Suriye için herkes döndü Amerika’ya bakıyor
13 Ocak 2025

Hafta sonu Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’ta önemli ve geniş kapsamlı bir Suriye toplantısı yapıldı. Toplantıya bir yandan Arap Birliği ülkeleri geldi, bir yandan Türkiye, Avrupa Birliği, Almanya, ABD gibi ülkeler. Toplantıda en düşük düzeyde temsil edilen ülke ABD idi, bunun sebebi de büyük olasılıkla bu ülkede bir hafta sonra yönetimin baştan sona değişecek olmasıydı.

Aslında bu, Suudi Arabistan’ın organize ettiği Suriye konulu ikinci toplantı. Bu da, Suudi krallığının Suriye’nin geleceğini sadece Katar ve Türkiye’ye bırakmak istemediği, kendisinin de belirleyicilerden biri olduğu anlamına geliyor çoğu gözlemciye göre.

Suriye’nin geleceği konusunda çok sayıda belirsizlik ve Suriye’nin gitmekte olduğu yol konusunda da çok sayıda tereddüt var. Suriye’de şu an büyük ölçüde HTŞ adlı örgüt tarafından kurulmuş bir geçici yönetim var; o yönetimin Dışişleri Bakanı da Riyad’daki toplantıdaydı ve gelecek döneme ilişkin bilebildiği kadarıyla takvimi anlattı.

Buna göre ülkede bir ‘Ulusal Konsey’ toplantısı yapılacak, bu toplantı için 1600 kişi ve kuruluşa davet mektupları yazıldı. Bu konseyin toplantısının ardından Suriye’de daha kalıcı bir “geçiş hükümeti” kurulacak.

Ardından ülkeyi seçime ve bir tür demokrasiye hazırlamak üzere bir Anayasa Komisyonu oluşacak, bu arada ülkenin yeniden yapılandırılması, bir ekonominin yeniden başlaması, kamu hizmetlerinin yeniden verilebilmesi için de çalışılacak.

Ancak gerek Arap ülkeleri ve gerekse Batılı ülkeler Suriye’nin radikal islamcı bir yönetime geçmesinden, dini ve enik azınlıkları dışlamasından ve bu dışlamaların da ülkede yeniden çatışmalı ortam başlatmasından çekiniyor, o yüzden mevcut yönetime telkin üstüne telkinde bulunuyor.

Örneğin, Esad yönetiminin suçlarının soruşturulması ve suçluların cezalandırılması konusu çok önemli bir konu. Eğer bu konu intikam hisleriyle ele alınacak olursa ülkedeki iç barışı sarsabilir. Arap ülkeleri bu soruşturmalarla ilgili görevlendirilen hakimlerin neredeyse tamamının İdlib’den gelmesini bir endişe kaynağı olarak görüyor. 

Öte yandan Suriye’de yargısız infazlar da devam ediyor aslında. Daha dün Şam’ın dış mahallelerinde bir adam ağaca başlanıp kafasından tek kurşunla vurularak öldürüldü. O kişinin Esad döneminde çok sayıda kişinin hapse ve işkenceye gitmesinden sorumlu olduğu söyleniyor ama bu kişi yargılanmadı, doğrudan linç edildi.

Dün The New York Times gazetesi Esad rejimin kendi halkına karşı işlediği suçlar ve bu suçların soruşturulması konusunun yeni rejimi nasıl zorladığı hakkında oldukça kapsamlı bir haber yazdı. Haberde yeni yönetimin bir yandan eskiden hesap sorarken bir yandan da ülkedeki kırılgan iç barışı yerinde tutma konusunda nasıl zorluklar yaşadığı örneklerle anlatılıyordu.

Bir başka endişe kaynağı, halen kamu kurumlarında çalışmakta olan Alevi’lerin durumu. Başta Katar olmak üzere pek çok ülke, zamanında Irak’ta yapılan hatanın Suriye’de tekrar etmesini engellemeye çalışıyor.

Irak’ta Saddam yönetiminin devrilmesi sonrası Amerika Baas Partisine üye bütün Sünnileri kamudaki işlerinden çıkartmıştı, bu da ülkede yıllar süren Sünni direnişin kapısını açmıştı.

Şimdi başta Katar olmak üzere ülkeler Alevilerin kamudaki görevlerinden sorgusuz sualsiz uzaklaştırılmamasını, maaşlarını alıp işlerini yapmaya devam etmesini salık veriyorlar.

Suriye konusunda bu tereddütler bir yana, esas büyük mesele halen Suriye’yi yöneten HTŞ’nin (lideri tamamen dağıtıldığını söylüyor) terörist örgüt listesinde olması ve Suriye’ye Esad zamanından beri uygulanan yaptırım ve kısıtlamaların da devam ediyor olması.

O yüzden Batı Avrupa da, Arap alemi de şu an sadece temel insani yardımları yapabiliyorlar. Oysa Suriye’nin dünya bankacılık sistemine erişiminin sağlanması halinde ülkenin onarımı ve yeniden yapılanabilmesi için de yardım sağlanabilecek.

Bunun anahtarı ise Ryad’daki toplantıda Dışişleri Bakan Müsteşar Vekili seviyesinde temsil edilen ABD’nin elinde. Suriye’yi uluslararası bankacılık sisteminden atan ABD olduğu için bu ülkenin karar değiştirmesi gerek. Ama o da şu anda bir yönetim değişikliği yaşıyor, gitmekte olan Joe Biden yönetimi Suriye’ye yaptırımların kaldırılması ve HTŞ’nin terör listesinden çıkarılmasıyla ilgili kararları gelmekte olan Trump yönetimine bıraktı.

Riyad’daki toplantıda dile getirilen bir başka endişe kaynağı, bu ülkedeki PKK/YPG varlığı. Batılı ülkeler bu varlığa SDG (Suriye Demokratik Güçleri) adını veriyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın dün toplantıda Türkiye’nin tercih ettiği isim olan YPG/PKK’yı değil neredeyse hiç ağza alınmayan SDG’yi kullanması çarpıcıydı.

The Guardian’ın Riyad toplantısıyla ilgili haber analizinde, bir Türk diplomatın gazeteye Türkiye’nin YPG/PKK ile silahlım çatışmaya girmenin mi, yoksa girmemenin mi yeni Suriye yönetimi açısından daha iyi olduğuna henüz karar vermediğini söylemiş.

YPG/PKK, bilindiği gibi Fransa ve ABD’den askeri koruma talep etti. Ancak Şam’daki yeni yönetim onlara federatif bir yapı olmayacağını, YPG/PKK’nın da silahlarını bırakıp istiyorsa bireysel olarak yeni Suriye ordusuna katılabileceğini bildirdi. Suriye’nin Kuzeyinde eller tetikte bir bekleyiş var; Türkiye kontrolundaki SMO unsurları, Kobani başta olmak üzere bazı yerleşimleri kuşatmış durumda.

Hakan Fidan bu sefer YPG/PKK değil ‘SDG’ dediHakan Fidan bu sefer YPG/PKK değil ‘SDG’ dedi

Hakan Fidan’ın meşgul günüHakan Fidan’ın meşgul günü

 

ÇOK OKUNANLAR