Kararı oku, okuduğunu doğru anla
23 Eylül 2020

Türkiye’de tuhaf şeyler oluyor. Önce ülkenin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu durduk yerde Anayasa Mahkemesi başkanına saldırdı.

Evet, eleştirmedi, saldırdı, hatta neredeyse onu düelloya davet etti. İçişleri Bakanı’na göre Anayasa Mahkemesi şehirlerarası yollarda toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmayı yasaklayan yasayı Anayasaya aykırı bularak büyük bir kusur işlemişti, madem her yer güvenliydi, Anayasa Mahkemesi başkanı da evinden işine gidip gelirken kullandığı polis eskortlardan ve korumalardan vaz geçmeli, hatta bisikletine binip öyle gelmeliydi. Süleyman Soylu bunu söylerken aklına sokakları herkes için güvenli kılma görevinin kendisinde olduğunu getirmiyordu anlaşılan.

Soylu’nun bu sözleri Anayasa Mahkemesi’nde sessizlikle karşılandı. Ama aradan birkaç gün geçti, bugün fırsat çıktı, mahkemede yapılan bireysel başvuru hakkının kabulünün 8. yıldönümü nedeniyle bir tören ve om törene bağlı düzenlenen bir sempozyum fırsat yarattı. Mahkeme Başkanı Zühtü Arslan, kayınpederinin cenazesine katıldığı için Kahramanmaraş’taydı ama onun konuşmasını mahkemenin başkanvekili Hasan Tahsin Gökcan okudu.

Yazılı metinden okunan konuşmanın önemli bölümü, adını vermeden Süleyman Soylu’ya cevap niteliğindeydi. İşte o bölümler:

“Yargı kararları, özellikle AYM kararları kutsal metinler değildir. Eleştirilebilir, dahası eleştirilmelidir. Bundan en fazla kurumsal olarak kararları eleştirilen yargı kurumu faydalanır.

Bununla birlikte yargı kararlarına yönelik eleştirilerin faydalı olabilmesi için asgari iki hususun önemli olduğunu düşünüyorum. Birincisi herhangi bir metni eleştirmek için öncelikle onu okuyup anlamak gerekir.

Bu yargı kararları için de geçerlidir. Daha kararın gerekçesi bile yayımlanmadan tamamen varsayımlar üzerinden yapılan veya yayımlandıktan sonra okunmadan yöneltilen eleştiriler kamuoyunu yanlış bilgilendirme ve yönlendirme sonucunu doğurmaktadır.

Kararlara yönelik bazı eleştirilerden görüyoruz ki, kararlarımız okunmadan, bazen de okunduğu halde yeterince anlaşılmadan eleştirilmektedir. Halbuki sağlıklı bir eleştiri, okumayı ve okunanı doğru anlamayı gerektirmektedir.

Aksi takdirde kararda söylenmeyenler, söylenmiş gibi gösterilebilmektedir. İkinci olarak eleştirinin eleştirilenler bakımından etkili ve faydalı olabilmesi büyük ölçüde kullanılan üslûba bağlıdır. Çoğu kez ‘nasıl’ söylediğiniz, ‘ne’ söylediğinizin önüne geçer.

Hiç şüphesiz üslûp ya da ifade tarzı da ifade özgürlüğünün güvencesi altındadır. Elbette herkes dilediği üslûbu tercih etmekte serbesttir. Ancak yargı kararından ziyade kararı verenlere odaklanan ve eleştiri ötesine geçen ifadelerin fayda getirmeyeceği, zira eleştiriyi mecrasından uzaklaştıracağı açıktır.”