Ardı ardına iki haber. Birincisi şu: “Bir koleksiyoner, YouTube’da ve Instagram’da herkesin izleyebileceği 10 saniyelik bir videoya 6.6 milyon dolar verdi.” İkinci haber şu: “Injective Protocol adlı şirket, Banksy’nin 95 bin dolarlık eserini dijitale çevirmek üzere yaktı.”
Teker teker gidelim ama önce biraz teknik bilgi vermeliyim.
2008 yılında pek çok kişinin o an farkına varmadığı büyük bir teknolojik devrim yaşandı. Satoshi Nakamata takma adını kullanan ve hala daha tam kimliğini bilmediğimiz bir kişi veya bir grup kişi, “blockchain” adı verilen teknolojiyi icat etti.
Çok basite indirerek anlatmaya çalışacağım, blockchain, aslında bir kollektif doğrulama sistemi.
Diyelim evinizi satacaksınız. Alıcı da hazır. Ama satmakta olduğunuz evin size ait olduğunu kanıtlamanız lazım. Bu işi Tapu Dairesi yapıyor. Tapu kayıtlarına bakılıyor, o evin size ait olduğu görülüyor. Sonra alım satım gerçekleşiyor ve ev yeni alıcının üzerine kaydediliyor.
Bu, gündelik hayatta sık sık karşılaştığımız “doğrulama” veya “sahipliği ispat etme” olaylarından sadece bir tanesi. Kredi kartınızın size ait olduğunu girdiğiniz PIN numarasıyla ve kimliğinizi göstererek kanıtlıyor, para harcıyorsunuz mesela. Veya Noter’e gidip bir şeyi onaylatıyorsunuz, sizin adınıza bazı işleri yapması için birine vekalet veriyorsunuz.
Devleti aradan çıkararak güven kurma teknolojisi
Bütün bu kimlik doğrulama/sahipliği ispat etme meselelerinde, doğrulama onayını nihai olarak devlet veriyor. Tapu Dairesi zaten devlet, Noter’e o yetkiyi devlet veriyor, kredi kartınız için veya bankadan para çekmek için gösterdiğiniz kimliği de devlet verdi. Şifrenizi unuttuğunuzda size annenizin kızlık soyadı veya TC kimlik numaranız soruluyor. Hep devlet var.
Satoshi Nakamata ve arkadaşlarının hayali ise bu çeşit kimlik doğrulama/sahipliği ispat etme konularında devleti aradan çıkartmak istiyorlardı. Anarşist bir ütopyaları vardı; devletlerden bağımsız ama taklit edilemez, sahtesi yapılamaz, dolayısıyla bütün işlemleri güvenli bir para birimi çıkartmak. BitCoin böyle ortaya çıktı. Ama arkasında o blockchain teknolojisi olmasaydı, BitCoin olmazdı.
Blockchain, veya doğrudan Türkçe çevirisiyle “blok-zincir” örnekteki tapu kayıtlarının tek onay makamı olarak devlette değil, kendisi de tapu sahibi onlarca, yüzlerce, binlerce bilgisayarda (zincirde) birden olması anlamına geliyor. Böylece siz evinizi satmak istediğinizde, zincire ekli bütün bilgisayardaki kayıtlarda o evin size ait olduğu gözükmeli, satış işlemi yapıldıktan sonra da aynı anda bütün kayıtlar birden yenilenmeli, o evin yeni sahibi kayda girmeli. Bu sayede devletin onayına ihtiyaç ortadan kalkıyor.
BitCoin’in ve ondan türeyen diğer kripto paraların başarısını ya da başarısızlığını sabahlara kadar konuşabiliriz ama konumuz BitCoin değil, onu var eden blok-zincir teknolojisi ve bu teknolojinin dünyamızı değiştirdiğine hiç kuşku yok.
Blok-zincirden doğan NFT
Nasıl değiştirmesin ki? Birden fazla insanın her etkileşiminde en önemli konu karşılıklı güven. İnsanlığın “devlet” adı verilen karmaşık organizasyonu ve hukuku icat etmesinin ardındaki temel itkilerden biri bu “güven”i sağlamak. (Diğerleri güvenlik ve düzen.)
Ve şimdi insanlar arası ilişkilerde “güven”i sağlamak için devlete ihtiyaç duyurmayan yeni bir araç var artık elimizde, blok-zincir.
Bu teknolojinin zaman içinde nasıl evrileceğini ve hayatımızın hangi alanlarına çıkmamak üzere gireceğini zaman gösterecek ama sık sık bu teknolojiye dayalı yeni yeni ticari ürünler ortaya çıkıyor.
İşte bu blok-zincir teknolojisine dayalı son ürünlerden bir tanesine NFT adı veriliyor. NFT’nin açılımı “Non-Fungible Transfer.” Türkçeye kabaca “Taklit edilemez” diye çevirmek mümkün.
NFT dev aslında basitçe bir blok-zincirden oluşuyor. Herhangi bir şeyi bu blok-zincire tanımlıyorsunuz ve onun biricik ve taklit edilemez olduğunu söylüyorsunuz. O andan itibaren o biricik olan şeyi satabilir oluyorsunuz.
Koleksiyon merakının sonu yok
Bu “biriciklik” hiç kuşkusuz en çok koleksiyon yapan insanlar için önemli. İnsanlar kibrit kutusundan Picasso resimlerine kadar her şeyi biriktirebiliyor.
Kuşkusuz koleksiyon yapan insan açısından biriktirdiği, yıllar içinde topladığı şeylerin manevi değeri maddi değerden daha yüksek ama bazı öyle koleksiyonlar var ki, onların madde değeri de öyle kolayca göz ardı edilebilir değil.
Örneğin, eğer empresyonist ressamların tablolarını toplamaya meraklıysanız milyonlarca dolarlık yatırımlar yapmalısınız. Böyle bir yatırım yapıp resim alıyorsanız, aldığınız resmin orijinal olduğundan emin olmak istersiniz kuşkusuz.
“Sanat piyasası” adı verilen piyasanın o resimlerin veya heykellerin orijinal olduğunu kanıtlamaya, yani hem alıcıya hem satıcıya güven vermeye yönelik kendince bazı yöntemleri var elbette. Zaman zaman büyük sahtekarlıklar çıksa da, bu yöntemler hala kullanılıyor.
Ama günümüzde bütün “piyasa”lar gibi sanat da değişiyor. en basitinden “dijital sanat” diye bir şey var artık. Sanatçı bir video çekiyor, sonra da onu sergiliyor. Koleksiyoner de aldığında o videonun bir kaydını alıyor.
Burada biraz duralım, NFT’ye geri dönelim.
LeBron’un basket videosuna 298 bin dolar
Aramızda bazı spor meraklıları var, bunlar mesela maç topunu, mesela bir oyuncunun maçta giydiği formayı vs dünyanın parasını vererek satın almaya hazırlar.
NFT de, bugünlerde adı sanatla anılsa da, aslında spor alanında başlamış bir yeni uygulama. İlk olarak Amerikan basketbol liginin sahibi olan NBA bunu hayata geçirmiş, böyle maç hatırası almak isteyenlere aldıkları şeyin orijinalliğini de kanıtlayacak bir sistem kurmuş.
Ama çılgınlık da öyle başlamış işte. Örneğin, Los Angeles Lakers’ın artık efsanevi oyuncusu LeBron James’in bir maçta attığı bir basketin videosuna 298 bin dolar verilmiş. Evet, maçta attığı basketin (potaya basıyor) videosuna. Yani TV’de yayınlanmış, YouTube’da da olan, isteyenin istediği zaman beş kuruş para ödemesine gerek olmadan seyredebileceği bir kısa videoya 298 bin dolar ödenmiş. Bu tabii inanılmaz bir şey. Ama o baskete 298 bin doları ödeyen kişi de, “Tamam siz seyrediyorsunuz ama onun orijinali bende” deme imkanına sahip.
Şubatta 198 milyon dolarlık satış
NBA’in NFT ürünleri, daha çok da böyle maç videoları sattığı sistem açılalı 5 ay oldu ama şimdiden 100 bin kişi toplam 250 milyon dolara yakın alış veriş yaptı bile. Esas patlama ocak ve şubat aylarında yaşanmış. Ocakta 44, şubatta ise 198 milyon dolarlık NFT satışı yapmış NBA. İnanılmaz rakamlar.
Blok-zincir teknolojisini NBA için uyarlayan Kanada merkezli DapperLabs adlı şirket, kısa sürede başka alanlara da girdi. Bu alanların birincisi, kolayca tahmin edilebileceği gibi sanat oldu.
67 bine aldı, 5 ay sonra 6.6 milyon dolara sattı
Geçen haftanın büyük haberi, Floridalı bir sanat koleksiyoneri olan Pablo Rodriguez-Fraile’in ekim ayında 67 bin dolar vererek satın aldığı 10 saniyelik bir videonun 6.6 milyon dolara satılmasıydı.
Instagram’da “Beeple” adını kullanan bir dijital sanatçı olan Mike Winkelmann’ın yarattığı “Crossroads” (Kesişen Yollar) adlı 10 saniyelik videoyu internette beş kuruş ödemeden seyretmek mümkün. Ben de buraya koyuyorum zaten.
Ama olsun, koleksiyoner Pablo Rodriguez-Fraile bu videonun “orijinali”ne ekim ayında 67 bin dolar ödedi, şimdi de, dediğim gibi 6.6 milyon dolar gibi çılgın bir fiyattan sattı. Hepsi NFT üzerinde oldu.
Banksy alev alev yanarken
Bu video belki ilk örnek ama tek örnek olarak kalmayacak gibi. Çünkü iki gün önce, kendine ait bir kripto parası da olan Injective Protocol adlı blok-zincir şirketi çok ilginç bir şey yaptı, Britanyalı olduğu düşünülen Banksy adlı sokak sanatçısının bir baskısını bir galeriden 70 bin İngiliz poundu ödeyerek satın aldı, sonra da herkesin gözünün önünde yakarak bir “dijital eser”e dönüştürdü.
Banksy’nin “Moronlar” adı verilen bu eseri 2006’da yapılmış ve ondan sadece 500 tane üretilmiş. Injective Protocol bu 500 eserden sadece bir tanesini, 325 numaralı olanını alıp yaktı.
Aslında Banksy’nin eserini de anlatmak lazım. Resmi siz de gördünüz, sözde bir açık arttırma salonunda üzerinde “Siz moronların gerçekten bu boktan şeyi satın alacağınıza inanamıyorum” yazan bir resmin satışı anlatılıyor.
Moronlar kim?
Fakat sanat dünyasının kendisi, Banksy’nin dalga geçip aşağılamak istediğinden daha büyük bir şaka aslında. Üzerinde bunlar yazan resimlerden her biri, düne kadar 70 bin pounda satılıyordu. Geride 499 tane daha var aynı resimden, yani 70 bin poundluk değer üzerinden hesaplarsak toplam 35 milyon poundluk bir değer söz konusu.
Sanat dünyasının alışıldık kavramları içinde bakılacak olursa bu 500 baskının hepsi de “orijinal.” Ama şimdi bunlardan biri geri gelmemek üzere yok edildi ve bir “dijital varlık”a dönüştürüldü. O dijital varlık salı günü internet üzerinden satışa çıkacak. Bakalım “Moronlar”a kim kaç para verecek?
Banksy’nin de dediği gibi, “Siz moronların bu boktan resme bu kadar para vereceğinize inanmıyorum” demek lazım ama paraların hepsi gerçek.