Kuşadası’ndan her geçişimde, Kısmet Oteli’nde en az bir gece kalmadan edemezdim.
Bu defa da direksiyonu alışkanlıkla o eşsiz mekâna kırdım, anneme sürpriz yapmak için.
Ama ne göreyim? İş makineleri harıl harıl çalışıyor, otelin duvarları birer birer yıkılıyor.
İçimde derin bir sızı…
Yerine modern bir otel ve altına bir AVM yapılacakmış.
Tarihe, hatıralara, inceliklere zerre kadar saygı yok! Yine rant, yine beton, yine hoyratlık…
Asil ve Zarif Bir Ruh
Kısmet Oteli, sadece bir konaklama tesisi değil, bir dönemin ruhunu, zarafetini, geleneklerini içinde barındıran bir hatıralar âlemiydi.
Kuşadası’na doğru ilerlerken, kasabanın girişinde, denizin üzerinde yükselen kayalık bir yarımadanın üzerine kurulmuş bu otel, misafirlerine bambaşka bir dünyanın kapılarını açardı.
Özellikle bahçesi, Türkiye’de bir benzerinin olmadığı söylenen muhteşem bir doğa harikasıydı.
Burası, magazin sayfalarında boy gösteren, şöhretin şatafatını sevenlerin değil; asaletin ve inceliğin vücut bulduğu, gerçek sosyetenin mekânıydı.
Kısmet Oteli, yalnızca maddi varlıkla değil, kültürel mirasla, tarihle, asaletten gelen bir gelenekle yoğrulmuş bir mekândı.
Bir Hanedan Mirası
Kısmet Oteli’nin bu seçkinliğinin tesadüf olmadığını anlamak için tarihine bakmak yeterli.
Otelin sahipleri, Osmanlı Hanedanı’na mensup bir aileydi.
Padişah torunu Hümeyra Özbaş Hanımsultan ve eşi Halil Özbaş, 1960’lı yıllarda bu zarif oteli inşa ettiler.
Öyle bir yer yarattılar ki, İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth, İran Şahı Rıza Pehlevi, Avrupa’nın kraliyet aileleri ve dünyanın en seçkin insanları burada konakladı.
Özellikle yatlarıyla Ege’nin serin sularına açılan krallar ve kraliçeler, Türkiye’ye uğradıklarında adreslerini hiç değiştirmediler: Kısmet Oteli.
Çünkü burada sadece lüks yoktu, bir asalet ve mahremiyet vardı.
Türk Dışişleri Bakanlığı bile, resmi ziyaretlerde ağırladığı önemli devlet adamlarını burada misafir ederdi.
Kısmet, bir anlamda uluslararası protokol dünyasının özel bir köşesi olmuştu.
Hümeyra Hanımsultan’ın misafirperverliği dillere destandı.
Sabahları bizzat kahvaltıları hazırlar, tek tek odaları dolaşır, kalite kontrolünü asla ihmal etmezdi.
Onunla ve eşiyle bahçede uzun sohbetler ettiğimi hatırlıyorum.
Nezaketin, titizliğin, zarafetin vücut bulduğu insanlardı.
Bugün böyle insanlara, böyle mekânlara hasretiz…
Hümeyra Hanımsultan’ın 2000 yılında, Halil Özbaş’ın da geçen sene vefatından sonra, otelin işletmesini çocukları Hanzade ve Halim Özbaş kardeşler devraldı.
Her şeye rağmen, Kısmet Oteli uzun yıllar boyunca zarafetini ve inceliğini muhafaza etti.
Zarafetin Sonu
Ve bugün… Bu zarif otel, yıkılıyor.
Yerine modern bir otel ve bir AVM inşa edilecek.
Birkaç neslin hafızasında yer etmiş, asaletin, tarihin ve inceliğin mekânı, yerini soğuk beton kulelere bırakıyor.
Sadece bir bina değil, bir kültür, bir gelenek, bir yaşam biçimi de yok ediliyor.
Şimdi Kuşadası’na girerken gözlerim o asil mekânı arıyor ama artık orada iş makinelerinin gürültüsü var.
Kim bilir kaç nesil daha bu hoyratlığın, bu tarih bilmezliğin faturasını ödeyecek?
Kuşadası, Kısmet’siz bir Kuşadası oldu.
Ve bizler, bir zarafet devrinin daha kapanışına tanıklık ettik.
Bir daha Kuşadası’ndan geçmeyi ister miyim, emin değilim.