Biz “Avrupa” bazen daha da büyük bir kelime olan “Batı” deyip geçiyoruz ama aslında tarih açısından bakınca dün denebilecek bir zaman öncesine kadar ortada ne öyle sürekli birlikte hareket eden bir “Avrupa” vardı, ne de Batı…
Baktığınızda Roma İmparatorluğu’nun sona erdiği 500 yılından 1945 yılına kadar Avrupa kıtasında neredeyse kesintisiz biçimde devam eden irili ufaklı savaşlar vardı.
1945 sonrası sıcak savaş yaşamadı Avrupa kıtası, evet bir döneminde “soğuk savaş” vardı ama bu anlamda yaşlı kıtanın epey bir zaman sonra yaşadığı en uzun barış dönemi bu son 80 yıl.
Şimdi o barış tehdit altında. Üç yıl önce Rusya’nın Ukrayna’yı işgale girişmesi sonrası başlayan tehdit, Amerika’da Donald Trump’ın iktidara gelmesiyle iyice büyüdü; çünkü Trump Amerikan askeri caydırıcılığını kıtadan çekebileceğini söylüyor. Caydırıcılık olmayınca Avrupa yeniden tehdit altına giriyor.
Hakkını yememek lazım, Avrupa bu tehdide karşı özellikle son iki haftadır kendisinden beklenmeyecek derecede hızlı tepki veriyor, iki önemli gayrı resmi zirve yaptı yaşlı kıta, dün de Avrupa Birliği’nin olağanüstü zirvesi vardı.
Ortaya çıkan manzara şu: Avrupa kendi güvenliğini kendisi oluşturmaya, bunun için de ciddi miktarda para harcamaya karar verdi, en önemli konu bu.
İkinci önemli konu, Avrupa sadece güvenlik oluşturmayacak, caydırıcılık da yaratacak. Şimdilik bu caydırıcılıkta öncülüğü kimin yapacağı konusu Almanya ile Fransa arasında bir çekişmenin konusu ama ileride karşımızda nükleer güç sahibi Almanya görürsek şaşırmamalıyız.
Üçüncü konu bizi de ilgilendiriyor. AB sadece 27 üyeli AB olarak davranmıyor, üyelikten kendisi ayrılan İngiltere’yi, hala tam üyelik müzakereleri sürdüren ülke statüsünü koruyan Türkiye’yi ve üyeliğe kabul edildiği halde üyeliği reddeden Norveç’i de bu macerada içine alıyor.
Burada bizim açımızdan önemli olan konu şu: AB, Türkiye’ye önce ‘Sen Avrupa ülkesisin ve bize katılabilirsin’ dedi, sonra fikir değiştirdi, ‘Hayır sen Avrupa ülkesi değilsin, çünkü müslümansın’ dedi; şimdi bir kez daha Türkiye’nin Avrupa ülkesi olduğunu kabul ediyor.
Türkiye, AB bize dönüp “Sen Avrupalı değilsin” dediğinde çok da üzülmedi açıkçası, hemen AB uğruna yaptığı hukuk devleti ve demokrasi adımlarından geri adımlar atmaya başladı. Bu da bize çok iyi gelmedi açıkçası.
Ama ben hep, günün birinde AB dönüp “Tamam sizi tam üye yaptık” diyecek olsa, Ankara’nın egemenliğinin bir bölümünden vazgeçmeyi gerektiren bu adımı sahiden atıp atmayacağından da şüphe duydum.
Ama şimdi bence durum değişti. İçinde Türkiye’nin de yer alacağı ortak Avrupa güvenliği, Türkiye için en az Ankara’daki siyasetçilerin korumak isteyecekleri egemenlik hakları kadar önemli.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın söylediği gibi “cin şişeden çıktı.” Avrupa’nın Amerikasız bir gelecek tahayyül etmesi kaçınılmaz. Bu durum bizim için de geçerli. Amerikan güvenlik şemsiyesinin olmadığı bir güvenlik ortamı tahayyül edebilmeliyiz.
Avrupa 80 yıldır devam eden uykusundan uyandı. İyi de oldu.