8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlanması gereken değil, cinsiyet eşitsizliğinin ve kadınların yaşamaya devam ettikleri zorlukların hatırlanması gereken bir gün. Kadınlara verilmesi gereken çiçek, çikolata ve benzeri çeşitli hediyeler değil, kadınların can güvenliği ve cinsiyet eşitliği konusunda atılan somut adımlar.
Toplumun kadınlara bakışı
Kadınların karşılaştıkları sorunların temel kaynağı şüphesiz ki toplumun kadına bakışı. 1990’lı yıllarda dünya genelinde yürütülen bir araştırmada toplumların kadınlarla özdeşleştirdiği temel sıfatların bağımlı, zayıf, duygusal ve hayalperest benzeri sıfatlar, erkeklerle özdeşleştirdiği temel sıfatların ise kararlı, kendine güvenli, bağımsız, mantıklı ve kuvvetli benzeri sıfatlar olduğu tespit edildi. Kadınların “zayıf cinsiyet” olarak algılanmaya devam etmesi, hem cinsiyet eşitsizliğini körüklüyor hem de kadınların can güvenliğinin teminini zorlaştırıyor.
Bu noktada iş parlamentolara ve uluslararası organizasyonlara düşüyor. Kadınların can güvenliğini sağlamak için devlet tarafından tedbirler alınması, cinsiyet eşitsizliğine dikkat çekilmesi ve eşitliğin temini için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması bireylere bir mesaj göndererek orta-uzun vadede yerleşmiş algıyı değiştirebilir. Çeşitli tedbirlerin ve yasal düzenlemelerin etkin uygulanması ile de kadınların günlük hayatlarında karşılaştıkları sorunların olumsuz etkisi önemli ölçüde azaltılabilir.
Sayılarla can güvenliği sorunu ve cinsiyet eşitsizliği
Kadın cinayetlerinin sayısının son derece fazla olması ve pek çok kadının sadece kadın oldukları için öldürüldüklerinin tespit edilmiş olması nedeniyle, bu cinayetler özel bir terimle (“femicide”, daha ender olarak “feminicide”) anılıyor. Birleşmiş Milletler, 2023 senesinde her 10 dakikada 1 kadının partneri veya eşi tarafından kasıtlı olarak öldürüldüğünü belirtiyor.
Cinsiyet eşitsizliği ise temel bir küresel sorun olma özelliğini koruyor. Dünya Ekonomik Forumu tarafından yıllık olarak yayınlanan Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporuna göre 2024 senesinde cinsiyet eşitsizliğinin %1’i daha giderildi. Eşitlik oranı şu anda %68.6. Geriye kalan %31.4’ün kapatılması için geçmesi gereken süre ise 134 yıl. Bu da yalnızca eşitsizlik aynı hızda kapanmaya devam ederse mümkün olacak. Pandemi döneminde olduğu gibi farklı nedenlerle bu sürenin uzaması mümkün.
Cinsiyet eşitsizliğinin ekonomik boyutu
Kadınların maruz kaldığı ekonomik ayrımın temelleri henüz çocukken atılıyor. UNICEF’in verilerine göre dünya genelinde eğitim çağındaki 122 milyon kız çocuğu eğitim göremiyor. Eğitime erişebilen ve üniversite eğitimi alabilen kadınların pek çoğu da STEM (Bilim, Teknoloji, Mühendislik ve Matematik) alanında uzmanlaşmayı tercih edemiyor.
Eğitim ile başlayan eşitsizlik çalışma hayatında devam ediyor. Uluslararası Çalışma Örgütü dünya genelinde kadınların istihdama katılım oranının %47’nin biraz altında olduğunu belirtiyor. Buna ek olarak dünya genelinde hem yarı zamanlı çalışanların hem de düşük nitelikli, ve dolayısıyla daha az gelir getiren, işlerde çalışanların büyük çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor. Yüksek gelir getiren işlerde ise erkek egemen bir ekosistem hakim. Örneğin, Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporuna göre 2024 yılı itibarıyla STEM alanında aktif olarak çalışan kadınların oranı sadece %28.2.
Erkeklerle aynı mesleği icra etmeyi ve aynı işi yapmayı başarabilen kadınlar, bu sefer de erkeklerle aynı ücreti alamıyor. Cinsiyete dayalı maaş eşitsizliği oranı dünya genelinde %20, OECD üye ülkelerinde ortalama %11.4, Türkiye’de ise yaklaşık %15. Maaş eşitsizliği eğitim seviyesinden meslek grubuna göre farklı sebeplerle değişkenlik gösterebiliyor. Eğitim seviyesi arttıkça, cinsiyete dayalı maaş eşitsizliği azalıyor. Fakat, eğitim seviyesi yüksek ve üst düzey bir pozisyona gelebilmiş kadınlar da “annelik cezası” ile karşılaşabiliyor. Araştırmalara göre doğum sonrası kariyerlerine altı ay veya daha uzun bir süre ara vermek durumunda kalan kadınlar, bu aranın bedelini bütün kariyerleri boyunca ödemeye devam ediyor.
Kadınların iş hayatında karşılaşmaları kuvvetle muhtemel olan başka zorluklar da var. Kadınların üst düzey pozisyonlara ilerlemesini imkansızlaştıran görünmez bariyer olarak tanımlanabilecek cam tavan, bu tavanı aşabilen sınırlı sayıda kadının kendilerini son derece olumsuz koşullar hakim ve başarısızlık oranı yüksek iken üst düzey yöneticilik pozisyonunda bulmalarını ifade eden cam uçurum ve profesyonel anlamda başarılı olmuş kadınlar tarafından diğer kadınların kariyerlerinde ilerlemesinin engellenmesi şeklinde kendini gösteren kraliçe arı sendromu bunlardan sadece birkaçı. İş yerinde kadının kadına uyguladığı mobbing de son derece yaygın ve bundan en çok etkilenenlerin bekar ve çocuğu olmayan kadınlar olduğunun altı çiziliyor.
Cinsiyet eşitsizliği tüketimde de kendini gösteriyor
İstihdama erkeklere kıyasla daha büyük zorluklarla katılan ve bütün eforlarına rağmen daha az kazanmaları muhtemel olan kadınlar, tüketimde de dezavantajlı konumda. Bu aşamada da devreye geçtiğimiz haftalarda bir yazımda bahsettiğim pembe vergi, makyaj vergisi ve ulaşım vergisi giriyor. Bu “vergilerin” hiçbiri fazla tüketimden kaynaklanmıyor.
Pembe vergi özetle kadınlara sunulan hizmet ve ürünlerin fiyatının, erkeklere pazarlanan hizmet ve ürünlere kıyasla daha yüksek olmasını ifade ediyor. Pembe vergiye tâbi olduğu belirtilen ürünlerin veya hizmetlerin daha pahalı olması için bir neden yok. Bu terim ile ifade edilen üretim maliyetleri ve hizmetler için harcanılan emek ile zamanın erkek ürünleri ve hizmetleri ile aynı olduğunda gözlemlenen fiyat farklılığı. Yapılan bir araştırmaya göre Türkiye özelinde pembe vergi oranı %7,4.
Makyaj vergisi kadınların katlanmaları gereken bakım maliyetlerinin daha yüksek olmasını ifade ediyor. Bankalar ve hava yolları gibi bazı sektörlerde kadınların makyaj yapmaları zorunlu tutulabiliyor. Böyle bir zorunluluk olmasa dahi yapılan farklı araştırmalar ile kadınların doğal bir makyaj yapmaları, genç görünmeleri ve kilo sorunu yaşamamalarının kariyerlerine olumlu bir etkisi olduğu tespit edilmiş durumda.
Ulaşım vergisi ise kadınların güvenlik nedeniyle toplu taşıma yerine daha pahalı olan ulaşım yöntemlerini (özel araç, taksi vb.) tercih etmek durumunda kalması nedeniyle katlanılan maliyeti ifade ediyor. Özellikle mesai çıkışı hava karardığında kadınlar eve dönerken kendilerini güvende hissetmeyebiliyor ve daha pahalı alternatiflere yönelmek durumunda kalabiliyor.
Sözün özü şu anda hayatta olan hiçbir kadının tam bir cinsiyet eşitliği tesis edildiği günleri görmesi olası değil. Umalım ki bir sonraki 8 Mart’ta en azından bu yazıya sığdırabildiğim sorunlardan bir tanesinin çözümü yolunda somut bir adım atılabilmiş olsun.