Ekrem İmamoğlu’na bir medya aranıyor ama herhangi bir medya değil
10 Mart 2021

Türkiye’de siyasi mücadelenin yürütüldüğü alanlardan biri her zaman medya oldu. Ama galiba daha önce hiçbir zaman bugünkü kadar tıkanıklık/önü kapalılık yaşanmamıştı.

En geç 2023 Haziran ayında, yani 27 ay sonra seçim var. Bu seçimle ilgili en büyük soru, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın rakibinin kim olacağı.

Bugün anketlere bakıldığında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimi 2018’deki gibi ilk turda kazanamayacağı düşünülüyor. Eğer seçim ikinci tuta kalacak olursa, yani Erdoğan ilk turda yüzde 50 oy barajını aşamazsa, ikinci sırada gelen adayla 15 gün sonra ikinci turda yarışacak.

Muhalefet cephesinin 2023’te, aynen 2018’de olduğu gibi birden çok adayla sahnede olması bekleniyor. İyi Parti’den Meral Akşener’in yarışa katılması büyük olasılık. HDP’nin de seçimde kendi adayıyla boy göstermesi, hatta belki bu adayın 2018’de hapishaneden seçim kampanyası yürütmek zorunda kalan Selahattin Demirtaş olması şaşırtıcı olmaz. Eğer yeterli imzayı toplayabilirlerse Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu da yarışa katılabilir. CHP’nin kendisini aday göstermeyeceğini düşünen Muharrem İnce, partisinden yeniden Cumhurbaşkanı adayı olmak için istifa etti; halen kendine bir parti kurmaya çalışıyor.

Ancak yüzde 25 civarındaki oyuyla muhalefetin en büyük partisi konumunda olan CHP’nin kimi aday göstereceği belli değil. Kamuoyunda adı en çok konuşulan iki aday, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu.

Yerel seçim Cumhurbaşkanlığı seçiminin kostümlü provası gibiydi

Aslında her iki başkan da bulundukları göreve kendi partilerini aşan miktarda oy alarak ve büyük muhalefet ittifakını bir araya getirerek seçildiler. O yüzden, bu iki başkanın adı öne çıkıyor; çünkü onların Cumhurbaşkanlığı seçiminde de benzer geniş tabanlı ittifakları yönetebilecekleri ve bu ittifak sayesinde ikinci turda yüzde 50 barajını aşarak seçimi kazanabilecekleri varsayılıyor. Yani, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu açısından yerel seçim bir nevi Cumhurbaşkanlığı seçimi kostümlü provası niteliğindeydi.

Yerel seçim performansları açısından bakıldığında, Mansur Yavaş, bir önceki seçimde de CHP adayı olmasından gelen tanınırlığıyla ve Ankara’nın İstanbul’a göre daha az seçmenli bir büyükşehir olmasından kaynaklanan bir avantajla seçime girdi. Oysa Ekrem İmamoğlu, İstanbul’da bir ilçenin (Beylikdüzü) adı pek duyulmamış belediye başkanıydı; çoğu İstanbul seçmeni İmamoğlu’nun adını o aday ilan edildikten ve kampanyasına başladıktan sonra öğrendi. Ama buna rağmen İmamoğlu seçimi kazandı; üstelik bir değil iki kez kazandı. İkinci kazanışında yüzde 50’nin üzerinde oy aldı.

İmamoğlu, İstanbul’da seçimin iptal edilmesi, 23 Haziran’da fiili rakibinin Tayyip Erdoğan olması ve o seçimi büyük bir farkla kazanmasıyla, daha o günden itibaren 2023’ün Cumhurbaşkanı adayı olarak görülmeye başlandı.

İmamoğlu bugüne kadar çıkıp “Ben adayım” demiş değil ama Cumhurbaşkanlığına hazırlandığı yönünde çok sayıda işaret veriyor.

İlk seçim kampanyasını partisini kazanmak için yapacak

İmamoğlu açısından (Mansur Yavaş için de aynı şey geçerli) en büyük zorluk, partisinin ısrarla şeffaf bir aday belirleme süreci yürütmemesinden kaynaklanıyor. CHP, Cumhurbaşkanı adayını şeffaf ve adil bir sürecin sonunda değil de, büyük olasılıkla Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun karar vermesi ve bu kararını Parti Meclisi ile CHP Meclis Grubu’na onaylatmasıyla belirleyecek.

O yüzden İmamoğlu da, Yavaş da, ve adını henüz duymadığımız başkaları da, eğer Cumhurbaşkanı adayı olmak istiyorlarsa, öncelikle Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Parti Meclisi ve CHP Meclis Grubu’na kendilerini kabul ettirmeye çalışacaklar. Bunu yaparken de bir yandan hem seçimi kazanabilecek potansiyele sahip olduklarını hem de bir anlamda “vazgeçilmez” olduklarını göstermeye çalışacaklar.

Mansur Yavaş cephesinden adaylıkla ilgili en ufak bir ima bile gelmezken Ekrem İmamoğlu ve seçim ekibinin adaylık konusunda şimdiden çalıştıkları açıkça görülüyor.

İmamoğlu için medya kurmak isteyen adam: Hüseyin Köksal

Hüseyin Köksal, tekstilci bir ailenin üçüncü kuşak temsilcisi.

Bu “adaylık için çalışma” görüntüsünün en fazla belli olduğu alan ise medya cephesi. Adıyla söylemek lazım: Ekrem İnanoğlu’na inanan, onun Cumhurbaşkanı olmasını isteyen bir iş insanı, Ekrem İmamoğlu lehine çalışacak bir veya daha fazla yayın organı yaratmaya çalışıyor.

Bu iş insanının adı Hüseyin Köksal. 1978 Trabzon doğumlu, liseyi de bu şehirde bitirmiş, İstanbul’da önce Bilgi, sonra Doğuş Üniversitesinde okuyup işletme mezunu olmuş. Ailesinin işlerini yöneten üçüncü kuşak tekstilci. İstanbul yakınlarında 35 bin metrekare kapalı alanı olan bir dokuma fabrikasının sahibi.

Ekrem İmamoğlu ile Hüseyin Köksal’ın yakınlığı sadece hemşehri olmaktan gelmiyor; aralarında bir abi-kardeş ilişkisi var ve Köksal başından beri İmamoğlu’nun maddi destekçilerinden biri.

OlayTV olayı

Hüseyin Köksal geçen yıl, uzun zamandır sesi soluğu çıkmayan eski politikacı, eski medya patronu ve eski tekstilci Cavit Çağlar’ın bir zaman önce kapatmak zorunda kaldığı Bursa’nın yerel TV kanalı Olay TV’yi satın almak istedi. Baba dostu olan Çağlar’la el de sıkışıldı ama satın alma işleminin tamamlanması ve Olay TV’nin sahip olduğu yayın lisansının Köksal’a devredilmesi tamamlanmadan bu kanal için gazeteci transferlerine başlanınca satış duyuldu. Üstelik satış, “Ekrem İmamoğlu’nu destekleyecek kanal kuruluyor” diye duyulunca Ankara’nın kulakları dikildi.

Bir iddiaya göre Ankara’dan yetkili ve etkili isimler, Cavit Çağlar’ı arayarak “Ne oluyor” diye sordular. Kırk yılın politikacısı Çağlar satış işlemi için gereken izinlerin hemen çıkmayacağını anladı ama Hüseyin Köksal’a verdiği sözden de dönemedi, “Kanalı ben kuruyorum, kimseye satmadım” demeye başladı, kanalın Ekrem İmamoğlu’nu destekleyeceği iddialarını reddetti, zamanında kendisinin sahibi olduğu NTV’yi hatırlatarak “Onun gibi tarafsız bir haber kanalı olacak” dedi.

Çağlar böyle dedi ama kanal için gereken yatırımları da, eleman alımlarını da Hüseyin Köksal yapıyordu. Geçmişinde çok sayıda TV kanalı kurmak olan deneyimli yönetici Nuri Çolakoğlu “danışman” sıfatıyla devredeydi; geçmişte Kanal D ana haberi yönetmiş olan gazeteci Süleyman Sarılar “Genel yayın yönetmeni” olarak işe başlamış, kadro oluşturuyordu. Sarılar, Ekrem İmamoğlu’nun başkanlığa gelmesinden sonra Büyükşehir Belediyesi basın danışmanı olmuştu, şimdi o görevi bırakıp Olay TV’nin başına geçiyordu.

“Şu isimlerle yollarını ayır” baskısı

Olay TV’de oluşan kadro, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve hükümetinin hiç hoşuna gitmedi. Çoğu uzun zamandır medya dışında kalmış, bir kısmı doğrudan Erdoğan’ın veya hükümetin hışmına uğradığı için işinden atılmış çok sayıda gazeteci Olay TV’de bir araya gelmişti. Bir yandan kanalın yayın hazırlıkları devam ederken bir yandan Cavit Çağlar üzerinde hükümet baskısı da artıyordu.

Cavit Çağlar sorulduğunda sureti katiyede yalanlıyor ama iddiaya göre Ankara’ya ziyaretlerinden birinde ona Olay TV’nin Genel Yayın Yönetmeni Süleyman Sarılar, ana haber sunucusu Nevşin Mengü, Ankara Temsilcisi Özlem Akarsu Çelik ve muhabir Alican Uludağ’ın isimlerinin de yer aldığı bir dizi çalışanla “yollarını ayırması” ve kanalın başına da Kanal 7  Dış Haberler Müdürü Taha Dağlı’yı getirmesi telkin edildi.

Çağlar daha sonra kendisine önerilen Taha Dağlı ile görüştü, Dağlı ona bir “gönderilecekler” bir de “gelecekler” listesi hazırlayıp verdi. Ancak öteki ortak Hüseyin Köksal bu değişiklikleri kabul etmedi. Kanal, 30 Kasım 2020 akşamı ilk yayınını yaptı; yayın başladıktan sonra Cavit Çağlar üzerindeki baskı daha da arttı. En sonunda 26 Aralık’ta kanalın ekranı karardı, Olay TV macerası sona erdi. Cavit Çağlar bir kez daha kanalını tamamen kapattı, elindeki lisansla durmaya devam ediyor. Ankara, Ekrem İmamoğlu’nu destekleyecek bir medyaya izin vermiyordu. 

Kanal kapandı ama Hüseyin Köksal, Süleyman Sarılar ve kalan 179 çalışana “Bir yere gitmeyin, ben bir çözüm bulacağım” dedi. Satın almak için çeşitli kanallarla görüştü, hiçbiri teklifi kabul etmedi. En sonunda 180 kişilik kadro dağıldı.

Hüseyin Köksal, Soner Yalçın’la temasa geçiyor

Fakat anlaşılan o ki Hüseyin Köksal ve Ekrem İmamoğlu ekibi pes etmedi. Yakın zaman önce Köksal ile OdaTV kurucusu Soner Yalçın temas etmeye başladılar.

Soner Yalçın

Soner Yalçın’ın gündelik yönetimini Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu’na bıraktığı OdaTV’nin başı hiçbir zaman beladan kurtulmuş değildi. Yalçın’ın kendisi, Ergenekon sürecinde tutuklanmış bir süre cezaevinde yatmıştı.

Tam bu süreç bitmiş, başları biraz rahat etmişti ki, Manisa’dan gelen bir haber, yeniden OdaTV’yi eski ağır baskı altında günlere döndürdü. Libya’da bir bombardımanda “şehitlerimiz” olduğunu bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan açıklamıştı. Ancak o şehitlerin MİT mensubu oldukları ancak onlar için Manisa’da düzenlenen cenazeden sonra anlaşıldı. OdaTV, Manisa’daki cenazenin video görüntülerine de ulaşmış ve haber yapmıştı. Hemen web sitesi hakkında “MİT mensubunun adını açıklamak”tan soruşturma başlatıldı, Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan hapse atıldı.

Aynı dönemde web sitesinin Ankara Temsilcisi Müyesser Yıldız da, “TSK’dan casusluk amacıyla bilgi sızdırmak” suçlamasıyla tutuklandı. Bu arada OdaTV’nin web yayınını mahkeme kararıyla engellendi.

Böyle zorlu bir süreçten geçen Soner Yalçın, bu arada İzmir Çeşme’de yaptırdığı bir ev ve bu evin kaçak inşaat olmasıyla ilgili iddialarla da uğraşıyordu. Bir mekanizma top yekün hücuma geçmiş gibiydi.

Terkoğlu ve Pehlivan’ın OdaTV’den ayrılması

Fakat bir zaman sonra önce Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan tutuksuz yargılanmak üzere serbest kaldı, ardından Müyesser Yıldız da özgürlüğüne kavuştu. Barış Terkoğlu zaten epeydir Cumhuriyet gazetesine köşe yazarı olmuş, yazılarını cezaevinden bile aksatmadan yazmaya devam etmişti.

Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan

İki hafta önce sürpriz bir haber duyuldu: Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan OdaTV’den ayrılıyordu.

Gelen arka plan bilgilerine bakılacak olursa Soner Yalçın, uzun süredir yol arkadaşlığı yaptığı Terkoğlu ve Pehlivan’a, “Artık başının belaya girmesini istemediğini” söylemiş, “OdaTV’yi ana akım bir yere çevirmek istiyorum, eskinin Hürriyet’i, Posta’sı gibi olsun istiyorum” demişti. Terkoğlu ve Pehlivan öyle düşünmüyorlardı, dostça el sıkışıp ayrılmışlardı.

OlayTV ofisine yerleştiler

Bu ayrılığın ardından hızlı gelişmeler yaşanmaya başlandı. Daha önce Olay TV’nin ofislerinin olduğu binalara bu kez OdaTV taşındı. Yıllardır birkaç kişiyle ve onca fedakarlıklarla yayın yapan OdaTV birden transferler yapmaya, işe yeni elemanlar almaya başladı. Posta gazetesinin eski haber müdürü Elif Yılmaz ve KanalD’nin tecrübeli isimlerinden Serdar Cebe işe ilk başlayanlardı. Süleyman Sarılar da ekipteydi. (Serdar Cebe halen OdaTV’de Genel Yayın Yönetmeni, Elif Yılmaz ise Haber Koordinatörü olarak görev yapıyor.)

Resmi bir açıklama yok ama bütün bu operasyonun arkasındaki mali gücü Hüseyin Köksal’ın sağladığı en yaygın medya dedikodularının başında geliyor.

Söylene göre ekip bir de TV kanalı kurmak istiyordu. Ancak TV kanalı için lisansa ihtiyaç var ve Hüseyin Köksal aylarca uğraştı bir lisans alamadı. RTÜK’ün neredeyse bir yıldır Sözcü gazetesinin satın aldığı Sıvas TV’nin adının “SözcüTV” olarak değişmesine bile izin vermediği hatırlanacak olursa, OdaTV’nin bünyesinde kurulacak bir televizyonun da resmi lisans sahibi olamayacağını tahmin etmek zor değil.

Bir başka bilinmeyen, OdaTV adının devam edip etmeyeceği. OdaTV, kuvvetli bir siyasi kimliği olan ve bu kimliğiyle de yıllardır tanınıp bilinen bir web sitesi. Onun içeriğini ve dolayısıyla kimliğini değiştirmek okuyucu tepkisine neden olabilir. Ancak bu konuda henüz bir karar verilmediği anlaşılıyor.

OdaTV’nin kimliği veya bir TV kanalı kurup kuramayacağı, bu alanda yaşayacağı zorluklar bir yana, esas önemlisi Türkiye’deki siyasi mücadelenin girdiği yol ve bu mücadele içinde Ekrem İmamoğlu’nun pozisyonu.

İmamoğlu, kendisine birkaç kez soruldu, her seferinde Olay TV ile ilişkisini reddetti. Reddetmesi de doğal. OlayTV’de çalışan gazeteciler, körü körüne İmamoğlu taraftarlığı yapacak gibi gazeteciler değillerdi. Benzer bir şey OdaTV için de geçerli olacaktır. Örneğin Sabah-ATV-aHaber grubunun Tayyip Erdoğan ve Ak Parti için yaptığı türden bir taraftarlık yapılması çok beklenmemeli.

İmamoğlu, “güvenilir” ve ana akım medya istiyor

Ama zaten ince nokta da burada. Türkiye’de çoğunluğu iktidar yanlısı olmakla birlikte medya içinde muhalif özellikleriyle ön plana çıkanlar da yok değil. TV dünyasında HalkTV başta olmak üzere birkaç tane “muhalif” kanal var. Ama bunlar zaten muhaliflikleriyle biliniyorlar ve etki alanları da normal dönemlerde son derece sınırlı.

İmamoğlu ve ekibi, esas büyük etkinin eğer kurulabilirse, okuyucu ve seyirci tarafından “güvenilir” bulunacak ve sağ ya da soldan birine fazlasıyla yatmış değil de ana akımda olacak bir medyanın Ekrem İmamoğlu için çok daha faydalı olacağını görüyor.

Türkiye’de özellikle 2008’de Ak Parti aleyhine açılan kapatma davasından sonra sertleşen iktidar ve Tayyip Erdoğan, o ana akım medyayı adım adım sona erdirdi. Sabah-ATV grubunun önce Ahmet Çalık, sonra bir grup müteahhit tarafından satın alınması, Aydın Doğan’ın vergi cezalarıyla yıldırılması ve nihayetinde medyadan tamamen çıkması, “ana akım”da büyük bir boşluğa neden oldu.

Yeni sahipleri ve yayın politikaları nedeniyle ne Sabah gazetesi ne de Hürriyet gazetesi eskisi gibi. Hürriyet’in gerçek bayi satışı 40 bine kadar gerilemiş durumda. Aynı durum TV’ler için de geçerli. Bir zamanların izlenme şampiyonu haber bültenlerinin sahibi olan kanallardan artık kimse haber almıyor, FoxTV’nin bu alandaki hakimiyeti tartışmasız gözüküyor. Haber kanalları da “eski Türkiye”de kalmış birer kalıntı gibi.

Reklam gelirleri, Ak Parti yanlısı kanal ve gazeteler için bile yerlerde sürünüyor. Muhalif gazete ve kanallara reklam vermek ise sahiden cesaret işi.

İşte bu şartlar altında, gerçekten ana akıma oynayacak, bir ölçüde olsun düzgün gazetecilik yapacak bir TV ve gazetenin ticari başarı yakalama ihtimali de düşük değil. Eğer bu başarı yakalanırsa ve o gazete ile TV “cesur ve güvenilir” izlenimi verebilirse, Ekrem İmamoğlu’nun sesini de daha fazla duyuracaktır.

Daha önce söylediğim gibi, seçime 27 ay kalmış durumda. Medyada da her ne yapılacaksa bu kısa süre içinde yapılacak. Mevcut hükümetin ve Tayyip Erdoğan’ın çok ağır baskısı olacaktır elbette ama Ekrem İmamoğlu da büyük oynamak istiyorsa, bu baskıya seçime kadar dayanacak bir yapıya ihtiyacı olacak. Zaman sıkıştı ve anlaşılan İmamoğlu şansını bir kez de Soner Yalçın’la denemeye karar verdi.