Bu yazıyı uzunca bir zamandan beri yazmayı planlıyorum ama bugün yazılması bir tesadüf değil.
Amerikan Başkan Yardımcısı JD Vance dün Münih’te, bu şehirde uzun zamandan beri yapılan yıllık ünlü Münih Güvenlik Konferansı’nda bir konuşma yaptı.
Vance birkaç gündür Avrupa’da. Önce Paris’te Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un öncülüğünde yapılan yapay zeka zirvesine katıldı, orada konuştu. Şimdi de Münih’te.
Her iki konuşması da terbiyesiz derecede üstten bakan, kibirli ve Avrupa’ya ders vermeyi amaçlayan konuşmalardı. Dinleyen Avrupalılar herhalde zaten JD Vance’den nefret etmeye hazırdı, artık ediyorlar.
Amerika’da ve Avrupa’da yükselen yeni sağ hareketlere çabucak “aşırı sağ” adını taktı liberal sol dünyanın temsilcileri, hatta onlara eski zamanın faşist hareketlerinin isimlerini verenler de var.
Bense bu isimlendirme konusundan emin değilim. Elbette bu hareketlerin “sol” olduğunu söyleyecek değilim ama onlara “aşırı sağ” denmesine neden olan başlıca özellik olan yabancı düşmanlığının kökeninde küreselleşmeden gelen refah kaybının olduğunu düşünüyorum. Bu siyasi hareketler Batı Avrupa ve Amerika’da esas desteği işçi sınıfından alıyor.
Bu hareketlere verilen destek ve desteğin sebebi fazlasıyla gerçek.
Buna karşılık bu hareketlere karşı çıkan siyasi akımların tamamının başlıca argümanı ahlaki.
Yani bir tarafta refah kaybına uğrayan ve bu kaybından kendine göre bir “düşman”ı sorumlu gören kitleler var; karşısında ise refah kaybı konusuna pek girmeden veya bu konuda yeni ve güven verici çözüm üretmeden “Ama yabancı düşmanlığı ırkçılıktır ve ayıptır” diyenler var.
Amerikan Başkan Yardımcısı JD Vance, kendisi de Avrupalı liberallere göre o aşırı sağın bir temsilcisi olarak dün Münih’te feci bir derecede terbiyesiz bir üslupla “Aşırı sağ dediğiniz insanların ne dediğini dinleyin” dedi. Onları yasaklamak yerine kucaklamaktan söz etti.
Bundan 8 yıl önce Donald Trump’ın yanında bulunup aşırı sağ hareketlerin şeytan değil dost olduğunu söyleyen başlıca isim, yarı cahil ve tam deli Steve Bannon’du. Bugün Bannon’un biraz kenarda kalmasına şaşırmamak lazım; onun kadar cahil olmayan ve bu konularda ciddi düşünce üreten yeni bir ekip var. JD Vance o ekibin biz beğenmesek de en parlak isimlerinden biri olarak konuşuyor. Avrupalılara dönüp “Gerçek sorununuz Rusya’nın seçimlere müdahalesi veya başka şeyler değil, göçmen sorunu” diyor.
Amerika’da Avrupa’yı “eski dünya” olarak görüp aşağılayan bir sağ akım hep vardı, Donald Trump ve JD Vance şimdi o akımı tamamen başka bir seviyeye taşımış durumda, bu aşağılama artık Amerika’nın resmi politikası.
O yüzden Trump’ın aslında en büyük tehdidi Avrupa’ya karşı; Avrupa usulü demokrasi fikrine ve uygulamasına karşı. Örneğin haftaya seçime gidecek olan Almanya’da siyasi partilerin hep birlikte aşırı sağ AfD’ye karşı ördükleri o duvarın yıkılmasını açıkça istedi JD Vance dün. Sözlerinin muhatabı aslında o duvarda gedikler açmış olan Alman CDU lideri Mertz’di. Seçimden sonra göreceğiz, CDU gerçekten AfD’yi iktidar ortağı haline getirebilir ve bir büyük tabuyu yıkabilir.
Burada mesele şu: En önce solun ama aslında Amerika’da ve Avrupa’da kısmen eski tarz sağın da yapması gereken, “aşırı” dedikleri sağ hareketlere karşı fikir geliştirmek. Sadece ahlaki üstünlük iddiasıyla o hareketleri yenemeyecekleri ortada. Örneğin İspanya Sosyalist Partisi’ne bakmalılar, nasıl yendi İspanyol Sosyalist Partisi aşırı sağı?
Kaldı ki Amerika’da ve Avrupa’da (aslında Türkiye’de de) solun ahlaki üstünlük iddiası giderek kendi başına bir muhafazakar tutuculuğa dönüşmüş durumda ve yarattığı faydadan daha çok tepkiye neden oluyor.
1960’larda Amerika’da ve Avrupa’da sol hareketlere karşı kullanılan en yaygın argüman, bu hareketlerin “ahlaksız” olduğuydu. Serbest seksi, uyuşturucuyu, uzun saçı, toplumsal normları yıkmayı temsil ediyordu sol o zaman. Bir gençlik hareketiydi esasen.
Ama 60 yıl öncenin gençleri bugün gelinen noktada ciddi bir ahlaki tutuculuğu sembolize ediyorlar.
Bir örnek vereyim: Elbette kadınların MeToo hareketi onlar açısından son derece önemli bir büyük sorunla başa çıkma hareketiydi ama bu hareketin sonuçlarından biri aşkın ve seksin gündelik hayattan bir takım mekanik bilgisayar algoritmalarının kovalanması sonucunu doğurdu.
Günün 8-10 saatinin geçtiği iş yerinde flört edemeyen insanların partnerleriyle nerede tanışması bekleniyor?
Trump’ın Amerika’da büyük savaş açtığı DEI (diversity-equity-inclusion) programlarının getirdiği pozitif ayrımcılık kadınlar ve siyasiler/hispanikler gibi genel grupların ötesine taşıp “Ben de dezavantajlı bir gruptan geliyorum” diyen herkesi kapsamaya başladığında kendisi başlı başına bir eşitsizlik yaratma makinesine dönüştü mü dönüşmedi mi? Amerikan solu için bu konu öyle bir tabu ki, konuşamıyorlar bile.
Dünyada sol tabuları yıkan bir siyasi hareket ve kültürel akımdı, bugün kendi tabularının ve kendi dogmalarının altında öyle bir kalmış durumda ki, politika üretemiyor.
Sol bir iktisadi siyasetler bütünü geliştirip ezilmişlerin, yani bugünün şikayetçi işçi sınıfının yanında duracağına, kültürel bir harekete dönüşmüş durumda ve toplumun tuzu kurularıyla yan yana en çok.