Derler ya, “Ahh yazsam, hayatım tam roman olur!” İşte tam da öyle bir hikâye annemin yaşamı.
Onun hayatını yazsam, yalnızca bizim değil, birçok çocuğun ve gencin yolunu aydınlatan güçlü bir Anadolu kadinının çarpıcı hikâyesi olurdu. Öylesine dolu, öylesine öğretici ki…
Hayatı; inişleri, çıkışları, kayıpları, umutları ve azmiyle, bir romanın sayfalarında yahut bir Netflix dizisinde izlenmeyi bekleyen bir destan gibi duruyor.
Geçenlerde, yeni kitap projemi anlatırken, annemin hayranlarından dostum İlhan Nebioğlu, “Bırak diğer kitapları bir kenara, sen asıl annenin kitabını yaz,” dedi.
Haklı. Bunu annem hayattayken yapmalıyım. Geç kalmadan, kelimeleri bir anıt gibi dikmeliyim onun adına. İşte bu yazıyla ilk adımı atıyorum. Gerisi zaten su gibi akacak.
Eski Ankara’da Bir Çocukluk
Annem, Ankara Kalesi’nin dar sokaklarından birinde, odaları avluya açılan geniş bir ailenin içinde dünyaya geliyor. O doğmadan üç yıl önce vefat eden abisinin nüfus cüzdanıyla büyüyor; hatta bu yüzden askere bile çağrılıyor.
Geçen yıl onu, çocukluğunu geçirdiği o eve götürdüm. Artık bir virane. Çatısı çökmüş, avlusundaki dut ağaçları mahzun. Gözleri doluyor. Sokakları adımlıyor, eski komşularını soruyor, çocukken oyun oynadığı yerleri işaret ediyor.
O sokaklarda çocukluk, kalabalığın içinde geçiyor. Soğuk kışlar ve yakıcı yazlar, eski Ankara’nın sokaklarına sinmiş. Babası, 1898 doğumlu. Hem berber hem dişçi. At Meydanı’nda bir dükkânı var. Birinci Dünya Savaşı’nda topçu olarak görev yaptığı için kulakları iyi duymuyor. Motorlu taşıtlara binmiyor, her yere yürüyerek gidiyor. Doktorlardan pek hoşlanmıyor.
Annesi, aile içindeki çatışmalar nedeniyle erken yaşta ayrılıyor. Çubuk’un Karaman köyünde yeni bir hayat kuruyor. Babası da başkasıyla evleniyor. Annemi annesiyle görüştürmüyorlar. O, çocukluk yıllarında annesini ancak beş-altı kez görebiliyor.
Babası, annesizlikten kaynaklanan boşluğu doldurmak istiyor. Ama bir çocuk için anne yerine kimse geçemiyor. Annem, kitaplara sığınıyor. Sayfalar arasında kayboluyor, her kelimenin büyüsüne kapılıyor.
Ortaokulda başarılı ama evde halasının hastalığı nedeniyle okuldan alınıyor. Eğitimi yarıda kalıyor. Okula giden çocuklara imreniyor ama elinden kitapları bırakmıyor.
Hayat okulunda yetişmeye adım atıyor.
Çocuk Gelin ve Zor Bir Başlangıç
Güzel bir genç kız. Çok taliplisi var.
Henüz on üç yaşındayken “başına bir iş gelmesin” diye erkenden evlendiriyorlar. Abi olarak bildiği büyük kuzenleri karar veriyor. Daha çocukken, bir evin kadını oluyor.
Düğün günü, gözyaşları ve gülümsemeler iç içe geçiyor. Evlilik onun için yeni bir başlangıç değil, bir sona yaklaşmak gibi.
Babam yakışıklı, çapkın bir adam. Demir doğrama atölyesi var ama ailesine pek sadık değil. Bir motor kazası geçiriyor beyin ameliyatı olacak kadar ağır.
Gözü dışarıda. Lalahan köyünden bir başka kadınla yaşamak için fiilen evi terk ettiğinde, annemin dünyası altüst oluyor. Beş çocuğuyla ortada kalıyor. Aileden de hiç yardım gelmiyor. Kaderine razı olması bekleniyor. Bir süre sonra, onu ve çocuklarını bir yük olarak görmeye başlıyorlar.
Ama annem pes etmiyor.
Dayanılmaz bir aşamaya gelindiğinde cesur bir karar alıyor. Kapıyı çarpıp çıktığı o gün, gerçek bir hayat savaşına başlıyor. Gece gündüz çalışıyor, ev temizliyor, dikiş dikiyor, yemek pişiriyor. Biz de ona destek oluyoruz. Simit, su, çamaşır, terlik satıyoruz. Garsonluk yapıyoruz.
Küçücük yaşlarımızda, ekmek kavgasına ortak oluyoruz.
Eğitime Adanmış Bir Hayat
Annem, eğitim konusunu asla hafife almıyor. Eğitim onun için bir ibadet ve çocuklarına geleceğin anahtarı.
Kendi gidemediği için çocuklarını en iyi okullara göndermek amacıyla mücadele veriyor. Milli Eğitim İl Müdürü’nün odasına izinsiz dalıp, “Çocuklarımın kaydını neden yapmadınız?” diye hesap sorabiliyor. Sorunlar çözümlenene, talimat çıkana kadar kapısından ayrılmıyor.
Öğretmenlerle konuşuyor, her çocuğunun potansiyelini en iyi şekilde değerlendirmeye çalışıyor.
Zaman geçiyor. Çocuklar büyüyor, kendi yollarını çiziyor. Torunlar doğuyor. Ama annem, yeni nesli de ihmal etmiyor. Onlara hikâyeler anlatıyor, çarpım tablosu öğretiyor, halk danslarına gönderiyor. Hayallerini genişletmeleri için elinden geleni yapıyor.
Ne yazık ki, yeni nesil eskisi gibi değil gibi. Takdir ve saygı duygusu zayıflıyor. Kendileri palazlandıkça, geride kalanları unutuyorlar. O yüzden, annemin içi biraz buruk.
Çeşme’de Yeni Bir Hayat
Emekli olduğunda, Ankara’dan Çeşme’ye taşıyoruz onu. Yeni bir hayat kuruyoruz. Deniz kenarındaki evinde, her sabah güneşi izleyerek yeni bir güne başlıyor. Herkes onu ziyaret Cesme’ye geliyor. Yaşlılığında rahat ve keyifli bir yaşam sürüyor.
Bahçedeki yedi köpeğiyle tek tek ilgileniyor, onlara isimler koyuyor. İspanyol, Pekmez, Pamuk, Haydut, Eşkiya…. Hepsi sokak köpeği olarak geldi; iki nesil onun koruması ve bakımında büyüdü.
Ama hayat, beklemedik darbeler de vuruyor. Kız kardeşimi genç yaşta zamansız kaybediyoruz. O kayıp, hepimizi sarsıyor ama annemi kalbinden vuruyor. Bir anne için, evlat acısının tarifi yok. Ama o, her şeye rağmen metanetini koruyor. Geçmişin acılarını anlatırken gözlerinde hüzün değil, gurur beliriyor.
Hayatta kalabilmek, her şeye rağmen dik durabilmek onun en büyük başarısı.
Hala da güçlü karakteri ve azmi ile hepimize örnek olmaya, ilham vermeye devam ediyor.
Annemin Hayata Dair Mesajları
Annem, sadece bir anne değil. O, bir yaşam savaşçısı. Geride bırakacağı miras, sadece çocukları değil; hayata dair inançları ve değerleri. İşte bize öğrettiği en önemli hayat dersleri:
1.Asla pes etme. Hayatın her zaman bir çıkış yolu vardır.
2.Eğitim en büyük hazinedir. Okuyarak, öğrenerek güçlü ol.
3.Sevgiyle yaklaş. Sevgi, her kapıyı açar.
4.Hedef koy ve peşinden git. Başarı, planlı olmayı gerektirir.
5.Geçmişi kabullen, geleceğe umutla bak. Yaşadıkların, seni sen yapan şeydir.
6.Umutsuzluğa kapılma. Hayat, hep yeni fırsatlar sunar.
7.Kendine güven. İnanç, en büyük güç kaynağındır.
8.Hayat kıymetlidir, anı yaşa. Bugün, yarının belirsizliğine karşı en büyük hediyendir.
9.İyilik yap, iyilik bul. Ne ekersen, onu biçersin.
10.Doğa, ruhun ilacıdır. Toprakla, denizle, ağaçlarla bağını koparma.
Annem, Sadakat Arıcıoğlu Öğütçü, hayatı boyunca bize azmi, dürüstlüğü ve çalışkanlığı aşıladı. Bugün ona uzun, sağlıklı ve mutlu bir yaşam diliyorum.
Onu sevgiyle, minnetle anıyorum.