Merkez Bankası Erdoğan’ı kızdıracak ama yine de faiz artışı yetersiz
19 Kasım 2020

Merkez Bankası Para Piyasaları Kurulu merakla beklenen faiz kararını açıkladı ve politika faizini 10.25’ten 15’e yükseltti. Karar piyasalarda olumlu karşılandı; TL bir ölçüde değer kazanırken borsa yükselişe geçti.

Merkez Bankası’nın kararı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir gün önce yüksek faizi eleştiren konuşmasına rağmen alındı; ancak yine de bu kararı bankanın Cumhurbaşkanına karşı “bağımsızlık ilanı” olarak görmek çok doğru olmaz. Fakat yine de Merkez Bankası’nın faiz adımı ekonominin normalleşmesi ve rasyonelleşmesi yönünde önemli bir aşama.

Merkez Bankası daha dün piyasadaki bankalara 10 milyar lira vermiş ve bunun için 1 ay vadeli repo ihalesi düzenlemişti. Bu ihaleye bankalar 42 milyar liralık taleple katılmışlar, yani bankanın vereceğinden fazlasını istemişler ve ihalede ortalama faiz yüzde 15.02 düzeyinde gerçekleşmişti. Yani bugün Merkez Bankası’nın karar aldığı faiz zaten piyasada oluşan faizdi. Bu anlamda Merkez Bankası piyasanın gereğini yerine getirdi. Bunu yaparken de faiz politikasını bir kez daha sadeleştirdi.

Öteden beri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın faizlerin yüksekliğini enflasyonun sebebi olarak gördüğü ve enflasyonla mücadele için Merkez Bankası’ndan faizleri düşürmesini istediği biliniyor.

Erdoğan’ın ekonomi teorisinde pek yeri olmayan bu görüşünü çok kuvvetli ifade etmesi, geçmişte, bundan üç önceki Merkez Bankası Başkanı olan Erdem Taşçı döneminde bankanın bir çeşit “çocuk kandırma” yöntemine başvurmasına neden olmuştu. Banka, resmen ilan ettiği politika faizini düşük tutuyor ama bu faizden işlem yapmak yerine dün yaşandığı gibi haftalık ve aylık repo ihaleleri düzenleyip o ihalede ortaya çıkan faizden işlem yapıyordu. Buna Türkiye’de “faiz koridoru” adı verildi.

Ancak bu uygulama Erdem Başçı’yı kurtarmadı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan onun yerine Murat Çetinkaya’yı Merkez Bankası Başkanı olarak atadı. Çetinkaya’nın görev döneminde 2018’deki Brunson krizi yaşandı; TL birden aşırı devalüasyona uğradı, bu arada enflasyon da yüzde 20’nin üzerine tırmandı. Bunun üzerine Çetinkaya, bugün olduğu gibi “faiz koridoru” uygulamasına son verip oldukça yüksek bir faiz artışı yaptı, faizler yüzde 24’e yükseltildi. Bu sayede kontroldan çıkmakta olan enflasyon yeniden düşürüldü ama faiz artışının bedeli ekonominin durgunluğa girmesi oldu. Cumhurbaşkanı, enflasyon düşmeye başlayınca faizin inmesini istedi, inmeyince de Çetinkaya’yı görevden alıp yerine Murat Uysal’ı getirdi.

Murat Uysal, o sırada enflasyon rakamları da izin verdiği için büyük bir hızla faizleri düşürmeye başladı; faiz yüzde 24’te 8.25’e kadar çok hızlı biçimde indirildi. Ama bu arada TL’nin değer kaybı hızlandı ve enflasyon da yeniden kafasını kaldırıp çift hanelere doğru yükseldi.

Murat Uysal, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’la birlikte TL’nin değerini korumak için el altından dövize müdahale etmeye başladı. Bir hesaba göre 1 yılda 120 milyar dolar, TL’nin değerini korumak amacıyla kamu bankaları tarafından piyasaya satıldı ama bu satış doların yükselmesine engel olamadı, Türk vatandaşlarının dolara dönmesi iyice hızlandı, döviz mevduatları 40 milyar dolara yakın arttı.

Murat Uysal, Ağustos ayında çaresizlik içinde faizleri 2 puan arttırıp 10.25 seviyesine getirdi ve bu arada daha önce kapanmış olan “faiz koridoru”nu da yeniden açtı; çünkü TL’yi bol tutsa TL bulan herkes gidip döviz alıyordu, TL’yi daraltmak için de yeterince faiz artışı yapamıyordu.

Faizi 2 puan arttırmak piyasaya göre yetersizdi ama Cumhurbaşkanı’na ve Berat Albayrak’a göre bu artış fazlaydı. O yüzden Murat Uysal ekim ayında yapılması gereken faiz artışını yapamadı, piyasalar bu haberi çok olumsuz algıladı ve TL’nin değer kaybı hızlandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin eksiye döndüğünü öğrenince Murat Uysal’ı görevden aldı. Yerine gelen Maliye kökenli Naci Akbal da ilk para kurulu toplantısında faizi 475 baz puan, yani yüzde 4.75 arttırdı. Bu artış esasen yeterli değil; çünkü Merkez Bankası’nın piyasaların önüne geçmesi ve enflasyonu düşürme kararlılığı konusunda daha sert bir mesaj vermesi gerekiyordu. Ama anlaşılan bu kadarına cesaret edilebildi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu karardan hiç mutlu olmadığına kesin gözüyle bakabiliriz. O enflasyonun sonuç faizin sebep olduğuna ilişkin görüşlerinden vazgeçmiş değil. Üstelik yüksek faiz, ister istemez yatırım ortamını kötü etkileyecek ve büyümeyi de sınırlayacaktır. O yüzden bugünleri Naci Ağbal’a verilmiş bir “avans” olarak görmek gerek. Abalın esas sınavı, enflasyonun düşer gibi olduğu aylarda başlayacak; Cumhurbaşkanı bir kez daha faizleri indirmesini ondan isteyecek.