Amerika ülkenizi bir günde üç kuruş paraya sattığında…
04 Mart 2025

Esasen Donald Trump Ukrayna’yı bu sabah yarı yolda bırakıp kendisini Rusya’nın ve Vladimir Putin’in yanına konumlamadı.

Trump bunu telefonu açıp Putin’i aradığı ve 90 dakika boyunca konuştuğunda, yani haftalar önce yapmıştı zaten.

Sadece dünya buna inanamadı, bu davranışı ‘Trump’ın pazarlık yapma üslubuna’ bağlayanlar, “Bekleyelim görelim” diyenler oldu.

Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski, hiç kuşku yok daha ilk gün, yani Trump ona telefon edip de az önce Putin ile görüştüğünü haber verdiğinde durumu kavradı. Ama sanırım o da toz konduramadı, Amerika’nın bu savaşta taraf değiştirdiğine inanmak istemedi, “Herhalde pazarlık yapıyor” diye düşündü.

Oysa Trump pazarlık falan yapmıyordu. İşte kendi Dışişleri Bakanı Marco Rubio’yu Suudi Arabistan’a yolladı, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’la görüştürdü. Herkes bu görüşmenin Ukrayna barışı hakkında olacağını sanıyordu, hem Zelenski hem Avrupa ayaklandı, “Masada biz de olmak istiyoruz” dediler.

Oysa yanlış biliyorlardı. ABD-Rusya görüşmesinde Ukrayna masadaki maddelerden sadece biriydi. Esas önemli konu, ABD ile Rusya’nın ilişkilerini “normalleştirmesi”ydi.

Amerika bütün Batı ittifakını yarı yolda bırakıyordu, sadece Ukrayna’yı değil.

Burada kısa bir hatırlatma yapmalıyım: Amerika’da öteden beri “Biz bize yeteriz” diyen kuvvetli bir izolasyonist siyasi hareket var, Trump da kısmen bu hareketten ilham alan bir lider. O hareketin en “globalist”lerinin şöyle bir düşüncesi var: Avrupa’yı Rusya’ya, Asya-Pasifik’i Çin’e bırakalım, bize Kuzey ve Güney Amerika kıtası yeter.

Bu tarihi ve bu görüşü bilenler hemen şüphelendi: ABD, Avrupa’yı Rusya’ya mı bırakıyordu? Bu ihtimali hiç akıldan çıkarmayın. (Amerika’nin Çin’le flört etmekte olduğunu, Tayvan, Güney Kore ve Japonya’yı satmaya hazırlandığını da aklınızda tutun.)

Geçen cuma günü Beyaz Saray’da Zelenski’nin önce azarlanıp sonra kapıdan dışarı atılmasının üstüne bir de Amerika’nın Ukrayna’ya bütün askeri sevkiyatı durdurduğunu resmen açıklaması eklenince bugün artık üzerinde tartışılacak bir konu kalmadı. Amerika, Ukrayna’yı Rusya’nın kucağına hediye etmiş durumda.

Geçen gün yazdım, 1938 Münih anlaşmasının bir benzeri Washington’da 2025’te yapıldı, Ukrayna Rusya’ya bırakıldı, diye.

Şimdi soru şu: Avrupa ne yapacak? Daha düne kadar hala Amerika’nın “Güvenilmez bir müttefik olduğuna inanmıyorum” diyen İngiltere Başbakanı veya “Rusya ile Ukrayna ateşkes ilan etsin ama Amerika da garanti versin” diyen Fransa Cumhurbaşkanı bu sabah ne düşünüyorlar?

Amerikasız bir Avrupa fikrine gelecekte hazırlanmaya çalışmak başka şey, bunun bir fikir değil zaten dün yaşanmış bir gerçek olduğunu görmek başka şey.

Çökmenin eşiğine gelmiş Rusya, şimdi Amerikan ambargolarının da kalkacak olmasıyla yeniden canlanacak ve Ukrayna’ya askeri baskısını çok arttıracak. Avrupa Ukrayna’yı korumazsa gelecekte kendini koruyabilir mi?

Zavallı Ukrayna halkının sanki bir kurtuluş ümidi kalmadı, onlar açısından idam kararı çoktan alındı.

Bu meselenin bizi ilgilendiren bir tarafı da var: Türkiye bu keskin yol ayrımında ne yapacak?

Unutmayın, Amerika öncülüğünde kurulan NATO şemsiyesi Türkiye’yi de koruyor. NATO’nun (Amerika diye okuyun) Malatya Kürecik’te bir radarı var, bu radar sayesinde Avrupa İran, Rusya ve Kuzey Kore gibi ülkelerden gelebilecek füze tehdidine karşı korunuyor. Ama o radar bizi korumuyor. O yüzden AEGIS diye sınıflanan bir Amerikan savaş gemisi sürekli olarak Doğu Akdeniz’de konuşlu, eğer füzelerin hedefi Türkiye olursa bu gemi bizi koruyacak.

Şimdilerde sineğin yağından para tasarrufu peşinde olan Trump yönetimi, “Bize ne Türkiye’den, biz niye para harcayıp Türkiye’yi koruyoruz, onlar kendi kendilerini korusun” dediğinde ne olacak? Ki Elon Musk ve ekibi bu geminin farkına vardığı anda bunları söyleyecekler, o zaman Türkiye ne yapacak?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan doğrudan Trump’la bir çatışmaya girmekten bir aydır kaçınıyor. Yoksa onun Gazze Planına da, Rusya-Ukrayna barışı konusundaki tutumuna da eminim sert eleştirileri var Erdoğan’ın.

Ama görmek lazım: Trump, Trans-Atlantik ittifakını ve bu arada Türkiye’yi de çoktan terk etti.

NATO şemsiyesi altındaki bir Türkiye’nin Rusya ile göz hizasından temas kurması mümkündü. Buna rağmen Rusya Türkiye’ye karşı ciddi zararlar verdi, en azından bundan 5 yıl önce 54 askerimizin İdlib’de şehit olduğu saldırıya katıldı. Unutmayın Putin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kapısında dakikalarca bekletti, bu bekleyişi Rus televizyonunda haber yaptırdı.

Bütün bunlara rağmen Türkiye sinirlerine hakim oldu, Rusya ile bir ilişki yürütüyor. Ama Amerika’nın bölgemizden ve Avrupa’dan çekildiği bir dünyada Rusya ile bu ilişkiler eskisi gibi gitmez, eşitlik bozulabilir.

O yüzden Türkiye hiç istemediği halde taraf seçmeye zorlanabilir. Sadece Avrupa Ordusuna katılmaktan söz etmiyorum burada, Rusya’nın saldırganlığını sürdürmesi halinde Türkiye’nin açıkça karşı pozisyona geçmesinden söz ediyorum.

Dünya barışı 80 yıl sonra ilk kez bu kadar büyük bir riskin altında artık.

ÇOK OKUNANLAR