Ceylanları kurtaran adam
23 Mart 2021

“Kocaman, kadife gibi yumuşacık, kapkara, gece gibi gözleri var. Kederli. İnsan gözlerinden daha cana yakın, daha dost. Vurulunca ağlarmış ceylanlar. Kırmızı, ışıltılı tüyleri, ince, uzun, uçmaya hazır bacakları var”.

Bu cümleler, Türk edebiyatının ulu çınarı Yaşar Kemal’in 1955 yılında Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan bir röportajından alındı. Yaşar Kemal, Ceylanpınar’daki devasa devlet tarım işletmesine gitmiş, orada koruma altında olan ceylanları görmüş ve yazmış. Şanlıurfa ve civarında yaşayan ceylan türünün bir adı var: Kursaklı Ceylan.

Ama yegane ceylan türü bu değil. Mesela bir de “Dağ Ceylanı” var; ta 90’lı yıllarda Türkiye’de soyunun tamamen tükendiğine inanılan farklı bir tür.

Yaşar Ergun (sağda mavi ceketli) gönüllü “ceylan korucusu” köylülerle. (Fotoğraf The New York Times’dan alındı.)

İşte o yıllarda Yaşar Ergun adlı bir adam, Hatay Kırıkhan’da köylülerden ve yaşlı bir avcıdan dağ ceylanı hikayeleri dinliyor, sonra bir çoban ona “Bazen görüyoruz” diyor ve o da vuruyor kendini Hatay’ın dağlarına, yürüyerek ceylan bulmaya, görmeye çıkıyor. Bir, iki, üç derken gerçekten de görüyor dağ ceylanını.

Tabii, bir zamanlar Türkiye’nin Güneyi ve Güneydoğusu değil, Anadolu’nun neredeyse tamamında görülen bir hayvandı ceylan. Kursaklı ceylan, onyıllardır sadece Şanlıurfa’ya sıkışmış kalmış durumda. Dağ ceylan ise biz onu bitti sanırken bir tek kişinin, işte az önce adını verdiğimiz Yaşar Ergun’un sayesinde artık var. Hatay Kırıkhan yakınlarındaki İncirli’de koruma altında.

Niye koruma altında? Basit bir sebeple: Biz insanlardan korunması gerekiyor. Ona zaten yaşayacak fazla bir doğal Eko sistem bırakmadık, her yer ya şehir ya tarım alanı. Başı boş özgürce yaşayacağı, besleneceği az sayıda yerde de insan avcılar var. Acımadan öldürüyorlar dağ ceylanını. Evet, avlanması yasak ama yasağı dinleyen kim, yasağı uygulayan kim…

Bir zamanlar Batı’da Adana’ya kadar olan bölgede sık sık görülürmüş dağ ceylanı. Ama sadece yerli avcılar değil, Amerika’dan gelip İncirlik’te görev yapan askerler de avlaya avlaya soyunu tüketmişler. Bugün Adana’da bir tane bile yok.

Aynı şekilde, dağ ceylanı Suriye’nin dağlarında, hatta Ürdün’e kadar olan bölgede yaşarmış. Daha güneyde ise bizim kursaklı ceylana benzeyen çöl ceylanları, Arap çöllerinde, bugünkü Suudi Arabistan’da varmış. Şimdi bu türlerin pek azı sağ kalmış durumda, kalanlar da doğada değil “koruma merkezleri”nde. Bütün Ortadoğu’nun en büyük ceylan koruma merkezlerinden biri ise İsrail’de.

Yaşar Ergun’un ve dağ ceylanının hikayesi çok çarpıcı. Ama biz bu hikayeyi de maalesef ta Amerika’dan gelip burada dolaşan ve gazetecilik yapan Carlotta Gall’dan, The New York Times gazetesinin artık İstanbul büro şefi olan başarılı savaş muhabirinden öğrendik.

Onun yazdığı habere göre, Yaşar Ergun, Antakya Hatay’daki Mustafa Kemal Üniversitesi veterinerlik fakültesinde çalışan bir profesör. Daha önce köy öğretmenliği de yapmış. Ergun dağ ceylanını yaptığı uzun yürüyüşler sırasında ilk kez 1998 yılında görmüş. Tahminen o bölgede 100 kadar ceylanın yaşadığını düşünmüş. Hemen bu ceylanlarla ilgili ilk projesini gerçekleştirmiş, ama o sırada onların dağ ceylanı olduğunu bilmiyor, kursaklı ceylanlarla karşılaştığını düşünüyor.

Bulduğu bir miktar bağışla hem bir eğitim projesine başlamış hem de fotoğraf makinesi ve tele objektifler almış. Ceylanların fotoğraflarını çekmiş. “Fotoğraflara baktığımda onların farklı bir tür olduğunu anladım” diyor Ergun The New York Times’a. Ama fotoğrafları gösterdiği üniversitedeki hocası ona gülmüş. Çünkü bu türün soyunun tükendiğini düşünüyormuş.

Biyolog arkadaşı Tolga Kankılıç’la birlikte gidip ceylanların dışkı örneklerini, tüy örneklerini, ölü ceylanların deri örneklerini toplayıp DNA analizi yapmışlar ve bu ceylanların dağ ceylanı olduğunu kanıtlamışlar.

Yavru ve yaralı ceylanlar bir merkezde bakılıyor, besleniyor, büyütülüyor ve doğaya salınıyor.

Tabii bu keşif, ceylanları koruma işini daha da önemli hale getirmiş. Ceylanlara yönelik en büyük tehdit yasa dışı avlanma. Bunun için Türkiye’de de kurulu olan World Wildlife Fund’dan bir miktar fon bulmuş ve bölgedeki köylüleri eğitecek bir projeye başlamış. Köylüler, özellikle de çobanlar en önemli insanlar. Çünkü yasa dışı avlananı ilk görecek olanlar ve onu belki de ceylan avlamaktan caydıracak, gerekirse onu ihbar edecek olanlar da onlar. Köylülere, çobanlara amatör minik telsizler dağıtmış, onları bir nevi “ceylan korucusu” haline getirmiş. Bu arada avcılarla da konuşmuş ama onlara hiçbir zaman “ceylanı avlamayın” dememiş, onun yerine doğada çeşitliliğin neden önemli olduğunu ve ceylanların bu çeşitlilikteki yerlerini anlatmakla yetinmiş. Avcıların kendi kendilerine ikna olmalarını beklemiş. Ne zaman ki çobanlar da ceylanları gözlemeye ve gözetmeye başlamış, avcılar da o zaman anlamışlar.

Bu arada dünyanın geri kalanı ve insanlık için çok feci ama ilginç biçimde ceylanlar için çok iyi bir şey olmuş. Suriye iç savaşı başlamış. Bu arada Türkiye bölgede sınır boyunca beton duvar inşa etmeye başlamış. Duvarın inşasıyla birlikte ceylanlar Suriye tarafına geçemez olmuş, öte yandan sınırın Türkiye tarafında da ciddi bir koruma alanı oluşmuş, insanlar ceylanlara su taşımaya bile başlamışlar.

2012 yılında sadece 235 ceylan sayabilmişler. Ama bugün 1100’den fazla ceylan var. Nüfus artıyor. Bu arada 2019 yılında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla bölgede çok geniş bir alan “doğal koruma alanı” da ilan edilmiş, ceylanların güvencesi daha da artmış. Ancak Türkiye’de devlet ceylanları korumak için başka bir şey yapmamış.

Esasen yapmasına da gerek kalmamış, çünkü hem WWF’den alınan küçük küçük iki para yardımı hem de Yaşar Ergun’un bölgedeki köylüleri iknaya yönelik çabaları sonucunda, aslında ceylanları bölge insanı korumaya başlamış.

Tabii etrafta ceylanlara kızanlar da var. The New York Times’ın bahçesinde gözleme pişirirken konuştuğu Nuray Yıldırım mesela ceylanlardan şikayetçi. “Çok fazla sayıda var” diyor, “Tarlada nohutumuzu, buğdayımızı yiyorlar.”

Gerçekten de ceylanlar insanlardan zarar görmeye görmeye korkularını da atlatmış, zaman zaman köylerin yakınına, tarlalarına kadar iniyorlar. Çünkü dertleri yemek ve su bulmak.

Nuray Yıldırım’la aynı köyden Mehmet Hanefi Çayır ceylanları çok seviyor, “Onlar burada atalarımızdan bile daha eski zamandan beri yaşıyorlar” demiş The New York Times muhabirine, “Kapımıza kadar bir zenginlik getiriyorlar.”