AB’den Türkiye’ye iyi haber var
02 Ekim 2020

Bu sabah itibarıyla ülkece çok rahat bir nefes aldığımızı söyleyebiliriz. Çünkü, Doğu Akdeniz’de savaş gemileriyle sürdürdüğümüz ve Yunanistan ve Fransa’nın da savaş gemileriyle katıldığı, her an savaşa dönebilir gibi duran gerginlik devam ediyor olsaydı, bu sabah büyük olasılıkla Avrupa Birliği’nden ya çok sert yaptırımlara başlandığını ya da daha beteri Türkiye ile tam üyelik müzakerelerinin dondurulduğu haberini alacaktık. Zaten alt üst olmuş durumdaki Türk ekonomisi iyice derin bir krize girecek, dolar ve avronun fiyatı bugün bulunduğu seviyelerin bile çok üstüne çıkabilecek, Türkiye de belirsiz bir geleceğe itilecekti.

Ama bu karanlık senaryoların hiçbiri gerçekleşmedi. Türkiye Eylül ayının ikinci haftasından itibaren Doğu Akdeniz’de gerginliği düşürmek için aktif çaba içine girdi. Önce Oruç Reis ve ona eşlik eden savaş gemileri limana geri döndü, ardından Yunanistan’a “Hadi gelin, 2016’da yarım kalan görüşmelere kaldığı yerden devam edelim” dendi. Bütün bunlar için AB dönem başkanı sıfatıyla Almanya’nın başbakanı Angela Merkel aktif biçimde devreye girdi, Türkiye ve Yunanistan liderleriyle defalarca görüştü.

Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi Doğa Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarıyla ilgili gerilimi son iki yıldır Avrupa Birliği gündeminde tutuyor. AB daha önce bu sebeple Türkiye’ye yaptırımlar uygulamaya karar verdi ve bu yaptırımlar halen uygulanıyor. Yunanistan ve Kıbrıs, Oruç Reis’in yeni sismik araştırmalara başlayacak olması nedeniyle bir kez daha AB’yi zirve toplamaya çağırdı. Başta Fransa olmak üzere bazı AB ülkeleri de destek verince, bugün öğlen saatlerinde tamamlanacak olan olağanüstü liderler zirvesi için karar alındı.

Zirve öncesinde ve gerginlik de doruk noktalardayken Fransa aktif biçimde devreye girip Türkiye’ye çok ağır yaptırımlar getirilmesi gerektiğini savunmaya başladı. Bu amaçla Med 7 adı altında bir mini Akdenizli AB ülkeleri zirvesi de yapıldı.

Bu zirveyi toplayan ve açıkça Türkiye aleyhine çalışan Fransa’nın Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a o dönemde Türkiye’den çok sert tepkiler geldi; yarı resmi düzeydeki bazı tepkilerde Macron’a kısa boyundan ötürü hakaretler de edildi, “Senin boyun yetmez” dendi.

Ama sonra Türkiye diplomasiyi seçti, Oruç Reis’i ve savaş gemilerini geri çağırdı. Çünkü o arada uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s Türkiye’nin kredi notunu Tanzanya seviyesine düşürdüğü gibi bir de, “Türkiye ödemeler dengesi krizine girebilir, dış borçlarını ödeyemeyebilir” diye uyarıda bulundu.

Son üç haftadır içine girilen diplomatik süreç ise sonuç aldı; Türkiye konusunu karara bağlayan AB liderleri dün akşam Türkiye’ye ilave bir yaptırım getirmedikleri gibi diplomatik sürecin devam etmesi halinde Türkiye-AB ilişkilerini ilerletme taahhüdünde de bulundular.

Dün akşam bu konudaki açıklamaları AB Konseyi Başkanı Charles Michel ve AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen yaptılar. İki üst düzey AB görevlisi de, Türkiye ile ilişkilerin ilerletilmesi konusundaki kararlılığı dile getirdi, Doğu Akdeniz için bir uluslararası konferans toplanması ve Türk-Yunan ilişkilerinin en azından Aralık ayına kadar yakından izlenmesi kararı alındığını anlattılar.

Avrupa Birliği, kararlarını uzlaşmayla ve oy birliğiyle alıyor. Türkiye ile ilgili kararın daha sert çıkmasını isteyen Kıbrıs Rum kesimi, AB’yi Belarus’a uygulanacak yaptırımları veto ile tehdit ediyordu. Nitekim, Türkiye ile ilgili Kıbrıs’ın istediği sertlikte bir karar çıkmayınca bu küçük ülke Belarus ile ilgili kararı da çok daha düşük bir seviyeye indirdi, yani bir anlamda veto etti.

AB, bazı Belaruslu yetkililere yaptırım uygulayacak ama yaptırıma tabi isimler arasında bu ülkenin tartışmalı cumhurbaşkanı Aleksander Lukaşenko yok örneğin. Tabii böylesi hafif yaptırımlar bazı AB ülkelerini, özellikle de Baltık ülkelerini çok kızdırdı. Kıbrıs ciddi tepki çekti.

Öte yandan, neredeyse bütün AB ülkelerinin üzerinde kolayca ittifak ettiği Belarus yaptırımlarının Türkiye yüzünden hafifletilmesi, AB’nin Türkiye ile olan sorunlu bile olsa ilişkilerine ne kadar önem verdiğinin bir göstergesi aslında. Bakalım Türkiye eline geçen bu yeni fırsatı nasıl değerlendirecek.