İstanbul’un keşmekeşinden kaçıp, ama yine İstanbul’da kalmak ister misiniz? Benim cevabım yıllardır hep aynı: Demirciköy Uzunya.
Sarıyer’in en kuzey ucunda, Karadeniz’in kıyısında küçük bir mucize gibi duran Uzunya, bana göre sadece bir mekan değil; nefes aldığım, durduğum, kendime döndüğüm yer. Sabah geç bir kahvaltıyla başlayan o ritüel, çıplak ayak kumsalda yapılan küçük bir yürüyüşle tamamlanır. Akşam üzeri denizin yanına kurulan o zarif masalarda taptaze balıkla gün batımına eşlik etmek… Yaz kış fark etmiyor, orası benim İstanbul’daki kaçış noktam. Ve her gittiğimde içimden “İyi ki var” diyorum.
Uzunya’nın sahibi Burak Kayacı, tanıyınca “bu işler ancak böyle bir kalpten çıkar” dedirten, dünya tatlısı bir genç adam. Güleryüzlü, çözüm odaklı ve her misafiri gerçekten misafir gibi ağırlayan biri. İşletmenin her köşesinde onun özeni var. Ama bu sıcaklık sadece Burak’ta değil. Tüm personel öyle içten, öyle doğal ki… Kendinizi hep “evin en sevilen köşesinde” gibi hissediyorsunuz.
Sadece bireysel kaçamaklar için değil, özel günler için de Uzunya adeta bir düşler sahnesi. Şirket organizasyonları, doğum günü kutlamaları, nikah sonrası yemekleri, hatta sahilde düzenlenen küçük düğünler… Her bir konsept zarif, doğaya uyumlu ve samimi. Öylece abartısız ama unutulmaz. Birlikte pek çok özel anıya eşlik ettik, ediyorum. Ve her seferinde aynı hissi taşıyorum: huzur.
Yazın dönüş yolunda, yol kenarındaki köylü tezgahlarına uğrayıp koluma sepetle domates, biber, fasulye takıp döndüğüm günlerim de çoktur. Orası sadece bir restoran değil, bir yaşamın içinden akan doğal bir sahne gibi benim için.
Demirciköy Uzunya… Eğer hâlâ yolunuz düşmediyse, bir sabah kalkın ve sadece gidin. Kendi kendinize “Keşke daha önce gelseymişim” diyeceksiniz.