Seksin Kısa Tarihi’ni yazarken B tipi okumalar
23 Şubat 2025

Ciddi kitapların yanında “gayriciddi” kitapları okumak da bana ayrı bir önemli bilgi edinme kaynağı gibi geliyor. Örneğin, biraz sonra anlatacağım ucuz roman türü kitapları okurken zamanın Amerika’sının sosyokültürel ortamı hakkında faydalı bilgiler alabilmek mümkündür.

19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın ilk yarısında Amerika’da tam bir Pulp Fiction (Ucuz Roman) furyası esti. Bu edebi türün hangi konuları nasıl ele aldığını kısa yoldan hem de çok eğlenerek öğrenmek için Quentin Tarantino’nun “Pulp Fiction” filmini izleyebilirsiniz.

***

Bu tür dergiler ve kitapçıklar çoğunlukla çok ucuz kâğıda basılırdı ve kapaklarında genellikle cinsel içerikli ya da şiddet içeren çizimler bulunurdu. Bir eleştirmene göre bu kitapların konuları ele alışı kapaklarından bile daha ucuzdu. Bu doğru olabilir ama nasıl ki “A” sınıfı kaliteli filmlerin yanı sıra “B” türü kalitesiz ve ucuz filmlerden de keyif alabilmeyi öğrenmek bir gayret, bir sabır işiyse ve önemliyse, “Pulp Fiction”dan da keyif almayı öğrenmek gerekir.

***

 “Pulp Fiction” bazen bayağılık sınırını aşıyordu ama şurası kesindir ki hemen hepsi çok eğlendiriciydi. Okumak âdetinin toplumda yaygınlaşmasına bu türün büyük etkisi olmuştur. Ayrıca bu türün, kolay okunabilirliği nedeniyle toplumun fazla eğitimli olmayan bazı kesimlerini kitap okumaya alıştırdığı biliniyordu. Yani ucuz romanın eşitlik sağlayıcı, demokratik bir yönü de bulunuyordu.

Paula Rabinowitz, “American Pulp: How Paperbacks Brought Modernism to Main Street” adlı çalışmasında, her ne kadar ucuz hikayeler anlatmakla ve ucuz pornografi içermekle itham edilse de Amerikan pulplarının en önemli etkisinin moderni sokaklara taşımak olduğunu öne sürdü. 

Bu romanlarda basit düzeyde de olsa, birçoğu suçlu olarak da yer alsa, kadın kahramanlar bolca görülmüştür. Ucuz romanda kadını ön plana çıkaran konular, kadının başlattığı cinsellik arayışları ve eşcinsellik işlenmiştir. Türün sokağa taşıdığı söylenen modernlik belki bunlarla ilgili de olabilir. 

Konuları ucuz ve basit de olsa bu türü yazmak için yetenek gerekiyordu. Okuyucuyu hemen olayın içine çekebilmek, okumakta konsantrasyon düzeyi nerdeyse sıfır olan okuyucuyu orada tutabilmek için ve ayrıca ucuz roman dergi ve kitapçıklarının küçük boyutları nedeniyle yazarların kısa ve çarpıcı cümlelerle, kısa paragraflarla yazmaları gerekiyordu. Kitapçıkların ve dergilerin küçük boyutu ise çoğunun kapağında bulunan cinsel açıdan çarpıcı çizimlerin kimse görmeden cepte taşınabilir olma zorunluluklarının getirdiği bir sonuçtu.

Basit konuları ucuz biçimde ele alsalar da, bu kısa ve çarpıcı yazma zorunluluğu türde birçok usta yazarın oluşmasına neden oldu. Bu bölümde amacım öne çıkanların bir listesini verip türün tarihini özetlemek değil. Ama bu türün James Joyce’u olarak nitelendirebileceğim, birçok romanı Türkçeye de çevrilmiş olan ve daima hayranlıkla okuduğum Raymond Chandler hakkında bir anekdot yazmak amacındayım. Chandler’ı okuyarak zamanının ABD koşulları hakkında kapsamlı fikir edinmek de mümkün.

***

Nasıl ki James Joyce dilde ve yazı stilinde bir devrim yarattıysa, Chandler da dilde ve yazı stilinde bir devrimciydi. Bu noktada bir espri yapıp, “Chandler’ın Joyce’tan tek farkı onun ne anlattığının kolay anlaşılır olmasıydı,” deyip geçebilirdim. Ama ben bunu yapmadım, espriyi düşündükten sonra James Joyce’un yazdıkları acaba neden zor anlaşılırdı konusunu kafama taktım ve bunu araştırdım. Araştırmakla da kalmadım ve belki de size duyunca inanılmaz gelecek bir şeyi bile yaptım, bu çözülmesi imkânsız gibi duran soruya bir cevap bile buldum. bunu sonra başka yazıda anlatacağım

***

Kullandığı dilde ve yazı stilinde devrimci olmasının yanı sıra Chandler’ın Joyce ile benzerliği ikisinin de iç konuşmayı ve bilinç akışı tekniğini yazıda mükemmel kullanmalarıydı.

Belki Chandler karakterlerinin iç konuşmaları ve bilinç akışları Ulysses’in “Molly Bloom’s Soliloquy” başlıklı son bölümündeki kocasının yanına uzanmış durumdaki Molly’nin iç konuşması kadar uzun olmayabilir ama Chandler kısa iç konuşmalarıyla roman karakterlerine müthiş çarpıcı ve komik düşünceler ürettiriyordu.

***

Kolayca yazar ve yönetmen beğenmeyen ünlü film eleştirmeni Pauline Kael, birçok romanı film yapılmış olan Raymond Chandler için “yetenekli pulp yaratıcısı” demişti. 

Chandler’ın yeteneği özelikle yaratmış olduğu özel dedektif karakteri Philip Marlowe’un çözmeye giriştiği davalarda karşılaştığı insanlar hakkında daima çok yaratıcı olan iğneleyici bir müstehzilik ile düşünmesiydi. Onun bu iğneleyici müstehzi iç konuşma fırtınaları gerçekten büyük yazarlık yeteneği gerektiriyordu ve bu yüzden onun ucuz romanları klasik romanlar gibi saygın oldu.

***

Raymond Chandler’ın romanları yazıldıkları edebi tür nedeniyle film olmaya çok müsaittiler. Hollywood ilgisini Chandler’dan hiç eksik etmedi. Yapılan filmlerin hemen hepsinde de özel detektif Marlowe karakterini Humphrey Bogart oynadı. Ne zaman onun bir romanını okusam, Marlowe karakteri olarak aklıma hep pardösüsünün yakasını kaldırmış ağzında sigarasıyla Humphrey Bogart geliyor. (Sigara denilince, eski filmlerde son derece romantik bulduğum adamın kadının sigarasını yaktığı ve kadının çakmak sönmesin diye adamın elini avucuna aldığı sahneleri özlediğimi söylemek istiyorum.) Bogart, Marlowe karakterine o kadar yakışmıştı ki, Albert Camus bile büyük ihtimalle bu filmleri seyrettikten sonra Bogart’a hayran olup pardösüsünü onun gibi yakasını kıvırarak giymeye başlamıştı.

***

Yapılan filmler içinde en meşhuru yine Bogart’ın oynadığı “The Big Sleep” (Büyük Uyku) adlı filmdi. Romanında özel bir dili olan Chandler’da büyük uyku “ölüm” anlamına geliyordu.

Bu filmi tekrar seyrederken bir detaya rastladım. Marlowe’a özgü iğneleyici müstehzi düşüncelerini kendisine çok yakışan bir biçimde beyazperdede ifade eden Bogart, filmin bir yerinde olayın geçtiği evde kendisine cinsel anlamda yaklaşmaya çalışan kadın için, “Ayakta durmakta olduğum halde kadın kucağıma oturmaya çalışıyordu,” diyordu. Bir ucuz roman klasiği olabilecek bu muhteşem cümle, buna benzer başka muhteşem cümleleri var mıdır acaba diye kitabı tekrardan okumama neden oldu. Ama şaşırtıcı bir sürpriz ile karşılaştım. Kitapta filmin sahnesinin dayandığı bölümde Marlowe kadın için sadece, “Kucağıma oturmaya çalışıyordu,” diye düşünüyordu. Yani “Ayakta durmakta oluğum halde kadın kucağıma oturmaya çalışıyordu,” cümlesini Chandler yazmamıştı. Bu cümle kendisine çok yakışıyor olsa da onun değildi. Kimin yazmış olabileceğini anlamak için filmin senaryo yazarını araştırdım. 

***

Senaryoyu yazan üç kişilik ekip içinde Amerikan edebiyatında “modernin babası” sayılabilecek William Faulkner da vardı. Faulkner gayet tabii ki romanlarında bilinç akışı tekniğini ustalıkla kullanan büyük bir yazar. Yani bir ucuz roman klasiği sayılabilecek o cümle, Chandler’a olduğu kadar ucuz roman ile uzaktan yakından ilgisi olmayan Faulkner’a da yakışıyordu.

Anlayacağınız ben ucuz roman türüne bayılırım, dedikoduya da. Durum böyle olduğundan, seksin kısa tarihi kitabını yazarken düşünce sistemleri tarihinde gezintiler yaparken daldan dala atlamaya çalışırken yeri geldiğinde tarihi dedikoduyu da ucuz romancı duyarlılığı ile yapmaktan hiç kaçınmayacağım. Umarım bunu yaparken Marlowe’daki gibi kaliteli bir düzeyi tutturabilirim.

ÇOK OKUNANLAR