Osman Kavala: Tutukluluğumu uzatmak için Cumhurbaşkanı’ndan güç alan organize bir çaba var
29 Nisan 2020

Osman Kavala: Tutukluluğumu uzatmak için Cumhurbaşkanı’ndan güç alan organize bir çaba var

Cezaevinde iki buçuk yılı doldurmakta olan iş insanı Osman Kavala, kendi adına açılan osmankavala.org adlı internet sitesi üzerinden bir mesaj yayınladı ve tutukluluğunu uzatmak için Cumhurbaşkanı’ndan güç alan bir organize çabanın bulunduğunu öne sürdü.

2017 Ekim ayında gözaltına alınıp tutuklanan Kavala, önce Gezi olaylarının finansörü olduğu iddiasıyla ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle yargılanmış ve bu davadan beraat etmişti. Halen bu dava için temyiz süreci devam ediyor.

Kavala’nın beraat edip tahliyesine karar verilmesinden saatler sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı onu daha önce açılmış bir soruşturmadan yeniden gözaltına aldı; Silivri Cezaevinden çıkan Kavala doğrudan İstanbul Emniyet Müdürlüğüne götürüldü ve ertesi sabah da tutuklandı. Kavala, aynı dosyadan ve aynı suçlamayla daha önce de tutuklanmış, sonra da tutukluluğu sona ermiş ama Gezi davası nedeniyle tutuklu olduğu için salıverilememişti.

Savcılık daha sonra Kavala hakkındaki suçlamayı bir kez daha değiştirdi ve Kavala yeniden tutuklandı. Bu kez Kavala casuslukla ve 15 Temmuz darbe girişiminde rol almakla suçlanıyor. Ama henüz bu suçlamaya ilişkin bir iddianame yazılmadı, dava da açılmadı.

Kavala’nın dostları tarafından açılan internet sitesi üzerinden yayınladığı mesaj şöyle:

“Bu ayın sonunda tutukluğumun otuzuncu ayı tamamlanmış oluyor. Kurgulanan yeni, üçüncü suçlamadan dolayı Silivri’de daha ne kadar kalacağımı kestirmem mümkün değil. Ekim 2017’de gözaltına alınmamdan 16 ay sonra ortaya çıkan iddianamenin siyasi mesajlardan etkilenerek hazırlandığını, ayrıca FETÖ üyeliğinden suçlanan emniyet görevlileri ve savcıların yıllar önce üretmiş oldukları kurguyu ve hukuksuz telefon dinlemelerini temel aldığını gördük.

Tutuklanmamın ve bu davanın, iddianamede hiçbir somut delil bulunmaması ve birçok mantık kopukluklarından dolayı, yargıdaki vahim sorunlara yansıtılan çarpıcı bir örnek teşkil ettiğine, hukuksuz uygulamaların anlaşılmasına ve sonlandırılmasına katkıda bulunacağına inanıyordum.

Adalet Bakanı’nın geçtiğimiz yıl yargı reformu girişiminin amaçlarını anlatırken yargı meşruiyetine zarar veren özgürlükleri kısıtlayıcı uygulamalardan söz etmesi de bana umut vermişti.

Ancak gelinen noktada iyimserliğimi koruyabilmem mümkün değil. Bunun tek nedeni tutuklanmamı uzatmak için Cumhurbaşkanı’ndan güç aldığı anlaşılan organize bir çabanın sürdüğünü görmem değil. Beni asıl karamsarlığa sevk eden, evrensel hukuk normlarını bağlayıcı kabul etmeyen, yasaları hukuki temellerinden kopartarak keyfi biçimde kullanan anlayışın yargıda meşruiyet kazanmış olması. Özel yetkili mahkemelerde Gülenci yapılanmanın etkin olmasıyla sistematik hale gelmiş olan hukuku araçsallaştıran uygulamaların devam ettiğini görüyoruz.

Yargı Reformu Paketi’nden sonra gazeteciler mahkum oldular, tutuklanmaları devam ediyor. Yerel idareciler yıllar önce işlendiği iddia edilen suçlardan dolayı tutuklanıyorlar. Benim de başıma gelen ve manevi işkence olarak tanımlanabilecek olan tahliyelerden sonra yeniden tutuklama uygulaması, normal bir adli tasarruf haline gelmiş durumda. Kamuoyunca yakından bilinen örneklerle sınırlı kalmadığını tahmin edebileceğimiz bu hukuksuz uygulamalar, neden oldukları vahim hak ihlallerinin yanı sıra, yargı kurumunda da kalıcı hasarlara yol açıyor. Hukuksuz tutuklama uygulamaları, masumiyet karinesine ve kişi özgürlüğüne duyarlılığı sistematik olarak tahrip ediyor. Deliller ciddi bir şekilde incelenmeden, somut delil olmadan hazırlanan iddianameler, tutuklama ve mahkumiyet kararları hukuki kanaatlerin sağlam gerekçelere dayandırılması zorunluluğunu gereksiz hale getiriyor, hukuk dışı etkilere açık ve mantıki temeli çürük akıl yürütmeleri meşrulaştırıyor.

Bütün bunlara rağmen, toplumda adalet ve hukukla ilgili ciddi bir duyarlılığın da gelişmekte olduğuna inanıyorum. Umarım son çıkarılan infaz yasasındaki bariz ayrımcılık, gerçek suçlarla siyasi nitelikli sanal suçlar arasında iktidarın gözettiği farkı, hukuki davranış ile hukukun araçsallaştırılması arasındaki farkı çok daha açık biçimde göstererek, bunun vahim sonuçlarının kamuoyu tarafından kavranmasını hızlandırır.”