Türkiye’nin siyasi kutuplaşma ortamı, medya üzerinde kalıcı bir hasar bıraktı. Artık üç tür medyamız var: Yandaş, muhalif ve manipülatif.
Medyamız, uzun zamandır hayatı ve dünyayı basit klişelerle ve siyah-beyaz ikilemiyle bize sunuyor. Gazete okumak, TV seyretmek artık insanı bilgilendiren bir şey olmaktan çıktı; tam tersine medya bizi kendisi gibi cehalete mahkum ediyor, sığlaştırıyor.
Neredeyse her şeyin siyasete tercüme edildiğine, en sıradan olayların bile minicik bir çabayla siyasi mücadelenin bir parçası haline getirilebildiğine tanık oluyoruz. İktidar ve muhalefet, normal olana, sıradan olana, kendisinden olmayana tahammül edemiyor.
Bütün bunların sonucu olarak sadece okuyucular ve seyirciler değil hayat da medyanın dışına kaçtı. İçinde hayat kalmayan medya, aslında öldü ama yaşadığını sanmaya devam ediyor.
Artık eğlencemizi Amerikan TV kanallarından, haberlerimizi ise Rusya’dan Suudi Arabistan’a, Almanya’dan İngiltere’ye yabancı hükümetlerin finanse ettiği mecralardan almaya çalışıyor, teselliyi WhatsApp gruplarında arıyoruz.
Haftalık Gazete işte bu ortamda, temel gazetecilik değerlerine dönmek, sıfırdan başlamak için çıkıyor. Ülkemizde normali ve sıradanı hatırlatmak neredeyse devrimci bir eyleme dönüşmüş durumda. Biz size burada normali, sıradanı, zaten olması gerekeni vaat ediyoruz. Başka bir şeyi değil.
Haftalık Gazete’de, sağlıklı, ayağı yere basan, serinkanlılıktan ve hakikatten hareket eden analiz boşluğunu doldurmaya talibiz. Herhangi bir görüşün bayraktarlığını yapmayacak, hakikat her neyse onu anlatmaya çalışacağız. Amaç, okuyucuda oluşan bilgi açlığını ve bilgiye dayalı analiz açlığını gidermek.
Görünüşünden içeriğine ve yazı üslubuna kadar her şeyiyle, bağırmayan, yüksek sesle konuşmayan bir yayın organı olarak tasarlandı Haftalık Gazete.
Sansasyonun ve okuyucusunu şaşırtarak ilgi çekmenin peşinde değil. Şehirli, eğitimli, dünyayı takip etme çabasındaki insanlar, kendi kimliklerini bulacakları ve merak ettikleri konularda meraklarını giderebilecek bir medyaya sahip değiller. Haftalık Gazete tam olarak bunu yapacak; çölleşen bir ortamda bir çeşit vaha olmaya çalışacak. Sosyal medya çağında, 280 karakteri aşmayan “bilgi” yağmuru altında yaşıyoruz. Önemli bir kısmı ya düpedüz yalan ya da yönlendirme amaçlı bu bilgi yağmuru altında ihtiyacımız gerçekten önemli olan konularda daha derinlemesine bilgiye sahip olmak. O yüzden uzun uzun yazılar, analizler yayınlayacak Haftalık Gazete. Gazetenin dünyadaki yeni işlevi bu çünkü.
Okunacak bir gazete olacak Haftalık Gazete.
Manifesto
- Türkiye’nin siyasi kutuplaşma ortamı, medya üzerinde kalıcı bir hasar bıraktı. Artık iki tür medyamız var: Yandaş ve muhalif.
- Elbette yandaş diye adlandırılan medyanın ağırlığı, toplam pazar içinde kapladığı yer çok büyük ama muhalif diye adlandırılan medya da hiç yok seviyesinde değil.
- Birkaç TV kanalı, birkaç gazete ve bir grup web sitesine toplanmış olan muhalif medya da, çok daha geniş bir alanda top koşturan yandaş medya da, artık her gün okunmaya veya izlenmeye değmeyecek kadar her seferinde önceden tahmin edilebilir şeyleri tekrar eden yayınlar.
- Tam da bu sebeple, insanlar habere ve bilgiye ulaşamaz, dolayısıyla bu bilgilerden hareketle sağlıklı bir karar verme mekanizması kuramaz hale gelmiş durumda. Bu sebeple yazılı basın son birkaç yılda milyonlarca okuyucusunu kaybetti, o yüzden bir zamanlar yarım milyondan fazla satan gazeteler bugün birkaç on bin kişiye zor bela kendini satabiliyor.
- Türkiye’de hemen hemen her akşam onlarca insan televizyon ekranlarında kendilerince güncel gelişmeleri tartışıyor, ortaya çuvalla laf çıkıyor ama bu analizlerin sağlıklı olduğu konusu son derece tartışmalı. O yüzden olsa gerek, bu çeşit TV programlarının seyircisi de pek kalmadı. Eskiden bu horoz dövüşü programlarına belli bir ilgi vardı, bugün yok.
- Bu ilgi azalmasının başlıca sebebi TV ekranlarında gözüken kişilerin artık gerçek bilgiye erişimi olan insanlardan değil, dünyayı basit birkaç klişe çerçevesinde izah edenlerden oluşması. Seyircinin cehalete ve düşük kaliteye verdiği bir tepki bu.
- Türkiye, 2013 yılından itibaren bir hayli karanlık bir döneme girdi. Bu karanlığın oluşma nedenleriyle ilgili tartışmalar bir yana, bazı şeyler son derece somut.
- Bu dönemin önemli etkilerinden biri medya dünyası üzerinde oldu ve Türkiye’de bir yandan genel manada medyanın ekonomik çöküşüne, bir yandan da medya sermayesinin el değiştirmesine tanık olduk. Bu sırada inanılmaz tecrübe ve birikime sahip bir gazeteci kadrosunun da sektör dışına atıldığını gördük.
- Yine bu dönemde en sıradan ve basit konuların bile siyasi kavganın bir unsuru haline gelebildiğine tanık olduk. Her şeyin siyasetin aracı olmaya başlaması bir yandan aşırı bir politizasyonu, bir yandan da benzer aşırılıkta bir depolitizasyonu beraberinde getirdi.
- Sosyal medyada ve geleneksel medyada yaşanan aşırı politizasyon ve bunun TV’lerdeki tartışma programlarındakine benzer bir insan grubu tarafından yapılması, yani hayatın ve dünyanın basit bazı klişeler ve komplo teorileri etrafında izah edilmesi, gazete okuyucusunun gazetelerden uzaklaşmasının bir başka nedeni.
- Aramızda sıradan bir cinayet vakasını bile siyasi kavganın konusu haline getirmekte bir an tereddüt göstermeyenler olduğu gibi kendisini siyaset izlemekten bilinçli biçimde uzak tutanlar da var. İçimizden bazıları ümitlerini kaybedip yurt dışına göç etti.
- Bu ümitsizlik de, aşırı siyasallaşma da, siyasetten tamamen kopma da çok uç davranışlar.
- Gazeteden ve genel olarak medyadan uzaklaşma, başlangıçta çok fark edilmese de aslında bir fakirleşmeyi de beraberinde getirdi. Çünkü hayattan da kopmaya başladık, daha çok içimize kapanır olduk.
- Sadece bu da değil. RTÜK sansürü, oluşturulan oyuncu/yazar/yapımcı/yönetmen kara listeleri yüzünden bir zamanlar neredeyse herkesin ortak eğlencesi olan TV dizileri bile izlenmez oldu.
- Yaşanan bu ağır anti-entellektüel ortam sürdürülebilir bir şey değildi. Hayat, ister istemez kendine yeni yollar açtı, her türlü düşünsel faaliyet genel olarak otoritenin kontrolu dışında kalan alanlara kaymaya başladı.
- Medya denen endüstrinin neredeyse tamamen buharlaştığı, bu medyanın okuyucusu/izleyicisi olan insanların ise ciddi bir savrulma yaşadığı böyle bir dönemde yayın hayatına başlıyor Haftalık Gazete.
- Biz, Haftalık Gazete’de, sağlıklı, ayağı yere basan, serinkanlılıktan ve hakikatten hareket eden analiz boşluğunu doldurmaya talibiz. Herhangi bir görüşün bayraktarlığını yapmayacak, hakikat her neyse onu anlatmaya çalışacağız.
- Amaç, okuyucuda oluşan bilgi açlığını ve bilgiye dayalı olarak yapılmış analiz açlığını gidermek. Böyle bir açlığın varlığı neredeyse elle tutulur somutlukta bir gerçek. Okuyucumuzu yönlendirmek, ona belli bir siyasi görüşü veya tavrı öğütlemek gibi bir hedefimiz olmayacak. Okuyucumuzun zekasıyla da, bilgisiyle de alay etmeyeceğiz. Biz sizden daha akıllı veya bilgili değiliz.
- Hayat sadece iç ve dış politika ile ekonomiden ibaret değil. Medya ortamının çölleşmesi, kültür sanattan gündelik hayata, modadan tasarıma, alışverişten sosyal hayata kadar her alanda yalnızlaşmayı ve kompartmanlara ayrılmayı da beraberinde getirdi. Medya, geçmişte biz çok farkında olmasak da, toplumdaki grupların yapıştırıcısı olma işlevini de görüyordu.
- Bir örnek vereyim: Türkiye’de son 6-8 yıldır ciddi bir tiyatro patlaması yaşanıyor. Ana akım veya niş medyada kendilerini ifade etme olanakları kısıtlanan oyuncu ve yazarlar, dünyanın gerçekten çok az şehrinde yaşanan türden bir canlılık yarattılar, “öldü, bitti” denen tiyatroyu başta İstanbul olmak üzere apartman dairelerinde, minik salonlarda inanılmaz bir canlılığa kavuşturdular. Çoğunuz bu bağımsız tiyatrolardan haberdarsınız ama onlarla ilgili haberi nereden aldınız? Eşten dosttan mı duydunuz, yoksa böyle bilgileri size düzenli olarak ileten, toplumun nabzını tutup sizi yeni eğilimlerden haberdar eden bir medya organından mı?
- Gerçek şu ki, şehirli, eğitimli, dünyayı takip etme çabasında olan gençler, kendi kimliklerini bulacakları ve merak ettikleri konularda meraklarını giderebilecek bir medyaya sahip değiller. Haftalık Gazete tam olarak bunu yapacak; çölleşen bir ortamda bir çeşit vaha olmaya çalışacak.
- Ülke olarak geleceğimizi aramamız gerekirken genellikle geçmişi konuşuyoruz. Yarınlara bakmaktan vazgeçmiş gibi bir halimiz var. Yarına bakmak, ancak düşüncenin serbestçe ifade edilmesiyle ve sağlıklı bir tartışma ortamıyla mümkün. Haftalık Gazete bu makul ve serinkanlı düşünce ortamına bir katkı sağlama ümidiyle yayınlanıyor.
- Görünüşünden içeriğine ve yazı üslubuna kadar her şeyiyle, bağırmayan, yüksek sesle konuşmayan bir yayın organı olarak tasarlandı Haftalık Gazete. Sansasyonun ve okuyucusunu şaşırtarak ilgi çekmenin peşinde değil Haftalık Gazete. Onun yerine okuyucusuyla, mümkünse karşılıklı etkileşimle sohbet etmek istiyor.
- Sadece ülkemizde değil, bütün dünyada medya ortamı değişiyor. Özellikle internetin ve ardından da sosyal medyanın devreye girmesiyle, bir yandan geleneksel gazete ve televizyon haberciliğinin önemi görece azalırken bir yandan da tam tersine çeşitli kalite filtrelerinden geçirilmiş, dijital kanalları da kullanan yeni tür bir gazeteciliğin kapladığı yer de artıyor.
- Bir zamanlar gazeteler, televizyonun devreye girmesiyle kendilerini tehdit altında hissetmişti. Ünlü İtalyan dil bilimci, filozof ve romancı Umberto Eco, o dönemin tartışmalarını aktardığı bir kitabında, “Televizyon” demişti, “Gece gelen ‘Babanız öldü’ diyen telgraftır. Gazete ise sabah ulaşan mektuptur: Babanız öldü, çünkü bir trafik kazası meydana geldi, kaza sebebiyle babanız hastaneye kaldırıldı, üç ayrı ameliyata alındı ama sonunda kurtarılamadı…” Yani ona göre gazete haberi ayrıntılarıyla veren bir şeydi.
- Bugün benzer bir işlev değişimine tanık oluyoruz; çünkü özellikle sosyal medya ve internet haber siteleri yüzünden ciddi bir enformasyon bombardımanı altında yaşıyoruz. Bu bombardıman içinde geçmişte olmadığımız kadar çok sayıda yalan ve yönlendirme habere maruz kaldığımız yetmiyormuş gibi bir de “gerçek” olan haberleri de ancak yüzeysel bir düzeyde alabiliyoruz. Üstelik maruz kaldığımız haberler, o gerçeğin nasıl bir bağlam içinde yaşandığına ve bizi bugün olduğumuz yerden nereye götürme potansiyelini içinde barındırdığına ilişkin bize hiçbir şey söylemiyor.
- “Yeni medya düzeni”nin bir başka gerçeği, insanların artık salt haber almaya para ödemekten vazgeçmesi. Öyle ya, onlarca, yüzlerce internet sitesi her saniye yeni bir “son dakika” ile önümüzden akar giderken, sosyal medya “time line”ları hayatımıza her an yeni önemli veya önemsiz tartışmaları sokarken, bütün bunlardan haberdar olmak için para vermeye ne gerek var?
- Oysa ihtiyacımız artık “son dakika” haberleri değil; bu haberlerin tamamı da değil, aralarından seçilmiş, önemli olduğuna kanaat getirilmiş bazılarını derinlemesine öğrenmek, habere ilişkin bilgilerin yanı sıra bu konudaki olası bakış açılarını da içeren analizlere ulaşmak. Haftalık Gazete işte bu ihtiyacı gidermeye çalışacak.
- Türkiye’nin medya endüstrisi daha önce benzeri görülmemiş bir ekonomik çöküşün içinde. Bir zamanlar her yıl milyarlarca dolar reklam yatırımı yapılan ülkemizde bugün ana akım gazete ve TV’lerin tamamı zarar ediyor.
- Medya endüstrisindeki çöküşe, daha önce hayal edilmesi bile imkansız olan bir şey olan yabancı sermayeli medya organlarının ülkemizde yükselişi eşlik ediyor.
- Eğlenceyi Amerikalı Netflix’ten, haberi Suudi Arabistan’dan Rusya’ya, Almanya’dan İngiltere’ye doğrudan yabancı devletlerin finanse ettiği yayın organlarından almaya çalışıyoruz.
- Medyamız belki hiçbir zaman tarafsız değildi ama artık bağımsız da değil. Neyi seyredip eğleneceğimize, neyi okuyup olan bitenden haberdar olacağımıza artık başka ülkelerde karar veriliyor.
- Haftalık Gazete, bu büyük makineye karşı belki minicik bir adım. Ama bir adım.