Eğitimin kalitesinde yukarı doğru kıpırdanma
09 Aralık 2020

Türkiye’de Milli Eğitim Bakanlığı’nın yapmış olduğu en hayırlı işlerin başında, “milli” olan eğitimi uluslararası arenada karşılaştırmamıza olanak tanıyan programlara katılmış olması.

Bize, çocuklarımızın aldığı eğitimin seviyesini ve kalitesini dünyanın başka yerlerindeki aynı yaşta çocuklarla kıyaslama imkanı veren bu uluslararası programlardan en meşhuru, ekonomik iş birliği ve kalkınma örgütü OECD’nin bünyesinde yapılan PISA testi.

PISA 15 yaşındaki, yani genellikle lise eğitiminin başındaki çocukların düzeyini ölçüyor, bu ölçümü de üç farklı konuda yapıyor: Matematik, fen ve ana dil.

Bir de TIMMS adı verilen ve 4 ve 8. sınıflar düzeyindeki öğrencilerin matematik ve fen bilimleri bilgi düzeylerini karşılaştıran program var. İşte Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk bu programın son sınavının sonuçlarına ilişkin raporu paylaştı dün.

Meraklısı raporun tamamına şu linkten ulaşabilir; ben raporda gördüklerimi yazmaya çalışayım.

En önce en temel sonuç: TIMMS’de çocuklara belli becerilere ve bilgilere sahip olup olmadıklarına bakılarak not veriliyor. 1000 üzerinden verilen bu notlarda ilkokul 4. sınıf öğrencisi çocuklarımız ilk defa matematikte 523, fende ise 526 puana erişerek orta noktanın üzerine çıktılar. Bir başka söyleyiş biçimiyle geçer not aldılar. 8. sınıf öğrencilerimiz de, sonuncusu dört yıl önce yapılan sınava göre ciddi ilerleme kaydedip matematikte 496, fende ise 515 puan aldılar.

Önce güzel haberler

Bu ülke ortalamaları çok güzel tabii. Önce güzel haberlerden söz edelim, sonra eksiklerimize bakarız.

Dört yıl önce alınan sonuçlarla kıyaslayınca 4. sınıf öğrencileri matematikte 40, fende ise 43 puan daha fazla almışlar. Böylece matematikte 58 ülkenin çocukları arasında 36’ıncı sıradan 23. sıraya; fende ise 35’inci sıradan 19’unculuğa yükselmişler.

Sekizinci sınıf öğrencileri (ki onlar 4 yıl önce 4. sınıftaydı ve bir önceki sınavda ölçülmüşlerdi unutmayın) matematikte 38 ülke arasında 24. sıradan 20’inciliğe, fende ise 21. sıradan 15’inciliğe yükselmişler.

Bir başka iyi haber şu: TIMMS, kendi sınıflaması içinde puanı 625 ve üzerinde olanlara “ileri düzey”; puanı 550 – 624 aralığında olan öğrencilere de “üst düzey” adını veriyor. Türkiye’de 4. sınıf öğrencileri arasında matematikte dört yıl önce öğrencilerin sadece yüzde 5’i “ileri düzey”deymiş, yani 625 ve üzerinde puanlar alabilmiş. Bugün bu oran yüzde 15’e yükselmiş. Fende ise “ileri düzey”deki öğrenci oranımız yüzde 4 imiş, yüzde 12’ye çıkmış.

Bir de “üst düzey” var tabii. Matematikte dört yıl önce 4. sınıf öğrencilerimizin yüzde 20’si “üst düzey”misin, bugün yüzde 28’i “üst düzey.” Fende ise dört yıl önceki yüzde 20 bu yıl yüzde 32’ye yükselmiş.

Bir de 8. sınıflara bakalım. Dört yıl önce matematikte içlerinden sadece yüzde 6’sı “ileri düzey”miş, bugün bu oran yüzde 12 olmuş. Fende de benzer bir ilerleme var; “ileri düzey” öğrenci oranı yüzde 8’den yüzde 13’e yükselmiş. Matematikte “Üst düzey”de dört yıl önce yüzde 14’müş, bugün yüzde 20 olmuş; fende ise oran yüzde 20’den 25’e yükselmiş.

Bunlar gerçekten çok iyi haberler. Ama tabii daha alt seviyelere de bakmalıyız. TIMMS’e göre 475-550 puan aralığında yer alanlara “orta düzey”; 400-475 puan aralığında yer alanlara ise “alt düzey” adı veriliyor. Tabii bir de 400 puanın altında kalanlar var.

4. Sınıflar: Üç öğrenciden biri vasatın altında

En alttan başlayalım: Türkiye’de 3. sınıf matematikte 400 puanın bile altında kalan, yani alt düzeyden bile aşağıda olan öğrenci oranı yüzde 12. Bu, yüksek bir oran. Buna “alt düzey”de kalan, yani 400-475 arası puan alan yüzde 18’lik grubu da eklediğimizde, bu sınıfta okuyan her üç öğrencimizden birinin orta düzeyin bile altında kaldığını söyleyebiliriz.

Dördüncü sınıf öğrencilerimiz fende biraz daha iyiler. Bu çocuklarımızın yüzde 10’u 400’ün de altında puan almış; yüzde 15’i ise 400-475 aralığında kalmış. Yani her dört çocuğumuzdan biri orta düzeyin bile altında.

Bir de 8. sınıflara bakalım aynı açıdan:

Matematikte çocuklarımızın yüzde 20’si, yani her beş çocuktan biri 400 puan olan alt sınıra bile erişememiş. Bunlara 475’in üzerine çıkamayan yüzde 24’ü de eklediğimizde, orta öğrenimin son sınıfında olup liseye geçmeye hazırlanan iki çocuğumuzdan birinin matematikte “orta düzey”de bile olmadığını görüyoruz. Bu vahim bir tablo.

Fendeki tablo biraz daha iyi ama yine de iç açıcı değil. Çocuklarımızın yüzde 12’si 400 puanı bile tutturamamış; yüzde 22’si ise 475 puanı geçememiş. Yani üç çocuktan biri “orta düzeyde” bile değil.

Singapur’daki olağanüstü başarı

Dedim ya bu sınavlar (TIMMS ve PISA) çocuklarımızı dünya arenasında yaşıtlarıyla kıyaslamamıza imkan veriyor. Gelin sıralamanın en tepesinde olan ülkeyle, minik ama çok zengin şehir devleti Singapur’la kıyaslayalım.

Singapurlu dördüncü sınıf öğrencilerinin matematikte yüzde 54’ü 625 puan ve üzerinde, yani “ileri düzey”de. Sadece yüzde 1’i 400 puanı bile tutturamamış, 475’i geçemeyen yüzde 3’ü de eklediğinizde, bu ülkedeki çocukların yüzde 96’sının orta ve üstünde olduğunu görüyorsunuz. Az önce söyledim, yüzde 54’ü zaten 625 puanın üzerinde. (“İleri” ve “üst düzey”i topladığınızda yüzde 84 ediyor.)

Singapurlu sekizinci sınıf öğrencilerinin matematik başarısı da kayda değer. Yüzde 51’i 625 puanın üzerinde notlar almış, yani “ileri düzey”de. Sadece yüzde 2’si 400 puan bile alamamış, bunlara 400- 475 puan arasında kalan yüzde 6’yı da ilave ettiğinizde, bütün öğrencilerin yüzde 92’sinin orta ve üstünde notlar aldığını görüyorsunuz. (İleri düzey ve “üst düzey”i topladığınızda zaten yüzde 79’a ulaşıyorsunuz.)

Benzer bir kıyası fen dersi için de yapabilirim ama sonuçlar üç aşağı beş yukarı aynı. Daha fazla üzülmeye gerek yok.

Adıyaman’da doğan çocukla Hong Kong’da doğan çocuk

Bu kıyası yapıyorum; böylece daha kat etmemiz gereken ne kadar mesafe olduğunu bilelim diye. Yoksa Muş’ta doğan çocuk ile Singapur’da doğan çocuk, biyolojik olarak birbirinin eşiti. Onlar arasındaki eşitsizlik zaman içinde ve eğitim sayesinde bozuluyor. Singapur’u zengin, Türkiye’yi ise giderek daha fakir yapan şey de eğitim seviyelerimiz arasındaki bu fark. Aynın yılın aynı gününde biri Adıyaman’da, diğeri Hong Kong’da doğan iki çocuk arasındaki fark onlar büyüdükçe açılıyor; işte 8. sınıfa vardıklarında ortaya çıkan ortalamaları kıyasen gördünüz zaten.

Bu son derece basit gerçeğin bize söylediği tek bir şey var aslında: Eğitim kalitemizi yükseltmemiz lazım. Ama sadece yükseltmek yetmez; bizzat kendi çocuklarımız arasındaki eğitim farkını da azaltmalıyız, yani daha eşitlikçi bir eğitimi de sağlamalıyız.

Uzun yıllardır eğitimle ilgili yazdığım neredeyse her yazıda Türk eğitiminin temel sorununun eşitsizlik olduğunu özenle belirtiyorum.

Eşitsizlikten, daha doğrusu “eşitlik”ten kastettiğim şey şu: Bir okulun diyelim 4B şubesinde okuyan 20-25 öğrenci içinde biri matematik sınavında 100 alıyorsa, aynı sınıfta en düşük not alan öğrencinin notu en az 80 olmalı. Bir öğrenci 100 alıyor, bir başkası 20 alıyorsa o sınıfta “eşitlik”ten söz edilemez.

Bu eşitlik sadece 4B için de geçerli değil. O okuldaki bütün 4. sınıf öğrencileri arasında en fazla yüzde 20 not farkı olabilmeli; bu fark açılıyorsa okul yönetimi ve öğretmenler alarma geçmeli.

Sadece bir okul da yetmez; aynı ilçedeki, aynı ildeki, aynı bölgedeki ve giderek bütün ülkedeki bütün 4. sınıflarda en iyi ile en kötü arasındaki farkın yüzde 20’yi geçmesine izin vermemek gerekir. Hedef bu olmalı.

Ama TIMMS sınavıyla ilgili Milli Eğitim Bakanlığı’nın hazırladığı rapora da yansımış; mesela Kocaeli, Bursa, Bilecik, Kütahya, Eskişehir gibi yerleri kapsayan “Doğu Marmara” bölgesindeki 8. sınıf öğrencilerinin TİMMS matematik puan ortalaması 511’ken, Güneydoğu Anadolu’daki öğrencilerimizin ortalaması 461 olmuş.

Bu tabii bölge düzeyindeki eşitsizlik; raporda ayrıntıları yok ama eminim bu eşitsizlikler her seviyede yaşanıyor. Aynı okul içinde, hatta aynı sınıf içinde bile.

Tabii bu eşitsizlik çözülebilir bir şey değil; mutlak eşitlik diye bir şey de olamaz zaten. Ama sistemin görevi eşitsizliği mümkün olduğunca azaltmak. Yüzde 20’lik bir eşitsizliğe izin vermek pekala mümkün. Oysa bizde eşitsizlik çok daha büyük.

Aradan geçen zamanda Milli Eğitim bu eşitsizlikleri azalttı. Ama hala daha çok büyük eşitsizlikler var eğitimde. Bakanlığın daha hızlı hareket etmesi, belki daha radikal tedbirleri devreye sokması lazım. Eğer eşitsizliği gerçek manada azaltabilirsek, bu yolla eğitim kalitesi sorununu da çözüm yoluna sokacağız zaten. Çünkü aşağıya doğru gidecek fazla mesafe yok ama yukarıda herkese yer var.