Sadece 12 gün sonra Donald Trump’ın dört yıl sürecek dönemi başlayacak. Bu dönemin dünya için çok ama çok başka olacağını şimdiden söyleyebiliyoruz. Sebebi sekiz yıl önceye göre karşımızda çok daha yüksek özgüvene sahip bir Trump olması değil sadece; bu son seçimin Amerika’nın alışageldiğimiz siyasi dokusunda önemli bir değişiklik yapmış olması.
Amerika’nın bundan sonra dünyanın geri kalanına, ki bunlara en yakın geleneksel müttefikleri, hatta komşuları da dahil, nasıl davranacağına dair çok sayıda işaret var, ama bugün bu analizlere girmenin yeri değil.
Bugün Amerika’nın önümüzdeki dört yıldan başlayarak belki de uzunca bir süre Türkiye’ye nasıl davranacağına bakmak istiyorum.
Başkan Donald Trump dün uzun (1 saat 12 dakika) bir basın toplantısı yaptı, pek çok konuda gelen soruları cevapladı. Soruların çoğu Panama Kanalı ve Grönland ile ilgiliydi. Başkan hem kanalı hem Grönland’ı Amerika’nın yüksek ekonomik ve güvenlik çıkarları için almak istediğini tekrarladı, daha uzun anlattı, bu iki yeri devralmak için de askeri güç kullanma seçeneğini dışlamadı.
Trump açıkça genişlemeci bir başkan. Bunu sadece Panama Kanalı ve Grönland için söylemiyor, Kanada’yı Amerika’ya katma konusunda da son derece ciddi. “Oraya askeri çözüm olmaz, ekonomik baskı kuracağım” diyor, verdiği örnekler de çarpıcı: Kanada’dan aldığımız yüz binlerce otomobile ihtiyacımız yok, oradan süt almamız da gerekmiyor” diyor. Yani “İthalatı durdurur, sizi batırırım” demeye getiriyor, ki batırabilir sahiden.
Tabii bu genişlemeciliğin nerede biteceğini kestirmek kolay değil, ama Trump mesela benzer bir şeyi Meksika’ya söylemiyor, “Gelin ABD’ye eyalet olun” demiyor onlara. Demek ki sadece beyazları istiyor.
Dünyaya ve yakın çevresine bakışı bu olan ve bakışını da “Önce Amerika” sloganında özetleyen başkan Suriye için ne düşünüyor peki?
Bir gazeteci “Oradaki iki bin Amerikan askerini çekecek misiniz” diye sordu. Normalde, yani sekiz yıl önce sorulduğunda Trump’ın cevabı son derece netti: “Evet çekeceğim.”
Oysa bugün öyle değil. Bakın tam olarak ne dediği 10Haber’in haberinde de var, oradan alıp aynen aktarıyorum:
“Bunu size söylemeyeceğim, çünkü bu bir askeri stratejinin parçası. Ancak şunu söyleyebilirim ki bu Türkiye ile ilgili. Türkiye iki bin yıldır o ülkenin farklı isimlerle, oluşumlarla ve şekillerle peşinde. Oraya giren insanların Türkiye’den olduğunu söyleyebilirim. Başkan Erdoğan arkadaşımdır. Beğendiğim, saygı duyduğum ve bana karşı da saygı duyduğunu düşündüğüm biri. Ben kendisinden rica ettikten sonra birtakım insanların peşine düşmemeyi kabul etti. Kimden bahsettiğimi biliyorsunuz, Kürtler. Bu ne kadar sürecek bilmiyorum, çünkü onlar doğal olarak düşmanlar, birbirlerinden nefret ediyorlar. O bunu şimdilik yapmadı, başlamıştı, ama ona ‘Lütfen bunu yapmayın’ dedim. O da yapmadı. Eğer Suriye’de olanlara bakarsanız, Rusya zayıflamıştı, İran da zayıflamıştı ama o (Tayyip Erdoğan) zeki bir adam. O adamlarını farklı oluşum ve isimlerle bölgeye gönderdi ve orayı aldılar.”
Konuşmada cehalete dair kısımları boş verin, Türkler iki bin yıldır burada değiller zaten, kaldı ki 100 yıl önceye kadar Suriye zaten Osmanlı vilayetiydi.
Burada önemli olan Trump’ın “Suriye’yi Türkiye aldı ve artık orası Türkiye’ye ait” algısına sahip olması.
Bu algı ağzınızla kuş tutsanız değiştirilemeyecek bir önyargı aslında ve Türkiye açısından ciddi sonuçlar doğurabilir.
Bana soracak olursanız genel algı İsrail’den Batı Avrupa’ya kadar başka pek çok ülkede de, yüksek sesle söylenmese bile bu seviyede. Putin de öyle görüyor, İran da, yakında Arap ülkeleri de sorumluluktan sıyrılmak için “Oradan Türkiye sorumlu” demeye başlarsa şaşırmamak lazım.
Trump’ın “Askerlerimi çekeceğim” dememesi, bir askeri stratejiden söz etmesi ve “Suriye’nin sahibi Türkiye’dir” manasına konuşması biz istemesek de bizim kaderimizle Suriye’nin geleceğini birbirine bağlayan bir şey.
Suriye’de bir normalleşme ve başarı sağlanırsa kimse Türkiye’ye “Aferin” demeyecek belki, ama bu ülke Radikal İslam’a savrulur ve bölge için bir istikrarsızlık kaynağı haline gelecek olursa herkesin Türkiye’yi suçlayacağı şimdiden kesin gibi.
Suriye’den sorumlu sayılmak illa kötü bir şey değil, ama çok dikkatli hareket etmeyi gerektiriyor.