Bardağın Yarısı Dolu mu, Boş mu? 
24 Şubat 2025

Sizi bilmem ama ben hep dolu tarafına bakıyorum. Onun için iflah olmaz bir iyimserim. Tünelin ucundaki ısıgi arar ve bulurum, mutlaka bir çıkış yolu vardır, herkesin iyi tarafları da ugrasilsa keşfedilebilir.

Aslında hayat, durduğumuz yerden gördüğümüz bir manzara. Baktığınız aciya gore hersey değişik görünebilir.

Kimi zaman güneşli bir bahar sabahı gibi içimizi ısıtır, kimi zamansa fırtınalı bir kış gecesi gibi ruhumuzu titretir.

Ancak, her durumda nasıl hissettiğimizi belirleyen şey, yalnızca dış koşullar değil, onlara hangi gözlükle baktığımız. Yani gözlüğü değiştirdiğinizde farklı bir insan olarak farklı bir dünyada yaşamanız mümkün.

İşte tam da bu yüzden, insanın hayata dair en kadim sorularından biri olan “Bardağın yarısı dolu mu, boş mu?” sorusu, yalnızca bir benzetme değil, aynı zamanda zihniyetimizin ve kaderimize yön veren tercihlerimizin aynası diye düşünüyorum.

Kimileri her durumda bardağın dolu tarafına bakar, umudu besler, her şeyde bir hayır arar. Kimileri ise boşlukları görmeye meyillidir, hayatın sert yüzünü daha belirgin hisseder ve kendini hayal kırıklıklarına karşı korumak için kötümserliği bir kalkan gibi kullanır.

Peki, gerçek nerede? Hangisi daha doğru?

Bence asıl mesele, bu iki uç noktanın arasında bir denge kurabilmekte yatıyor.

İyimserlik: Güneşe Yüzünü Dönenler

İyimserler, hayatın içindeki ışığı görebilenlerdir. Zorlukları geçici, fırsatları ise sonsuz olarak görürler. Onlar için kayıplar ders, engeller ise güçlenme fırsatıdır.

Güneşin her gün yeniden doğduğunu bilen birinin karanlıktan korkmaması gibi, iyimserlik de insana geleceğe dair güçlü bir umut aşılar.

Bu zihniyet, yalnızca ruhu beslemekle kalmaz; aynı zamanda bilimsel olarak da insan sağlığına ve başarısına katkı sağlar.

Araştırmalar, iyimser bireylerin daha uzun yaşadığını, daha az strese girdiğini ve hayatlarında daha büyük başarılar elde ettiğini gösteriyor.

Çünkü onlar, düşseler bile yeniden ayağa kalkmanın bir yolunu mutlaka bulurlar.

Ancak, iyimserliğin de aşırıya kaçtığı bir nokta vardır. Eğer yalnızca bardağın dolu tarafına bakarsanız, boş kalan kısmı fark edemez ve tedbir almayı ihmal edebilirsiniz.

Her şeyin yoluna gireceğine körü körüne inanmak, bazen insanı büyük hayal kırıklıklarına sürükleyebilir.

Kötümserlik: Fırtınayı Önceden Sezenler

Öte yanda kötümserler vardır.

Onlar için hayat, serttir ve çoğu zaman hüsranlarla doludur. Beklentilerini düşük tutarlar ki hayal kırıklıkları daha az acıtsın. Geleceğe dair fazla umut beslemezler, çünkü hayal kurmak onlara göre büyük bir risktir.

Aslında kötümserlik tamamen kötü değildir. Onlar, dünyayı pembe bir filtreden görmeyen, gerçekleri tüm çıplaklığıyla değerlendiren insanlardır. Tarihte birçok büyük düşünür, bilim insanı ve filozof, belli ölçüde kötümser bir bakış açısına sahipti. Çünkü bu, olayları daha derinlemesine analiz etmeyi ve riskleri önceden görebilmeyi sağlar.

Fakat sürekli en kötü ihtimali düşünmek, insanın ruhunu zehirleyen bir alışkanlığa dönüşebilir. Sürekli yağmur bekleyen biri, güneşli günlerde bile şemsiye taşır ve hayatın keyfini çıkaramaz. Olası felaketleri hesaplayarak her adımda tereddüt eden biri, belki de önündeki en güzel fırsatları kaçırır.

Orta Yol: Gerçekçi İyimserlik

Peki, ne yapmalı? Ne saf bir iyimserlik ne de mutlak bir kötümserlik insanı hayatta güçlü kılar. Asıl bilgelik, her iki bakış açısını dengeleyerek, ne hayallere fazlaca kapılıp rüzgârda savrulmak ne de korkulara teslim olup yerinde saymaktır.

Gerçekçi iyimserlik işte tam burada devreye girer. Hayatın hem güzelliklerini hem de sert taraflarını kabul eden bir bakış açısıdır bu.

Olumlu düşünmenin gücünü kullanırken, aynı zamanda gözünü açık tutmak, hayal kurarken mantığı elden bırakmamak, umut beslerken riskleri de hesaba katmak…

İşte esas sanatı burada gizlidir.

Bir kaptan düşünün. Denizin ne kadar güzel ve davetkâr olduğunu bilir, ancak fırtınaya karşı da hazırlıklıdır. Yola çıkarken güneşe gülümser ama pusulasını da elinden bırakmaz. Gerçekçi iyimserlik, işte tam da böylesine dengeli ve sağlam bir duruş gerektirir.

Daha Dengeli Bir Bakış Açısı İçin Tavsiyeler

 1. Dengeyi bulun: Hayata sadece pembe ya da gri gözlüklerle bakmayın. Hem fırsatları hem de riskleri değerlendirecek bir bakış açısı geliştirin.

 2. İyimserliği bilinçli kullanın: Pozitif düşünmek, kendinizi kandırmak değil, daha güçlü ve motive olmanın bir yoludur. Ancak bu, her şeyin kendiliğinden yoluna gireceği anlamına gelmez. Çaba göstermek gerekir.

 3. Kötümserliği bir uyarı mekanizması olarak kullanın: Kötümserler çoğu zaman felaket senaryoları üretirler. Bu senaryoları tamamen göz ardı etmeyin ama onlara da teslim olmayın. İçlerinde dikkate alınması gereken uyarılar olabilir.

 4. Olaylara biraz mesafeyle bakın: Duygular bazen düşünceleri bulanıklaştırır. Bir durum karşısında hemen tepki vermek yerine, biraz geri çekilip daha geniş bir perspektiften değerlendirme yapın.

 5. Hayata şükranla bakın: Ne kadar zor zamanlardan geçerseniz geçin, hayatın size sunduğu güzellikleri fark etmeye çalışın. Çünkü mutluluk, sahip olduklarımızın farkına vardığımız an başlar.

Sonuç

Bardağın yarısı dolu mu, boş mu?

Gerçek şu ki, her ikisi de doğrudur. Hayat, her zaman hem güzellikleri hem de zorlukları içinde barındırır.

Önemli olan, bunları nasıl yorumladığımız ve nasıl bir duruş sergilediğimizdir. Bardağın boş tarafına takılıp kalanlar, hayatı kaygılarla tüketir; sadece dolu tarafına bakanlar ise hazırlıksız yakalanır. Ama bardağın hem dolu hem de boş olduğunu kabul edip ona göre hareket edenler, hayatta gerçekten güçlü olanlardır.

Çünkü asıl mesele, bardağın yarısı dolu mu, boş mu değil… Onun içindeki suyla ne yapmayı seçtiğiniz.

ÇOK OKUNANLAR