Borderline Yaratıcılık 
16 Mart 2025

“Bunca zamandır çalışıyorum bu şirkette, yavaş da olsa yükseliyorum, evet. Ama ne yapıyorum ki ben. Mimarım ama tek yaptığım AVM’lerde açılan mağazaları dekore etmek. Onların da nasıl oldukları zaten merkezleri tarafından belirleniyor.” Böyle yakınıyordu mimar bir dostum. 

Dört beş sene New York’da finansla ilgili bir işte çalışan genç bir danışanım, iyi para kazanıyor olmasına rağmen depresyon kadar şiddetli bir bunalım yaşadıktan sonra, aslında ilişki danışmanlığı yapmayı istediğini fark edip psikoloji okumaya karar verdi. 

Ama hızla aklıma gelen bu iki örneği çoğaltabilirim ve eminim okuyan herkesin aklına benzer şeyler gelecektir. Ya çevrelerinden ya da kendilerinden. İşlerinin yalnızca bir iş olmasından yakınan ve yaratıcı bir şeyler yapmazlarsa hayatlarının anlamsızlaşacağını söyleyen insanların sayısı giderek çoğalıyor ve belli bir sosyokültürel sınıfa ait bu bireylerin neredeyse tamamı yaratıcılıktan, yaratıcı olmaktan bahsediyor. 

Genele, çoğunluğa ait olmaktan çok özel olmanın, biricik olmanın artık ne kadar önemli olduğunu sosyal medyada da görebiliriz. Sıradan olan normal bir hayat yaşayan kişilerin sosyal medya hesapları haliyle yalnızca yakın çevreleri tarafından takip ediliyor. Oysa birçok sosyal medya fenomeni var ve sıradanın dışına çıkarak, insanların ilgisini çekecek, garip de olsa sıra dışı bir şeyler yaparak ve bunu da tekrar tekrar yaparak on binlerce, yüz binlerce takipçiye sahip oluyorlar. Bu yalnızca görünür olmalarını sağlamıyor, bazılarının bu tanınırlıkları üzerinden para kazanmaları da mümkün oluyor. 

Kendi dünyalarında tam anlamıyla sıradan olup sosyal medyada sıra dışıymış gibi davranan bu  B o r d e r l i n e  ö z n e ,  gerçekte olduğuyla görünüşte olduğu arasındaki derin uçurumla nasıl başa çıkabileceğini bilemiyor da. Ama kendisinden bekleneni yapmaz, gerçekte nasılsa öyle yaşarsa varoluşunun anlamını yitireceğinden korktuğu ve  y a r a t ı c ı l ı ğ ı n ı n  da haliyle sınırları olduğu için zamanla saçmalığın içine çekiliyor ve unutulup gidiyor. Borderline bireylerden oluşan Borderline toplum  y a r a t ı c ı  ve aslında  s ı r a d a n  olan bir başkasını çoktan bulmuş oluyor. 

Diyebiliriz ki, Andy Warhol’un kehaneti bir başka şekilde hayatımızın temel bir gerçeği oldu. 

Elbette bu tespit, herkesin illaki garip şeylerin peşinde koştuğu ve yaratıcılık diye sıradan olmayan herhangi bir eylemi, yaratıcılıkla hiçbir ilgisi olmasa da insanlara  y u t t u r m a y a  çalıştığı anlamına gelmiyor. Ayrıca yaratıcılıktan anlaşılan yalnızca estetik ya da sanatla ilgili bir şey de olmak zorunda değil elbette. Bir yenilik, yeni bir iş yapma yöntemi, yeni bir iletişim biçimi, yeni bir yöneticilik tarzı da yaratıcılık olarak adlandırılmaya başlandı epey bir zamandır. Epey bir zamandır dediğimiz, özellikle 21. yüzyılda.  

Reckwitz, hibrid özneyi anlattığı aynı adlı kitabından sonra yaratıcı olma zorunluluğunun egemen olduğu bu toplumu, bu zamanı anlattığı başka bir kitap kaleme aldı. Bu kitabın adı da  Y a r a t ı c ı l ı ğ ı n  İ c a d ı .  Reckwitz burada yaratıcı olma zorunluluğunun geçmodern bireye nasıl dayatıldığını toplumsal arka planıyla birlikte ayrıntılı olarak ele alıyor. 

Reckwitz diyor ki: “Günümüz kültüründe anlaşılabilir olanın dışına çıkan bir arzu varsa ve o nedir diye sorsanız, vereceğimiz yanıt yaratıcı olmamak ya da yaratıcılık içermeyen bir uğraş içinde olmaktır diyebilirim.” Gelişmiş ülkelerin orta sınıfı için yaptığı bu tespit bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin büyük şehirlerinde, metropollerinde yaşayan beyaz yakalı kesim için de geçerli. 

Karl Marx’ın kapitalizm eleştirisinden yola çıkarak bir  y a b a n c ı l a ş m a  etkisinden bahsedebiliriz elbette ama burada yaşanan yalnızca bu değil. Çünkü Marx bu kavramı üretici, çalışan işçi sınıfı için kullanmıştı esas olarak. Oysa Reckwitz endüstri toplumlarında, kazandığı para üzerinden tanımlanan orta sınıftan farklı, günümüzün entelektüel, eğitimli, bir kısmı akademik mesleklere sahip yeni bir orta sınıftan ve onların sorunlarından bahsediyor. 

Bir şey yaratmak, bu yarattığımızı insanlarla paylaşmak ve bu etkileşim için onay ve takdir toplamak elbette yabancılaşmanın önüne geçecek heyecan verici ve etkili bir yol. Ama bu tür bir yaratıcılık herkese nasip olmuyor. Üstelik sanıldığı gibi sadece doğuştan gelen bir yetenekle ilgili de değil sözü edilen bu yaratıcılık. Çok ciddi bir mesai gerektiren, çalışkan olmanın daha ötesinde bir emek, merak ve tutku gerektiriyor. 

Ayrıca neden yaratıcı olmak zorunda olsun ki bir insan? Eğer bu yönde gerçek bir arzusu yoksa. İnsanların  ö z e l  herhangi bir şey yapmadan, huzur içinde yaşayıp vakti geldiğinde bu acılarla dolu hayattan çekip gitme hakkına ne oldu? İnsan hiçbir şey yapmadan öylece durmak da isteyebilir. Ama öylece durmak ciddi bir suçluluk duygusu yaratıyor artık birçok insanda. Sanki zamanını, dolayısıyla hayatını boşa geçiriyormuş duygusu altında eziliyor Borderline özne. 

Bu boşa geçen zaman, yaratıcılık içermeyen işlerle geçirilen yıllar beyaz yakalı yeni orta sınıfı anlamsızlık batağının daha da derinlerine çekiyor. Hiç kimse işyerinde, açık ofisteki masasında, bilgisayar ekranındaki excell dosyasında ışıl ışıl parlayan rakamlarda bir anlam bulamıyor. 

Yaratıcı olmak günümüz yeni orta sınıfının kendi kendine dayattığı bir şey de değil aslında. Onlardan beklenen bu. Yalnızca onlardan değil, kurumlardan da bu bekleniyor. Bunu kimin beklediğini de kimse net olarak bilmiyor oysa. Sanki görünmeyen yüce bir güç bunu kutsal kitabın ilk cümlesi olarak seküler inançlılara dayattı: “Önce  y a r a t ı c ı  ol!” Sonrasına bakarız. 

Yaratıcı olmayı istememek ciddi bir sorun ve mutlaka giderilmesi gereken bir zayıflık. Elbette sabırlı bir çalışmayla aşılacak bir şey. Bunun için kendine yardım kitaplarından tutun da yaşam ve iş koçlarına kadar bir sürü olanak var çok şükür ki. Üstelik yaratıcılık tuzağından kendileri de kurtulamayan sayısız psikiyatr ve psikoterapist, hastalarını iyileştirmeye çalışırken düştükleri bu tuzak nedeniyle onları daha da hasta etme tehlikesiyle karşı karşıya. 

Reckwitz, “Bir zamanlar,” diyor, “ahlâklı ve bağımsız olmayı istememek nasıl kabul edilemez bir durumsa, bugün de yaratıcı olmayı istememek bir o kadar saçmadır.” 

Aynanın karşısına geçip, “Bugün kendin için ne yaptın?” sorusu artık  o u t ,  “Bugün evren için ne yaptın?” sorusu  i n .  Kendini ancak bu yolla  b i r i c i k  hissedebilir Borderline özne. 

Amerikalı sosyolog Richard Florida, savaş sonrası Batı toplumlarında – beş on yıl gecikmeyle bizimki gibi gelişmekte olan toplumlarda da – günümüzde daha da geçerli olmak üzere gerçekleşen büyük dönüşümün teknolojik değil, sanıldığının aksine kültürel olduğunu iddia ediyor. Elbette bu kültürel dönüşümün itici gücü teknolojik değişim – dikkat ilerleme değil, değişim.  C r e a t i v e  e t h o s  olarak adlandırıyor Florida 70’li yılların sonlarından itibaren yaşamakta olduğumuz bu dönüşümün itici gücünü. Bu dönüşümün merkezinde de  c r e a t i v e  c l a s s  bulunuyor Florida’ya göre. Bu yaratıcı sınıfı, kültürel olarak belirleyici olabilen meslek gruplarında çalışanlar oluşturuyor. Bu meslek gruplarının karakteristik özelliği fikir ve sembol üretiyor olmaları. Reklamcılıktan yazılımcılığa, tasarımcılıktan danışmanlığa kadar uzanan geniş bir yelpazede yer alıyor yeni yaratıcı orta sınıfı oluşturan bu kişiler. 

Florida’ya göre sözü edilen bu yaratıcılık kişiye özel ve onun benlik gelişimine katkıda bulunan, bulunacak bir yaratıcılıktan daha çok, iş ve meslek dünyasının taleplerini daha hızlı karşılaması gereken yenilikler, yeni stratejiler sadece. 

Daha dün bir hastam, kendisine verilen sıradan gündelik işler dışında hiçbir şey yapmadığını, oysa kariyerinde ilerlemek için yaratıcı bir şeyler yapmak zorunda olduğunu söyledi. Bunu beceremediğini düşündüğü için de kendisini mutsuz, kaygılı, işe yaramaz hissediyor. Bu durumdan kurtulmanın yolunun da terapi olduğunu düşünüyor. Oysa bir çalışandan beklenen temelde kendisine verilen işi hakkıyla ve zamanında yapması olmalı değil mi? 

Reckwitz, içinde bulunduğumuz, benim  B o r d e r l i n e  Ç a ğ  olarak adlandırmayı önerdiğim geçmodern zamanlarda, yaratıcılığın birbiriyle çelişen iki komponentinden bahsediyor. Bu çelişik durum, psikoterapiden biliyoruz ki, Borderline yapının temel özelliğidir: Bir  a r z u  olarak yaratıcılık ve bir  b u y r u k  olarak yaratıcılık. Kant’ın tanımladığı, evrensel ahlâk yasasının  k o ş u l s u z  b u y r u ğ u  yerini yaratıcılığın koşulsuz buyruğuna bırakmıştır sanki. 

Borderline özne görülmek için, değersizlik duygusuyla başa çıkmak için yaratıcı olmak arzusundadır ama öte yandan en büyük düşmanı  o t o r i t e  yaratıcı olmayı ona bir buyrukla dayatmaktadır. 

Yukarıda belirttiğimiz gibi söz konusu yaratıcılık estetik, sanatsal bir yaratıcılık değildir. Reckwitz, bu yaratıcılığı, “değişik olanın, benzersiz olanın teknik bir üretimi” ve “yeni aracılığıyla süreklilik gösteren duyusal ve afektif bir heyecan ortaya çıkarma” olarak tanımlar. 

İcat edilen bu yaratıcılığın temel özelliklerinin ve kabullerinin ne olduğunu bir sonraki yazıda ele almaya başlayalım.

ÇOK OKUNANLAR