Yurtdışında on yıldan fazla çalışmak, başıma gelen en güzel işlerden biriydi. Tüm konforumu bozup, çocuklarımı okuldan okula gezdirip, eşimi başka bir ülkede doğum yapmaya mecbur bırakıp, ailemizi ve sevdiklerimizi çok az görmeye katlanıp, zorlu bir iklimde bambaşka bir dilde ve kültürde “hayata sıfırdan başlamak” gibi olsa da…
Şimdi bile buluştuğum, konuştuğum ve iş dışında da sohbet etmeyi sevdiğim insanlara baktığımda, ortak noktalarının benim gibi yurt dışında uzun yıllar görev yapmış yöneticiler ve dostlar olduğunu fark ediyorum.
Kimler arasında dağlar kadar fark var?
Sadece çalışmak demek de yanlış olur. Lise ve üniversitede değişim programlarıyla farklı ülkelerde, başka şehirlerde ve çeşit çeşit milletle birlikte okuyan gençlerin de döndükten sonra bakış açılarının ve iş yapış biçimlerinin değiştiğini yıllarca gözlemledim. Sadece bu ülkede çalışıp en tepeye çıkanlarla, yurtdışında farklı kültürlerde yöneticilik yapmış ve iş yönetmiş kişiler arasında dağlar kadar fark var.
Hem birlikte çalıştığım yöneticilerden hem de dışarıda tanıştığım insanlardan bunu biliyorum. Elbette şahane istisnalar var ama genel gözlemim ve hissiyatım bu yönde.
Görev yerinin neresi olduğu fark etmiyor. Rusya, Kazakistan, Japonya, Avrupa ülkeleri veya Amerika… Hepsi farklı olsa da deneyim açısından benzer katkılar sunuyor.
Özellikle “ilk” üst düzey yöneticilik deneyiminiz yurt dışında ise, çok daha farklı, takım odaklı ve insanı, tüm paydaşları merkeze koyan bir bakış açısı geliştiriyorsunuz.
Üzerinden yıllar geçse bile en iyi anılarınız, en sağlam kurumsal dostluklarınız ve hala süren buluşmalarınız, yıllarınızı birlikte geçirdiğiniz o insanlarla oluyor. Giderken isteksiz ve biraz zorla gitmiş olsam da, unutulmaz anılarla döndüm ve çok iyi bir ekiple çalıştığım günleri düşünmek bile beni mutlu etmeye yetiyor. Son bir iki aydır bu konularla ilgili keyfimiz bozulsa da, hala gurbette beraber çalıştığımız eski dostlarla buluşmak ve konuşmak çok iyi hissettiriyor ve umut veriyor.
Yurtdışında çalışmanın elbette olumsuz yanları da var
Yurt dışında kader ve işbirliği yaptığınız çalışma arkadaşlarınız, karakterleriniz ve düşünceleriniz farklı olsa da, bir araya geldiğinizde hiç bitmeyen ve eskimeyen ortak hikayelerinizin olduğu dostluklara dönüşüyor.
Şimdi aklımda daha çok iyi yanları kalmış olsa da, elbette olumsuz yanları da var. Aileden ve dostlardan uzak olmak, aile büyüklerinin sağlık problemlerinde yanlarında olamamak, ülkenin yaşadığı sıkıntıları uzaktan izlemek gibi… Ama benim gibi üreterek ve çalışarak enerji dolan biriyseniz, bu dertler ve tasalar işe başladığınızda kafanızın arkasına atılıyor. Her şirketin, her kurumun – özellikle uluslararası olanların ve büyük Türk şirketlerinin – kendine özel kurum kültürleri ve bakış açıları var.
Yıllarca bu kültürün içinde çalışırken eleştirdiğiniz ve değiştirmek istediğiniz birçok konu olsa da, toplamda size iyi geldiği için sevmeye ve çalışmaya devam ettiğiniz bu işlerde, yurtdışına göreve gitmek işte bu değişim gereken noktaları dönüştürmek ve katkı sağlamak için büyük bir fırsat sunuyor.
Benzer bakış açısına sahip çalışma arkadaşlarınızla birlikte, artık eskimiş ve çalışmayan süreçleri görüp düzelterek, başka bir ülkenin insanları ve yerel kültürüyle harmanlayarak ortaya koyduğunuz bu yeni formül, sizi mutlu eden ve anlattığınızda güzel bir hikâyeye dönüşen bir deneyime evriliyor.
Yöneticiler kimlerle gurur duyar?
Öğretmenler, en çok yetiştirdikleri ve iyi yerlere gelen öğrencileriyle gurur duyarmış. Yöneticiler için de, yetiştirdiğiniz ve sizden sonra sizin yerinize geçen veya başka kurumlarda başarılı olan genç liderleri görmek, başka ülkelerde ve kısıtlı kaynaklarla yeni bir kültür yaratma hikayelerinizle övünmek, benzer bir gurur kaynağı oluyor. Bir lider veya liderlik ekibi, şirketin tüm iklimini ve geleceğini değiştirebilir.
İstek ve beklenti tek taraflı olmaz. Sadece liderin karar verip, yalnızca onun yapılmasını istemesiyle iyi bir takım ve iklim yaratılması mümkün değildir. Yapının içinde oluşan kültüre ve iş başarısına her bireyin katkı sağlaması gerekir. Aksi takdirde, çalışanlar o işin ve hikayenin bir parçası olduklarını hissetmez ve aralarında bir bağ kuramazlar.
Kimse yeni bir yol denemeye cesaret edemez
Önemli ve stratejik işler sadece güvenilen 3-4 kişi tarafından ve kapalı kapılar ardında belirlenirse, bu durum büyük bir güvensizlik ortamı yaratır. Yeni yöneticiler ve lider adayları ortaya çıkamaz, gelecek riske atılır ve iş ortamı gelişim için elverişsiz hale gelir.
Böyle bir iklimde yaratıcı işler çıkmaz; herkes patronun ve yöneticilerin ağzından çıkacak sözü bekler, katkı sunamaz, kendini geliştiremez. Seçilecek liderler de bir öncekilerden gördüklerini tekrarlar ve bu süreç zamanla bir anayasa gibi değişmez hale gelir. Kimse yeni bir yol denemeye cesaret edemez çünkü başka bir yöntem bilmez.
Kültür ya da iklim denilen “hava” çok önemlidir. Gerçekten de bir kuruma adım attığınızda gördüğünüz, duyduğunuz, hissettiğiniz şeydir iklim. Bazen sıcak, bazen soğuk, bazen fırtınalı, bazen de yağışlı olabilir. Bu, sizin ve tüm çalışanların yarattığı bir atmosferdir; rakamlardan, başarılardan ve büyüklükten ötedir.
Kurumun uygulamaları, yönetimin karar ve davranışları, çalışanların paylaştığı algılar ve duygular, kurum kültürünü belirler. Çalışanlar, iş deneyimlerini dışarıda benzer şekilde anlatıyorsa, işte şirketin iklimi de tam olarak budur.
Alışılmış davranışlar, hiyerarşiler arası zor iletişim, katı ve anlamsız yazılı/yazısız kurallar, değişmesi gereken ama konuşulmayan kurumsal alışkanlıklar, kuşaklar arası mesafeler, geçmişten gelen ve değişmez sanılan bariyerler, “üst her zaman haklıdır ve kararı verir” anlayışı gibi kökleşmiş inanışlar…
Oysa yurt dışında önce güvenle başlıyor her şey.
Ardından ortak hareket ve iş birliği geliyor. Sonrasında ise kurumsal kuralların unutulup yeni bir dünya kurulmasına sıra geliyor. Bizim örneklerde genel müdürün ve tüm yöneticilerin bahar aylarında aileleriyle birlikte pikniğe gitmesi gibi.
Şirketin her yıl coşkuyla kutladığı yılbaşı partilerinde, genel müdürün Noel Baba kostümüyle sahneye çıkıp konuşma yapması, çalışanlarla birlikte masada Tarkan şarkıları eşliğinde dans etmesi gibi.
Avrupa veya dünya kupası maçlarında, herkesin genel müdürün odasında toplanıp milli maçları izlemesi gibi.
Ekip ruhu, iklim ve kültür nasıl oluşuyor?
Bazı akşamlar bir evde buluşup, ekip içinde hem biradan en iyi anlayan hem de en iyi yemek yapan kişinin hazırladığı yemeklerle parti yapmamız gibi.
Gecenin sonunda, partinin en çok sevilen kişisi tarafından hazırlanan işkembe çorbasıyla geceyi bitirmemiz ve tam çıkmaya hazırlanırken çorbanın genel müdürün koridoruna dökülmesiyle temizlik hareketine girişmemiz gibi.
İşte, normalde olmayacak bu tarz buluşmalar bir süre sonra olağan hale gelmeye başlıyor.
Ve işte tam da bu noktada, ekip ruhu, iklim ve kültür kendiliğinden oluşuyor.
Danışmanlık alsanız, milyonlar verseniz oluşturamayacağınız bir atmosfer doğuyor. Sonrasında da herkes üstüne bir şeyler ekleyerek bu kültürü sürdürüyor.
Bu ilişkiler asla iş disiplinini ve başarıya olan iştahı azaltmıyor, aksine artırıyor.
Ekibin yetkinliklerini daha iyi bildiğiniz için artık biraz da unvanlardan bağımsız hareket ediyorsunuz.
Rusya’da ne iş yapıyordum?
Pazarlama müdürü olarak gittiğim ilk yıllarda bana, “Rusya’da ne iş yapıyorsun?” diye sorduklarında, “Galiba genel müdürlük yapıyorum” derdim; ne olduğunu ve nasıl yapıldığını bilmeden.
Bana duyulan güven, üstlendiğim sorumluluklar ve birlikte oluşturduğumuz hikayelerin gücü o kadar kuvvetliydi ki, sadece ben değil, hepimiz büyük işleri yönettiğimizi düşünüyorduk.
Ama sanırım en önemli farkımız,
-Birbirimize ve işe duyduğumuz güven,
-Takım oyununa olan inancımız,
-İşbirliği İle neler başarabileceğimizi kavramamız,
-Tek başımıza başarılı olamayacağımızı bilmemiz,
-Yabancı bir ülkede, o ülkenin insanlarına duyduğumuz sevgi ve saygıyı hissettirmemiz,
-Tüm çalışanların, çaycıdan direktöre kadar eşit muamele görmesini sağlamamız,
-Çok demokratik ve eşitlikçi bir yapı kurmamız,
-Tüm rakamları, hedefleri, sorunları ve başarıları herkesle şeffafça paylaşmamızdı.
İşte bütün bu duygular ve davranışlar, kurum iklimini oluşturmanın temel taşlarıydı. Ve bu ortamda ortaya çıkan işler, hepimizin en sevdiği ve hala anlattığı işler oldu.
Expat olmak güzeldir.
Geliştirir ve değiştirir.