Hepimiz teknolojinin feodal lordlarının marabalarıyız
15 Mart 2025

Yanis Varoufakis, evet belki ününü Yunanistan’da kısa süren Maliye Bakanlığına borçlu ama bu onun günümüzün önemli sol düşünürlerinden biri olmasına engel değil.

Otoriter, aşırı sağ popülist hareketler dünya çapında yükseliyor ve bu siyasi hareketleri yükselten temel kitle, düne kadar sol siyasi partilerin “tabanı” kabul edilmesi gereken işçi sınıfı, toplumun en altta kalan, ezilen kesimleri.

Bu durumun ortaya çıkardığı çelişkiye pek çok düşünür dikkat çekiyor elbette, Varoufakis yeni solun bu kitlelere neden erişemediğini merak ediyor, nasıl erişileceği üzerine kafa yoruyor.

Kafa yorarken yazdığı iki kitaptan ikincisi ‘Technofeudalism: What Killed Capitalism’ (Tekno Feodalizm: Kapitalizmi Ne Öldürdü) adını taşıyor. (İlk kitap ‘Talking to My Daughter About the Economy: Or, How Capitalism Works and How It Fails-Kızımla Ekonomi Hakkında Konuşurken: Kapitalizm Nasıl Çalışıyor ve Nasıl Çöktü’ idi.)

Varoufakis, ‘Teknofeodalizm’ kitabında, kitabın adından da anlaşılacağı gibi görece basit ama çok çarpıcı bir gözlemi aktarıyor.

Kitap, Varoufakis’in babasına yazdığı uzun mu uzun bir mektup aslında ve Varoufakis, aynı anda hem komünist hem de çok başarılı bir iş yöneticisi olan babasına bugünleri aktarıyor.

Kapitalizmin özünü ‘kapitalist’ adı verilen kişinin kapitalini büyütmeye çalışması oluşturur. ‘Kapital’ denen şey sadece para değildir, bütün üretim araçlarıdır aslında.

Varoufakis bugüne bakınca o eski usul, iktisat kitaplarında tanımlanan “kapitalist”i göremiyor; çünkü bugünün “kapitalist”leri esasen hiçbir şey üretmiyorlar.

Burada örnek olarak Amazon’u, Facebook’u, Twitter’ı, Google’ı veriyor Varoufakis.

Gerçekten de diyelim Amazon’a girdiğinizde bir alışveriş yapıyorsunuz; satın aldığınız ürünü Amazon üretmiyor, sadece satışına aracılık ediyor. Buraya kadar Amazon’un sanal alemde yaptığıyla bir büyük dükkanın veya bakkal dükkanının yaptığı arasında bir fark yok. Satıcılık yapıyor.

Ama Amazon orada durmuyor; sizin alışverişiniz tamamlandığında size önerilerde bulunuyor, “Bunlar da hoşunuza gidebilir” diyor. Bir bakıyorsunuz o önerilere, sahiden de satın almayı düşünebileceğiniz şeyler onlar. Amazon sizi sizden iyi tanıyor neredeyse.

Bu ikinci aşamada Amazon (veya Türkiye’de Hepsiburada, Trendyol) aslında sizi size satıyor. Ürün sizsiniz. Size ücret ödemedi bunun için Amazon ama sizin davranışlarınızdan öğrenip para kazanıyor.

Bu durum sosyal medyalarda daha açık seçik görülüyor. Facebook hiçbir şey üretmiyor ama dünyanın en büyük içerik pazarlamacısı. İçeriğin tamamını siz üretiyorsunuz. O ise sizin ücretsiz ortaya çıkardıklarınızı satarak para kazanıyor.

Instagram, YouTube, TikTok, Twitter hepsi aynı şeyi yapıyor. Biz üretiyoruz, biz yazıyoruz, çekiyoruz, fotoğraflıyoruz ama parayı onlar kazanıyor.

Varoufakis bu faaliyetlerden bu üç beş şirketin elde ettiği kazancın kapitalist bir kazanç değil feodal bir kazanç olduğunu düşünüyor; ona göre bu şirketler “kira geliri” (rant) elde ediyorlar, bu anlamda eski zaman lordlarından çok farkları yok.

Peki neyin kira gelirini elde ediyorlar? Varoufakis’e göre sahibi oldukları “bulut”un kirası bu.

Teknofeodalizm kitabını anlatmaya çalışmamın tek sebebi kitabı okumayı yeni bitirmiş olmam değil. Bir süreden beri Türk medyasında devam eden Google tartışması da bu tekno-feodalizm konusuna bağlanıyor çünkü.

Dün burada Google’ı ve çalışma yöntemini anlatmaya çalıştım. Google kendini bütün internetin “lord”u olarak görüyor, bütün internet bu Google lordluğunun toprakları.

O topraklar üzerinde milyonlarca, hatta milyarlarca bizim gibi toprak köylüsü, Türkçesiyle “maraba” yabancı dillerdeki adıyla “serf” veya “vasal” var, lord adına üretim yapan, lorda kira ödeyen, lorda hizmet eden.

Lord bazen bir marabasına az para veriyor, maraba isyan ediyor ama lordun bu isyandan haberi bile olmuyor; çünkü diyorum ya onun milyarlarca marabası var, hangi birini dinlesin, hangi birinin şikayetine çözüm üretmeye çalışsın…

Bana belki meslektaşlarım arasında kızanlar oluyor bu yazdıklarımdan ötürü, amacım onları kızdırmak veya onları aşağı görmek değil, amacım bu düzeni kabullenmemek gerektiğini söylemek. Hayatımızı Google’ın belirlemesine izin verirsek, uzaklarda bir yerde soyut bir varlık olan Google’ın kararlarından da şikayet edemeyiz. Google bize daha yüksek bir trafiği ve reklam gelirini uygun gördüğünde durumdan hiç şikayet etmemek, bunu kendi başarımız sanmak ama aynı Google trafiği kestiğinde ona kızmak, bana çok doğru gelmiyor.

İddia o ki Google’dan şikayet eden web sitelerinin trafiği 100’den 10’a düşmüş.

Bana soracak olursanız o 10’la işe başlamak, onu adım adım yükseltmeye çalışmaktan başka çare yok.

Marabalığa devam etmek ve internet lorduna musluğu biraz daha açması için yalvarmak bir çözüm değil.

ÇOK OKUNANLAR