Gündüz Yönetiyor, Gece Bulaşık Yıkıyor!
09 Mart 2025

Geçtiğimiz Cuma, Yıldız Holding Kadın Platformu’nun Dünya Kadınlar Günü etkinliğine katıldım. Hem “kadın kadına” dayanışma vardı, hem de “iş-yaşam dengesi” gibi ağır konular masaya yatırıldı. Prof. Dr. Fatma Ayanoğlu’nun sunduğu Yıldız Holding’te 270 katılımcıyla gerçekleştirilen İş-Yaşam Dengesi Araştırması, Yıldız Holding’in kadınlar için iş-yaşam dengesi açısından olumlu bir çalışma ortamı sunduğunu ortaya koyuyor. Bu bulgular geleceğe dair olumlu bir tablo çiziyor.Hatta kadınlar iş sahibi olmanın özel hayatlarını olumlu etkilediğini söylüyorlar ama… Ama’sı büyük! Çünkü “İyi güzel de, işten çıkınca ikinci mesai başlıyor” diyenlerin sayısı da bir hayli fazla.

Düşünsenize… İş yerinde CEO gibi kararlar alıp eve geldiğinizde “Bu akşam ne yesek?” sorusuyla muhatap oluyorsunuz. Sabah yönetim kuruluna sunum yaparken, akşam bulaşık makinesini boşaltmak için zaman yaratmaya çalışıyorsunuz. Bir yandan “kariyerimde yükseliyorum” diyoruz, diğer yandan “çocuğun okul çantasını kim hazırlayacak” tartışmaları bitmiyor. İşte iş-yaşam dengesi denen şey tam olarak burada devreye giriyor!

“Denge” Derken Tam Olarak Neyi Kastediyoruz?

Belli ki kadınlar için denge, ipin üzerinde yürümek gibi bir şey. Düşmemek için sürekli cambazlık yapıyoruz. Günümüz kadınları güçlü, çalışkan ve hayatı dolu dolu yaşamak istiyor ama bir yandan da toplumsal roller değişmeye pek yanaşmıyor. Yani iş hayatındaki başarı özel hayatı olumlu etkiliyor ama işler paylaşılmadığında bu başarı biraz ‘yorgun’ kalıyor.

Erkeklerin “Ben de yardım ediyorum” çıkışına ise artık karnımız tok. Yardım etmek değil, ortak olmak istiyoruz. Yardım, misafire çay servisi yaparken olur. Ama işin içinde çamaşır, yemek, çocuk bakımı varsa bu bir “yardım” değil, “hayatın doğal akışı” olmalı.

Peki, İlişkiler Bu Dengenin Neresinde?

İlişkiler söz konusu olduğunda, iş-yaşam dengesi daha da kritik bir hal alıyor. Kadınların yükü paylaşılmadığında, ilişkilerde kırgınlık ve tükenmişlik kaçınılmaz oluyor. Gün içinde ofiste güçlü ve bağımsız bir birey olarak varlık gösteren kadın, eve döndüğünde aynı oranda destek ve anlayış görmezse ilişki zamanla “patron-çalışan” dinamiğine dönüşüyor. Sürekli sorumluluk üstlenen taraf, sonunda “Bir de partnerimi mi idare edeceğim?” noktasına geliyor.

Ve işte burada, ilişkilerde eşitlik ve iş bölümü kritik hale geliyor. Partnerlerin gerçekten bir “takım” gibi hareket etmesi gerekiyor. Evde de iş yerinde olduğu gibi açık iletişim, adil sorumluluk paylaşımı ve birbirini destekleme kültürü oluşturulmalı. “Senin işin, benim işim” kavgası yerine, “İkimizin de hayatı” anlayışı yerleşmeli.

Özellikle kadınlar, kariyerlerinde yükselirken duygusal yük taşıyıcıları olmaktan vazgeçmeli. Bir ilişkinin sağlıklı olması için sadece sevgi değil, eşit bir paylaşım da gerekli. Sevgi ne kadar büyük olursa olsun, eğer bir taraf sürekli fedakârlık yapıyorsa, zamanla o sevginin yerini yorgunluk ve kırgınlık alabiliyor.

Ne Yapmalı?

Öncelikle kadınlar olarak kendimize bir mola vermeyi öğrenmeliyiz. “Her şeyi ben yaparım” modundan çıkıp, işleri bölüştürmeyi başarmak şart. Ayrıca partnerlerimize “çamaşır makinesi nasıl çalışır” gibi temel hayatta kalma eğitimleri vermek de gerekebilir!

İlişkiler açısından ise, duygusal emek yükünü eşit paylaşmak önemli. Birlikte yaşamak, sadece aynı evi paylaşmak değil, aynı sorumlulukları üstlenmek anlamına gelmeli. İş bölümünün açık ve net olduğu, her iki tarafın da birbirini gerçekten desteklediği bir ilişki, hem iş hayatını hem de özel hayatı daha anlamlı hale getirecektir.

Son olarak, iş-yaşam dengesi sadece kadınların çözmesi gereken bir sorun değil. Çünkü unutmayalım: Denge, iki tarafın da aynı ipte yürümesiyle sağlanır.

Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun! Ama umarım bir gün “denge” konusunu tartışmamıza bile gerek kalmaz. O zamana kadar, kahvelerimizi içelim ve biraz daha “eşit” bir hayat hayal edelim!

ÇOK OKUNANLAR