“Doğu Akdeniz’deki hidro karbon, Kıbrıs’ı çözsün, Türkiye’yi AB’ye soksun istiyoruz”
30 Eylül 2020

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yarın Brüksel’de yapılacak olan Türkiye ve Belarus konulu olağanüstü Avrupa Birliği liderler zirvesi öncesinde son diplomatik girişimini de AB liderlerine bir mektup yazarak yaptı. Erdoğan mektubunda, AB liderlerine “Kömür ve çeliğin AB’nin çıkış noktasını oluşturduğu gibi, hidrokarbonun Kıbrıs’ta çözüme ve büyük AB’nin oluşumuna temel oluşturmasını diliyoruz” dedi.

Doğu Akdeniz’deki hidro karbon kaynakları ve denizdeki münhasır ekonomik alanların paylaşımı konusu uzun süreden beri askeri boyutu da olan bir gerginliğin sebebi.

Türkiye geçen yıl Kıbrıs adası çevresinde İtalyan ve Fransız şirketlerce gerçekleştirilecek sondajları engellemek için bölgeye donanmasını yollamış, bunun üzerine önce İtalyan ENİ, ardından da Fransız Total sondaj yapmaktan vaz geçmişti. Bunun üzerine Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimimin talebiyle toplanan AB liderler zirvesi Türkiye hakkında yaptırım kararı almıştı ama bu yaptırımlar çok etkili değildi.

Son olarak geçen ay Türkiye bu kez Yunanistan’ın Antalya’nın Kaş ilçesinin hemen karşısındaki Meis adasının kıta sahanlığı olduğuna dair iddiasını çürütmek için bu kez, Yunanistan tarafından tek taraflı olarak kendi ekonomik çıkar alanı olarak ilan ettiği bölgeye sismik araştırma gemisi Oruç Reis’i göndermiş ve araştırma yapmaya başlamıştı.

Oruç Reis’in denize açılması üzerine Yunan donanması teyakkuza geçmiş, bir Yunan savaş gemisi ile bir Türk fırkateyni burada silahlı olmayan bir çatışmaya girmiş, Yunan gemisi geri çekilmek zorunda kalmıştı.

Türkiye ile Yunanistan’ı savaşın eşiğine getiren bu gelişme üzerine Yunanistan bir kez daha AB zirvesi istemiş, Fransa da ona destek verince zirve kararı alınmıştı.

Ancak zirvenin yaklaştığı günlerde Türkiye bölgede tansiyonu düşürücü adımlar atmaya başlamış, önce Oruç Reis ve askeri gemiler limana geri dönmüş, ardından Yunanistan’la Ege ve Akdeniz’deki kara suları sorunlarını da görüşmek üzere yapılan ama 2016’da kesintiye uğrayan “istikşafi” görüşmeler yeniden başlamış, bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan da AB zirvesinden Türkiye aleyhine sert bir karar çıkmasını engellemek için yoğun bir diplomasiye girişmişti.

İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yazdığı son mektup bu diplomatik girişimlerin son halkası; çünkü zirve yarın yapılıyor.

Erdoğan’ın mektubunda “Bugün geldiğimiz duruma, Yunan-Rum ikilisinin Türkiye’yi ve Kıbrıs Türklerini yok saymaları, tek yanlı adımlar atmaları, oldubittiler yaratmaları ve AB’nin buna 2003 yılından beri seyirci kalması yol açmıştır. Kıbrıs meselesi çözülmeden AB’ye üye yapılan GKRY, Kıbrıs Türklerini yok sayarak 2003, 2007 ve 2010 yıllarında komşu ülkelerle deniz sınırı anlaşmaları yapmış, 2007 yılında ruhsat sahaları belirlemiş, uluslararası ihaleler açmış ve 2011 yılında ilk sondajını gerçekleştirmiştir” denmesi dikkat çekiyor.

Cumhurbaşkanı’nın mektubundan bazı bölümler şöyle:

– Son dönemde, Doğu Akdeniz‘de yaşanan gelişmeler nedeniyle ilişkilerimiz yeni bir sınamayla karşı karşıyadır. Bu mektupla sizlere, Türkiye’nin Doğu Akdeniz konusuna yaklaşımını ve sorunların çözümüne yönelik önerilerini aktarmak istiyorum. Doğu Akdeniz politikamızın iki ana hedefi vardır. Birincisi, Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının uluslararası hukuka uygun olarak, hakça ve adil biçimde sınırlandırılması ve kıta sahanlığımızdaki egemen hak ve yetkilerimizin korunmasıdır. İkinci hedefimiz ise Kıbrıs Türklerinin Kıbrıs Adası’nın eşit ortağı olarak, Ada’nın hidrokarbon kaynakları üzerindeki eşit hak ve çıkarlarının garanti altına alınmasıdır.

– Bu hedeflerimiz çerçevesinde Türkiye, Doğu Akdeniz’in, tüm tarafların iş birliği yaptığı, hidrokarbon kaynaklarının hakça ve adil şekilde paylaşıldığı, barış ve istikrarın hüküm sürdüğü bir iş birliği bölgesi olmasını arzu etmektedir. Kömür ve çeliğin AB’nin çıkış noktasını oluşturduğu gibi, hidrokarbonun Kıbrıs’ta çözüme ve büyük AB’nin oluşumuna temel oluşturmasını diliyoruz.

– Yunan/Rum ikilisi bunlarla da yetinmeyerek, Türkiye ve Kıbrıs Türklerine karşı Doğu Akdeniz Gaz Forumu adı altında bir mekanizma teşkil etmiş, ayrıca bölge ülkeleriyle Türkiye karşıtı üçlü ve dörtlü işbirliği mekanizmaları kurmuştur. Türkiye ise Doğu Akdeniz’de hem kendi hem de Kıbrıs Türklerinin haklarını korumak için diplomasiye ağırlık vermiş, ancak diyalog ve iş birliği çağrılarımız sonuç vermeyince, sahadaki adımlarını 7 yıl bekledikten sonra 2018 yılında atmaya başlamıştır.

– Yunanistan ile ön koşulsuz olarak diyaloga hazır olduğumuzu bir kez daha vurgulamak isterim. Bu çerçevede gerginliğin azaltılması için NATO Genel Sekreteri’nin deniz ve hava unsurlarını ayrıştırma girişimine de başından itibaren destek verdiğimizi dikkatinize getiririm. Diğer taraftan Kıbrıs Türkleri ile Kıbrıs Rumlarının, yıkılan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ortak kurucuları ve Ada’nın ortak sahipleri olarak hidrokarbon kaynakları konusunda, hakça gelir paylaşımı dahil bir iş birliği mekanizması tesis etmeleri gerekir. Böyle bir iş birliği mekanizmasının kurulması için, Kıbrıs meselesinin çözümünü beklemeye gerek yoktur. Zira Ada’daki her iki taraf da, belirlediği ruhsat sahalarında uluslararası petrol şirketleri aracılığıyla faaliyet göstermektedir. Bu faaliyetlerin durmasına veya devam etmesine ancak Ada’daki iki halk birlikte karar vermelidir.

– Ayrıca, Doğu Akdeniz’de Kıbrıs Türkleri dahil tüm tarafları bir araya getirecek, kapsayıcı bir enerji iş birliği forumu kurulmasının son derece yararlı olacağına inanıyorum. Türkiye bu yönde atılacak adımlara her türlü desteği vermeye hazırdır.

– AB’nin bu düşüncelerimize destek vermesini, aday ülke Türkiye’ye karşı takındığı yanlı tutumu terk etmesini, Yunanistan’ın ve GKRY’nin maksimalist tezlerine koşulsuz, haksız yere destek vermemesini temenni ediyorum. AB’nin ülkeme karşı aldığı bu yanlı tutum, AB müktesebatına ve uluslararası hukuka aykırıdır. Bu yanlı tutum çözümü zorlaştırmakta, gerginliği arttırmakta ve Türkiye-AB ilişkilerine, birçok alandaki ortak menfaatlerimize zarar vermektedir. Bizim AB’den beklentimiz tarafsız kalması, herkese eşit davranması, diyalog ve iş birliğini desteklemesidir. Yukarıda bahsettiğim adımlar atılmadan Türkiye ve Kıbrıs Türklerinden Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon faaliyetlerini durdurmalarının istenmesi, haksız ve adaletsiz bir taleptir.

– Biz diyalog ve iş birliğine her zaman hazır olduk. Bize AB üzerinden empoze edilmeye çalışılan maksimalist taleplere de boyun eğmedik. Hiçbir ülkenin hakkında gözümüz yok. Ancak hem kendi haklarımızı, hem de garantör ülke olarak, Kıbrıs Türklerinin haklarını koruduk ve korumaya devam edeceğiz. Doğu Akdeniz meselelerine adil ve barışçıl bir çözüm bulabilmek hepimizin ortak sorumluluğudur. Bunun için iş birliği ve diyalog desteklenmeli, mevcut krizi daha da ağırlaştıracak adım ve kararlardan kaçınılmalıdır.

– Bizim samimi arzumuz, 18 Mart Mutabakatı’nın günün koşulları da dikkate alarak güncellenmesi ve Türkiye-AB ilişkilerinin tüm yönleriyle, ortak çıkarlarımız doğrultusunda aşama aşama ilerletilmesidir. Bunun yolunun ise yasa dışı göç, terörizm, ticaret, enerji gibi pek çok farklı alanda ilişkilerimizin müşterek çıkarlarımız için taşıdığı hayati önemin farkında olmaktan geçtiğine inanıyor, bu amaca yönelik değerli desteğinizi bekliyorum.