Sevmek…
Bir güne sığar mı? Bir tarihe, bir takvim yaprağına sıkışabilir mi?
Sevgi, güneş gibi zamansızdır. Sabahın ilk ışığında bir gülümsemede, gecenin sessizliğinde bir “iyi geceler” fısıltısında yaşar.
Bir çiçekte değil, o çiçeği veren ellerin sıcaklığında saklıdır. Bir kutuda değil, o kutuya sığmayacak büyüklükte bir kalptedir.
***
Sevgili sadece 14 Şubat’ta hatırlanmaz. Gerçek sevgili, her anın anlamı, her günün sebebidir. Sevmek, bir günü değil, bir ömrü paylaşmaktır. Bazen aynı anda gülebilmek, bazen birlikte susabilmek…
El ele aynı yolda yürüyebilmek ve her adımı kıymetli kılmaktır. Sevinci, zorluğu paylaşmak, destek olmak; amasız, koşulsuz.
***
Bazen insanlar unutur…
Koşuşturmanın, hayat telaşının içinde “Seni seviyorum” demeyi erteler. Sanır ki zaman bol, fırsatlar sınırsız…
İşte bu yüzden bazı günler bir hatırlatma olur: “Dur,” der insana, “Bir bak yanındakine, gözlerinin içine. Hisset kalp atışlarını. Anla değerini…”
***
O yüzden Sevgililer Günü bir zorunluluk değil, bir fırsattır. Unutanlar için bir alarm, ihmal edenler için bir uyarıdır.
Ama bil ki, sevgiyi takvimde bir güne sığdırmaya gerek yok.
Çünkü sevgili hep sevgilidir. Günü, saati olmaz. Sevgili, varlığıyla nefes olur insana; farkında olmadan yaşatır, fark ettirmeden iyileştirir.
***
Kutluyoruz ama kökenini çoğumuz bilmiyoruz.
Rivayet odur ki, Roma İmparatoru II. Claudius, bekar erkeklerin daha iyi asker olduğuna inanarak gençlerin evlenmesini yasaklamış. Ama aşkın önüne kim set çekebilir ki? Aziz Valentine adlı bir rahip, bu yasağa rağmen gizlice genç çiftleri birleştirmeye devam etti.
Yakalanıp hapse atıldığında, kaderin cilvesiyle gardiyanın kızına gönlünü kaptırdı. Vedası bir mektupta saklıydı: “Senin Valentine’inin” diye imzaladı satırlarını… Ve o, 14 Şubat’ta idam edildi.
Yıllar geçti, bu tarih aşkın, sadakatin ve cesaretin simgesi olarak kutlanmaya başlandı.
Ama içimde bir özlem var…
Keşke kutladığımız gün, Leyla ile Mecnun’un vuslatına denk gelseydi…
Ya da Ferhat’ın, Şirin için dağı deldiği gün olsaydı…
Ama ne fark eder?
Aşk hangi günde doğarsa doğsun, önemli olan onu her gün yaşatmak değil mi?
***
Peki, sevgiyi göstermek için özel bir güne ihtiyaç var mı?
Bana sorarsanız önemli olan, bir güne anlam yüklemek değil, her günü anlamlı kılmaya çalışmak. Çünkü aşk, özel günlerde değil, sıradan günlerde de gösterilmeli, hayatın akışının içinde olmalı doğal bir davranış olarak.
Beklenmedik bir anda gelen bir sarılışta, sessiz bir “Yanındayım” deyişinde saklı. Ve de beklenmedik sürprizlerde, sevgi gösterilerinde.
***
Ve unutma…
Sevgilin varsa kıymetini bil. Çünkü en büyük hediye, aynı kalpte iki kişi olmak, sadece göstermelik bir günü değil, bir ömrü paylaşmaktır.
Sevgiyi sakın ama sakin hoyratça harcamayın, her gün değer verin ve saklamayın içinizde cömertçe gösterin.
Hediye değiş tokuşuna da sakin kafayı takmayın o pazarlama ürünü bir gelenek.
Bir kucaklama, öpme, bir demet çiçek bile yeter.
En Çok Kıskanılan Şey
Sevgi üzerine konuşmuşken, bir gözlemimi paylaşmadan geçemem:
İnsanlar en çok neyi kıskanır, biliyor musunuz?
Parayı mı? Lüks arabaları, gösterişli villaları mı?
Hayır… Bundan daha derin, daha sessiz bir kıskançlık vardır: Gerçek sevgi.
***
Çünkü…
Paraya sahip olan çoktur, ama bir yüreğe sahip olan az.
Seyahat eden çoktur, ama bir kalpte durak bulan az.
Lüks içinde yaşayan çoktur, ama bir sevdanın sıcaklığı ile ısınan az.
Bir çift gözde huzur bulanı gördüğünde ürperir insanın içi… Kıpır kıpır olur.
Bir sesle dünyası aydınlananı, bir dokunuşla yaraları sarılanı gördüğünde içten içe sızlar…
Çünkü hepimizin özlemi aynı:
Sevmek ve sevilmek… Yürekten, çıkarsız, koşulsuz.
Parıltılı hayatlar vardır uzaktan bakınca…
Işıltılı sofralar, pahalı hediyeler, başarılarla süslü sahneler…
Ama geceleri yalnızlıkla titriyorsa bir kalp, ne servet ne şöhret o boşluğu doldurabilir.
Çünkü sevgisizlik, insanın yaşayabileceği en derin yoksulluktur.
***
Ve işte bu yüzden, insanlar başkasının sahip olduğu sevgiyi kıskanır en çok.
Birbirlerinin gözünde kaybolan iki insanı gördüğünde…
Bir çift elin sıcacık kavuşmasında yılların dostluğunu sezdiğinde…
İçinden bir fısıltı geçer: “Keşke benim de böyle bir bağım olsaydı…”
Aslında kıskanılan şey, başkasının sevgisi değil… Kendi içimizdeki boşluğun yankısıdır.
İnsan sevgiyi kıskanmaz, sevgisizliğini hisseder.
Ve işte bu yüzden gerçek zenginlik, birinin kalbinde ev sahibi olmaktır.
***
Unutma:
Paran olabilir, ama sevgi yoksa fakirsin.
Gücün olabilir, ama sevgi yoksa yalnızsın.
Dünyayı gezebilirsin, ama bir kalpte duramıyorsan kaybolmuşsun.
Ve bir gün herkes fark eder:
En çok, sevgiye sahip olan kıskanılır.
Çünkü sevgi, insanın sahip olabileceği en büyük hazinedir.
Bilvesile, sevgili karımın ve geçmişte sevdiğim, beni seven tüm sevgililerimin Valentine gününü de bu düşüncelerle kutluyorum.