New York Times yazarı Stella Tan, modern flört dünyasının en tatsız gerçeklerinden biri olan ghosting (hayaletleşme) üzerine bir yazı kaleme aldı. Biliyorsunuz, eskiden birinin hayalet gördüğünü iddia etmesi için ya perili bir malikaneye girmiş ya da gece yarısı çok fazla korku filmi seyretmiş olması gerekirdi. Ama artık hayaletler, gotik konaklarda değil, WhatsApp sohbetlerinde, Tinder mesajlarında ve Instagram DM’lerinde dolanıyor. Modern dünyanın en korkunç flört hikâyesine hoş geldiniz: Ghosting!
Her şey harika başlar—mesajlar havada uçuşur, kahkahalar atılır, ilk buluşmanın büyüsüyle umutlar yeşerir. Sonra bir sabah uyanırsın… ve sessizlik. Görüldü bile olmayan bir boşluk, açıklamasız bir kayboluş. Karşındaki kişi adeta ince bir sis gibi süzülüp gitmiş, geride sadece “Ben bir hata mı yaptım?” diye kendini sorgulayan bir beyin bırakmıştır.
Ancak New York Times yazarı Stella Tan, ghosting (hayaletleşme) üzerine kaleme aldığı yazıda, alışılmış “terk edilenin dramı” anlatımından farklı bir yol izliyor. Bu kez odak noktası, aniden ortadan kaybolanların kendileri— yani hayaletler. Peki gerçekten vicdansız mılar, yoksa kendi içlerinde başka bir hesaplaşmanın sessiz mağdurları mı? Suçluluk, korku, kaçış ve bazen intikam… Hayaletlerin dünyasına ilk kez onların gözünden bakıyoruz.
Stella Tan röpörtajlarında özellikle üç tanesi çok ilgimi çekti:
Bir kadın, flört ettiği adamın hayat standardından o kadar korkuyor ki, sessizce ortadan kaybolmayı seçiyor. Adamın kırmızı deri koltuklu Mercedes’i var, lüks bir dairesi var, egzotik seyahat planları yapıyor. Kadın ise gayet mütevazi bir ailede büyümüş. Onun gözünde, bu uçurum kapanamayacak kadar büyük. Kadın için bir kendini yetersiz hissetme hikâyesi. Ama sonuç değişmiyor—bir sabah adamın telefonundaki konuşma penceresi, sonsuz bir sessizliğe gömülüyor.
Diğer bir röportajda erkek yeni tanıştığı biriyle güzel vakit geçiriyor. Başlangıçta her şey mükemmel görünüyor ama daha birkaç hafta geçmeden kadın yaz tatili için planlar yapmaya başlıyor. “Birlikte şuraya gideriz, bunu yaparız, ailemle tanışırsın” cümleleri arka arkaya geliyor. Erkek, daha yeni bir uzun ilişkiyi bitirdiğini düşünüyor ve panikliyor.
Bir mesaj atıyor: “Biraz yavaş ilerleyebilir miyiz?” Kadın önce anlayışla karşılıyor ama birkaç gün sonra, “Yanına geleyim mi?” diye soruyor. Erkek bir bahane uydurup reddediyor. Ama ısrar devam ediyor: “Fotoğraf atayım mı?” Erkeğin zihni kilitleniyor. Bilgisayar aşırı ısındığında nasıl kapanırsa, o da kendini kapatıyor. Ve bir daha açılmamak üzere sessizliğe gömülüyor.
Son bir tanesinde de kadın hayatında ilk kez gerçekten özgür hissettiği bir ilişkiye giriyor. Partneri onu anlıyor, seviyor, kabul ediyor. Ama içinde bir yerde, bu ilişkinin uzun sürmeyeceğini biliyor. Çünkü büyüdüğü kasaba muhafazakâr, ailesi bu ilişkiyi asla kabul etmeyecek. “Bir gün ya onu seçecektim ya da ailemi. O yüzden, o noktaya gelmeden önce kendimden nefret ettirmem gerekiyordu” diye düşünüyor.Ve bir gün, mesaj atmamaya karar veriyor. Buluşmaların devamını getirmemeye. Sessizliğin, ona dair tüm güzel hisleri silip atmasını umut ediyor. Ama ghosting bazen en çok ghostlayanı perişan eder. Aylar sonra hâlâ onun mesajlarına bakıp, özür dileyip dilememesi gerektiğini sorguluyor.
Ünlü terapist Esther Perel, ghosting’i “toplumdaki empati yoksunluğunun bir yansıması” olarak tanımlıyor. Eskiden bir ilişkiyi bitirmek cesaret ve nezaket gerektirirdi; şimdi ise ‘aniden yok olma’ refleksi devreye giriyor. Ama ghostlayanların hepsi vicdansız mı? Yoksa bir kısmı, kendi korkularına ve içsel çelişkilerine yenik mi düşüyor? Bu hikayeler aslında işin bir de diğer tarafı olduğunu hatırlatıyor.
Ghosting bazen kendi yüzleşme korkumuzdan doğuyor. Birini üzmek istemediğimiz için, onu en sert şekilde üzmeyi seçiyoruz (evet, ironi burada zirvede). Kendi duygularımızı anlatma cesareti gösteremediğimiz için, karşı tarafa en büyük bilinmezliği yaşatıyoruz.
“Ne diyeceğim?”, “Nasıl açıklayacağım?”, “Ya tepki verirse?” gibi düşünceler kafamızda dönüp duruyor ve en sonunda tüm cevapları boşlukta bırakarak yok oluyoruz.
Bazen de ghosting, duygusal hesap kitap işi. Birden fazla kişiyle flört edenler, ilgilerini daha fazla çeken kişiye yönelip diğerini sessizce devre dışı bırakmayı tercih ediyor.
Modern romantizmin acı gerçeklerinden biri: Eski sevgiliyi silmek için artık hafıza değil, bir dokunuşla çalışan blokla tuşu var.
Ve tabii ghosting bazen, kişinin kendi iç savaşlarından doğuyor. Ailesinin, toplumunun veya kendisinin bile kabul edemeyeceği bir ilişki içinde olan biri, bu gerçekle yüzleşmek yerine, sessizce kaybolmayı seçiyor.
En büyük ironi mi? Ghosting bazen en çok ghostlayanı perişan ediyor. Kaçıp gitmek çözüm gibi görünse de, suçluluk duygusu geceleri uykuları bölüyor, zihinde “Acaba nasıl hissetti?” sorusu yankılanıyor.
Sonuç? Hayaletler sadece perili konaklarda değil; bazen hepimizin içinde yaşıyor. Ama unutmayın, birini “görünmez” hale getirirken, kendinizi de vicdanınızın gölgesine hapsetmiş oluyorsunuz.