Mesleğimi nasıl seçtim?
13 Şubat 2025

Üniversite yıllarımda, okul bittikten sonra ne yapacağım konusunda çok fikrim yoktu. Derslerde gördüğümüz konular ve hocalardan duyduklarımızla meslek seçmeye çalışırdık. Yaptığım en akıllıca iş, zorunlu olmasa da 1985-1990 yılları arasında üniversitede okurken yaptığım stajlar olmuştu.

Enka Teknik – 1 ay boyunca ofiste ve masada çalışamayacağımı anladığım bir deneyim. Ofis, Zincirlikuyu’da, Boğaz Köprüsü girişinde İstanbul’un en güzel manzarasına sahip; ama benim kafam orada değildi. Irak, Suriye ve diğer ülkelerdeki baraj ve inşaat projelerinin rakamlarını kontrol ederek hayat geçmez diye düşündüm.

Mensucat Santral Tekstil – Kazlıçeşme. Artık fabrikanın ve ofisin olduğu yerde, şehrin siluetini bozan üç yüksek bina var. Her gün ofise gidip satış ekibiyle çeyiz mağazası ziyaretleri yaptım ve satış deneyimi kazandım. Satış, yeni ürün tanıtımı, kampanyalar, kataloglar… Heyecan var, bu iş olur bana.

İstanbul Otogarı – Topkapı. Üniversitede para kazanmak için otobüs şirketlerine sigorta satışı yaptım. İş yeri hareketliydi; her gün binlerce kişi Türkiye’nin her yerine gitmek için geliyordu. Ancak ben sabit duruyordum. Eğer otobüslere binip yollara giderek satsaydım daha mutlu olurdum.

PİAR Araştırma – Esentepe. Üniversitede para kazanma amaçlı bir işti. Markaların veya seçimlerde tüketici nabzını tutmak için her gün farklı anketleri tüketicilere yaptım. 1987’de Kurtköy’ü anket yapmak amacıyla ilk ziyaretim bu iş sayesinde oldu. Yeni insanlarla tanışmak güzeldi, ama aradığım bu değildi.

Dünya Gazetesi Aboneliği Satışı – Muhasebe ve avukatlık bürolarını kapı kapı gezerek 6 aylık ve yıllık gazete abonelikleri sattım. Heyecanlıydı, ama yaratıcılık yoktu ve ürün beni heyecanlandırmadı.

Kendime hangi kuralları koydum?

Çeşitli işler ve farklı konular deneyerek kendime şu kuralları koydum:

-Ofiste masa başı işler bana göre değil.

-Küçük işler yerine daha büyük markalar için üretim yap.

-Sattığın ürün, senin de sevdiğin ve kullandığın bir ürün olsun, inanarak pazarla.

-Tek bir insan profili müşterin olmasın; farklı insanlarla tanış ve farklı konuları öğren.

-Muhasebe ve insan kaynakları gibi müşteri ve tüketiciden uzak olan işlerde olma.

-Sahada ol, müşteri ve son kullanıcı ile etkileşimde bulun.

-Büyüme potansiyeli olan ve patlama yapacak bir işte ve markada çalış.

Tam olarak bu liste olmasa da buna benzer bir listeyi kafamda yarattım.

Markanın kimin olduğu, yaptığı diğer işler, şirketin ve çalışan profili ile kültürü de çalışmaya başladıktan sonra kendim için listeye eklediğim maddeler oldu. Üniversite ve yaz çalışmaları bitince şu sonuca vardım: Ticari alanlar, yani pazarlama ve satış, sevdiğim işler. Tek veya küçük ekiplerden çok büyük ekiplerde olmak ve daha büyük etkiler yaratmak istedim. Sadece satış ve pazar payı değil, topluma dokunan işler yapan bir kurum ve marka olmalıydı. Beraber çalıştığım ve bana liderlik yapan abilerim, ablalarım güvendiğim, öğrendiğim, beni zorlayan ve önümü açan insanlar olsun istedim. İşte biraz böyle başladı yolculuğum ve yolda hedefler birçok kez değişti. Her gelen pozisyon değişikliği teklifine  “evet” demedim ama fikrine güvendiklerime sorup “evet” dediklerim de oldu.

İşletme okuma fikrimi kafama kim soktu?

Ondan önceki asıl soru ise üniversitede okuduğum bölümü nasıl seçtiğimdi. Oradan başlayalım. 1985’te işletme okuma fikrini kafama sokan kişi, dayımın oğluydu. Benden bir yıl önce girdiği sınavda İstanbul İşletme’yi kazanınca ben de onun peşine takıldım.

Sınav tercihlerimde en tepeye Boğaziçi İşletme, ardından ODTÜ İşletme, sonra ikisinin İktisat bölümleri ve 5. sıraya İstanbul İşletme’yi yazdım. Benden 5 yaş büyük ablam fizik bölümünü seçmişti. Ne kadar kan, ter ve gözyaşı içinde, zorlanarak 7 yılda bitirdiğini tüm aile çok iyi hatırlar. Bu yüzden, fen dersleri ile geçmemi ve anlamamı sağlayacak kadar ilgilendim. Sosyal bilimler ve matematik ise her zaman ilgimi çeken alanlar oldu.

Lise bitti, üniversiteye girdim ve tek bir amacım vardı: Okulu bir an önce bitirip işe başlamak. Çalışmak ve sevdiğim işleri yapmak istiyordum. Ama o sevdiğim işlerin ne olduğuna dair en ufak bir fikrim bile yoktu. İşletme okumanın biraz avantajı şu: Her aldığınız ders, iş hayatında bir fonksiyonun konusu. Üretim, finans, denetim, muhasebe, davranış, pazarlama, pazarlama araştırmaları… Bu yüzden, kafanızda daha somut şeyler oluşuyor.

Örneğin muhasebeci ve bankacı olmayacağımı, ilk muhasebe dersinde anladım. Hep dediğim gibi, ne olmak istemediğinizi ve ne istemediğinizi bilmek bile insana büyük bir rahatlık sağlıyor. Beni asıl istediğim konuya ve mesleğe yaklaştıran adımlar ise denemelerim oldu.

Hep yaptığımızdan ve bildiğimizden bir fazlası var

Üniversite boyunca yaptığım iş denemelerimin çoğu bilinçsizdi. Bazıları sadece sinema parasını çıkarmak için yaptığım işlerdi, bazılarıysa o dönemde zorunlu olmayan stajlarımdı. Karar verirken en kritik iki şey var: Birincisi, kendimizin deneyimlemesi. İkincisi, deneyimleyen ve bizden önde giden, güveneceğimiz insanlardan sorarak öğrenmek ve gerektiğinde onların deneyimlerini “araklamak”. Bu iki yöntem, kararlarımızı daha iyi verirken olasılıkları azaltmamızı sağlıyor.

Bazen de, daha iyi bir şey denemediğim veya denemekten korktuğum için yaptığım işin ve mesleğin “en iyisi” olduğuna kendimi inandırmışım. Bugün, çok daha farklı alanlarda insanlarla ve konularla çalışınca bunu daha iyi anlıyorum ve idrak ediyorum. Hep yaptığımızdan ve bildiğimizden bir fazlası var. Her tanıştığımız insandan, bizde olmayan bir şey olduğunu öğrenebileceğimizi hiç unutmamak lazım.

Yaptığım işi severek yaptığım dönemlerde yarattığım etki ve bulduğu destek büyük oluyor. Daha iyisini, daha büyüğünü yapmak için heyecan duyuyorsunuz. İşte aldığınız sonuçlar ve yarattığınız güven, size verilen krediyi de büyütüyor.

Gençlerin bana en çok yönelttiği soru pek değişmiyor: “Ne yapmak istediğimi nasıl bulacağım? Hangi işi, hangi bölüm, hangi okul beni daha mutlu eder?” Bazı gençler için tutku çok net ve kafalar rahat. Eğer tutkunuz varsa ve hele ki lisede yapmak istediğiniz alanı ve işi kafanızda netleştirdiyseniz, işiniz daha kolay.

En büyük tuzak nedir?

Üniversitede hangi bölümü okuduğunuz elbette önemli, ama hayatınızın tamamını okuduğunuz bölümle alakalı geçirmek zorunda değilsiniz. Eğer tutkunuz henüz oluşmadıysa, denemeniz lazım. Başka şansınız yok.

Sevmediğiniz bir işi yapmak ve bir süre sonra da “Başka deneyimim yok” diyerek devam etmek, en büyük tuzak. Meslek seçmekten çok, geliştirmemiz gereken bazı özellikler daha çok işimize yarayabilir.

Örneğin farklı işlerde ve şehirlerde deneyimler kazanmak, sivil toplumda görev almak, topluluk yönetmek, duygusal zekanızı geliştirmek gibi özellikler gelecekte, üst düzey roller için en çok işimize yarayan yetkinlikler olacak. Genelde “Keşke şunları yapmasaydım” demek yerine, “Keşke şunları daha erken yapsaydım” deriz. O yüzden, kariyerinizin ilk çeyreği çılgın fikirler denemek, radikal işbirlikleri yapmak ve yeni işler denemek için harika bir zaman.

Üniversitede katıldığımız topluluklar, kurduğumuz ve batan girişimler, aklımızdan geçen dünyanın en saçma fikirleri, yıllar sonra yapacağınız işlerden daha çok aklınızda kalacak.

Gençlerin hangi okulda okuduğunu ya da kaç ortalama ile mezun olduğunu çok önemsemememin bir sebebi var: Herkesin bir okuldan öğrendikleri ve neler yapabileceği az çok tahmin edilebilir.

Ama en büyük farkımız ve anlatabileceklerimiz, deneyimlerimiz. Onlar bize özel ve bize has içerikler. İşte asıl fark yaratacağımız alan ve konular, bize özel, bizim yaşadığımız ve bizim tutkumuz olan işler olmalı.

En iyi okulu, en iyi işi bulmak kolay mı? Hiç değil. Yaşadığımız en zor konulardan biri. “Çözdüm” diyen çok az insana rastladım. O yüzden panik olmaya gerek yok.

Ben hâlâ en mutlu hissettiğim alanı aramaya devam ediyorum. Daha önce bulduğumu düşündüğüm dönemler de olmuştu. Ama yeni deneyimlerim arasında eskilere göre beni daha iyi hissettirenler var.

O zaman, denemeye devam.

 

 

 

 

 

 

ÇOK OKUNANLAR