Ekonomide “normalleşme” ve “rasyonelleşme” yolunda bir adım daha
24 Kasım 2020

Mayıs ve Haziran aylarını hatırlıyor musunuz? Büyük ihtimalle hatırlamak bile istemiyorsunuz.

Türkiye korona krizini yavaş yavaş sınırlamaya başlamıştı. Gerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve gerekse Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, Türk ekonomisinin hızla “normalleşme”ye geçmesi ve “uçuşa kalkması” için bir dizi tedbir açıklıyordu.

Hazine Bakanı Albayrak, kamu bankaları eliyle ekonomiye büyük bir kredi dopingi yapılacağını müjdeledi. Krediyi hem KOBİ’ler başta olmak üzere şirketler kesimi alacaktı hem de ekonominin canlanması ve tüketimin yeniden başlaması için vatandaşlar. Krediler özellikle düşük faizli olacaktı.

Kamu bankalarının öncülüğündeki bu kredi dağıtma işine özellikle vatandaş saldırdı. Nasıl saldırmasın ki, belli ki enflasyon yüzde 12 ve üzerine doğru gidiyordu, devlet ise yüzde 7.5 faizle para dağıtıyordu. Kamu bankalarının öncülüğündeki bu para saçma operasyonuna özel bankalar katılmadı. Bunun üzerine özel bankalar “Vatan hainliği” dahil her şeyle suçlandı.

Bu suçlamalar yetmedi, bir sabah ansızın Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, özel bankaları ellerindeki her kuruş mevduatı kredi olarak dağıtmaları için zorlamaya karar verdi. Karar elbette Berat Albayrak ve ekibinden geliyordu. BDDK, “aktif rasyosu” adıyla yep yeni bir kriter belirledi. Karmaşık bir matematiksel formülü vardı bunun ama sonucu belliydi: Eğer bankalar mevduatları kadar parayı Hazine bonosuna veya krediye çevirmezse ceza görecekti.

Özel bankalar bu zorlamaya rağmen kredi musluklarını hiçbir zaman kamu bankaları kadar açmadılar. Kamu bankalarının vatandaşa dağıttığı paralardan özellikle konut kredisi olanlar, amacın tam tersine bir işlev gördü. Berat Albayrak bu kredilerle müteahhitlerin elinde kalmış olan konutların satılmasını umuyordu ama onun yerine ikinci el konut satışı patladı.

Bir iddiaya göre bu ikinci el konut satışları genellikle danışıklı dövüştü. Konut aile içinde el değiştiriyor, para ise dolar almaya kullanılıyordu. Gerçekten de bu dönemde vatandaşın dolar mevduatında ciddi bir patlama oldu. Vatandaş açısından risksiz denebilecek bir yatırımdı; çünkü kredinin faizi enflasyondan düşüktü ve doların fiyatı en azından enflasyon kadar artacaktı. Yani her durumda devletin dağıttığı krediyle dolar alan kazançlı çıkacaktı. Nitekim öyle oldu.

Devlet buradan bir verim alınamayacağını bir süre sonra görmeye başladı; Ağustos ayından itibaren hem krediler tamamen durduruldu hem de parasal sıkılaştırmaya gidildi. Ama bu arada 400 milyar liraya yakın çok kıymetli para sokağa saçılmış oldu.

Bunun böyle olacağını daha o günden söyleyenler vardı. Hatta ben de burada, Türkiye ekonomisini canlandırmak için son derece değerli ve önemli bir kaynağın bu erken adımla heba edildiğini yazdım. Salgın bitmedi, ekonomi istendiği gibi canlanmadı, tüketim birkaç aylığına canlandı, bu sayede yılın üçüncü çeyrek rakamları beklendiği kadar kötü gelmedi ama ekonomi de durgunluğun pençesinden kalıcı biçimde çıkamadı.

Bugün BDDK, “aktif rasyosu” adı verilen ve dünyanın hiçbir yerinde olmayan uygulamadan 31 Aralık itibarıyla tamamen vaz geçeceğini duyurdu.

Yeni gelen ekonomi yönetiminin bize başlıca vaadinin ekonominin “normalleşmesi” ve “rasyonelleşmesi” olduğunu unutmamak lazım. Anormal bir uygulama daha sona erdi.

Ama arkada başka anormal uygulamalar da var. Mesela bankalara uygulanan yurt dışı swap yasağı gibi. Bakalım onlarda ne zaman “normal”e geri döneceğiz.