme dengesinden bahsediyorum. Yani kendi sevginle doymayı öğrenirken, başkasının sevgisini de şefkatle kabul edebilmek. Kendini sevmenin en güzel hali bazen birinin sana aynalık etmesi.
Kendine iyi davran. Ama aşkı da reddetme. İkisini de hak ediyorsun.
“Zıt Kutuplar Çeker” sözü belki mıknatıslar için doğru, ama insanlar için o kadar değil. Nil Karaibrahimgil şarkısı var hani : “Senle ben zıt kutuplar gibiyiz, birbirini çeken iki mıknatısız.” Zıtlık çekicidir, evet, ama uzun vadede ilişkide sürdürülebilir olan “denge”dir. Bir taraf hep veren, diğeri hep alan olduğunda bu artık “aşk” değil, “emek sömürüsü” olur.
Sen planları yapıyor, duygusal yükü taşıyor, o ise sadece geliyor mu? O zaman farklı olmak değil, karşılıksız olmak söz konusudur. Farklı olmak güzeldir — ama farkı hep sen kapatıyorsan, o ilişki artık senin emeğinle dönüyordur. İlişkilerde klişe üretimi kolaydır, çünkü düşünmeyi gerektirmez. Ama gerçek bağ kurmak emek, empati ve iletişim ister.
Kendinizi korumak için kalın duvarlar örmeyin; sadece kapınıza akıllı kilit takın. Kimin içeri gireceğine siz karar verin.

