Önümüzdeki Altı Ayda Paranızı Nasıl Yönetmelisiniz?
01 Nisan 2025

Başlığı görünce kimileri yüzünü ekşitip “Nereye baksak kriz var: jeopolitik gerilimler, siyasi belirsizlik, ekonomik dalgalanmalar, enerji ve güvenlik riskleri… Dahasi, hem bireysel düzeyde hem de devletin hazinesi bakımından çok ciddi para sikintisi var. Bırakın yatırımi, kısıtlı gelir ve artan harcamalar makası sürekli genişliyor, insanların iki yakası bir araya gelmiyor uzun zamandır” diyebilir, bu soruya burun kıvırabilirler. Hatta paranin kaynağı, vergilenip vergilenmedigi de sorulabilir.

Haksız da sayılmazlar.

Ancak, yine de olan ya da olmayan paranın nasıl yönetileceği, degerinin korunacagi, katma değer yaratılacağı sorusu hala beyinlerinizi meşgul ediyor. Paranın mevcut olduğu varsayılarak önümüzdeki altı ay için bir değerlendirme kaleme almak istedim.

Zamanlama ve krizler

Bugünün yatırım ortamı hiç olmadığı kadar karmaşık ve riskli.

Borsa, gayrimenkul, değerli metaller veya sabit getirili varlıklara yönelmek isteyenler için tek sorun hangi yatırım aracının daha kazançlı olduğu değil, aynı zamanda zamanlamanın da hayati önem taşıması.

Yatırımcılar, hangi göstergelere güvenebileceklerini, geleceğin ne getireceğini öngörmekte her zamankinden daha fazla zorlanıyor.

Eskiden olduğu gibi beş-on yıllık uzun vadeli planlar yapmak artık lüks sayılıyor; çünkü belirsizlik seviyesi o kadar yüksek ki karar alma süreçleri üç ila altı ay gibi kısa zaman dilimlerine sıkışmış durumda.

Bu kadar kısa vadeli düşünmek, yatırımcılar için hem fırsatlar hem de tuzaklar barındırıyor. Net sinyaller bekleyenler, bazen fırsatları kaçırırken, acele edenler de büyük kayıplar yaşayabiliyor. Ama bir gerçek var ki, oyunu kurallarına göre oynayanlar ve değişen dinamikleri iyi okuyanlar her zaman kazançlı çıkıyor.

Risk ve Fırsat Manzarası

Önümüzdeki dönem, risklerle dolu ama fırsatlar da var bol miktarda. Kimi kaybederken kimi beklemedik boyutlarda kazaniyor.

Küresel sağlık krizlerinden, jeopolitik gerginliklerden, ticaret savaşları, enflasyonist baskılar, döviz dalgalanmaları ve istikrarsız iç politikalara kadar hemen her alanda yatırım manzarası her gün yeniden şekilleniyor, bizi yeni seçim ve kararlara zorluyor.

Yatırım kararlarını alırken artık sadece ekonomik göstergelere değil, yerel ve küresel dinamikleri derinlemesine anlamaya, öngörüye dayanmak zorundayız

Bugün bizlere cazip görünen, yarın kaldırması zor bir yük haline gelebiliyor. Hatta nispeten istikrarlı yapılarıyla bilinen gelişmiş OECD ekonomileri bile hızlar değişmekte olan bu koşullara uyum sağlamakta zorlanıyor. Asya ve Latin Amerika’daki dinamik ekonomiler bu sarsıntıları derinden hissediyor, sarkaç her iki uca sallanıyor bir günden diğerine.

Oyunun kuralları gerçek zamanlı olarak yeniden yazılıyor.

“Bıyıklı Sermaye” Fenomeni

Çin’de yıllar boyunca gözlemlediğim ilginç bir fenomen, bugün neredeyse aynı şekilde Türkiye’de de yaşanıyor. Çin’de, ekonomik politikalara duyulan güvensizlik, yapay olarak düşük faiz oranları ve sıkı sermaye kontrolleri nedeniyle yerel sermaye gizlice ülkeyi terk ediyordu.

Ancak bu sermaye, ironik bir şekilde “yabancı yatırım” olarak ülkeye geri dönüyor ve vergi indirimleri, düzenleyici ayrıcalıklar ve özel teşviklerden faydalanıyordu. Türkiye’de benzer bir olguya “bıyıklı yabancı sermaye” diyoruz; hatırlayanlar bilir, yerli sermaye önce İsviçre veya Hollanda gibi ülkelere çıkarılıp, ardından “yabancı” kılıfı altında Türkiye’ye geri getirilirdi, sermayeye daha fazla koruma, daha yüksek kâr ve bazen de itibar temizliği sağlamak için.

Bugün, bu döngü yeniden Türkiye’nin gündeminde.

Siyasi ve ekonomik belirsizlik nedeniyle yerli yatırımcılar güvenli limanlar arayışında. Ancak bu sefer adresler İsviçre veya Hollanda değil; Körfez ülkeleri, Kuzey Kıbrıs ve Londra. Saklı sermaye, yeni isimler ve belgelerle Türkiye’ye geri dönerek yine ayrıcalıklı muamele görüyor.

Türkiye’de birçok kişi bu durumdan hoşnut değil; bu para hareketlerinin vergiden muaf olmasına, dışarıya ya da dışarıdan içeriye (cogu para aklama amaçlı) servet transferlerine, dışa bağımlılığa ve ekonomik verimsizliğe yol açarak dış borcu artırdığını vurguluyor.

Mali şeffaflığın artırılması, servet beyanı zorunluluğu ve hesap verebilirliğin sağlanması gerektiğini savunuyorlar.

Ayrıca, finans piyasaları ile reel ekonomi, kalkınma ve üretken yatırımlar arasındaki bağlantının güçlendirilmesi gerektiğine dikkat çekiyorlar.

Öte yandan, Türkiye’nin kamu ve özel sektör dış borç toplamının yaklaşık 650 milyar dolar olduğu, buna karşılık yastık altındaki altın ve döviz birikiminin sırasıyla 310 milyar dolar ve 300 milyar dolar olduğu da tahmin ediliyor.

Eğer ekonomik yönetime duyulan güven yeniden tesis edilirse, bu varlıklar gün yüzüne çıkabilir ve ülke ekonomisine kazandırılarak finansal baskılar hafifletilebilir.

Kısa Vadeli Çeviklik, Uzun Vadeli Vizyon

Yatırımcıların böyle bir ortamda uyanık olması, uykusuz geceler geçirmesi şaşırtıcı değil. Geçen yıl—hatta geçen ay işe yarayan strateji, yarın geçerli olmayabiliyor. Piyasalar artık öngörülebilir eğilimler ya da klasik döngülerle yönetilmiyor. Şimdi, aşırı tepki veren, hızlı değişen bir ortamda hareket ediyoruz.

Peki, böyle bir volatılite karşısında akıllı yatırımcılar ne yapmalı? Şayet soruyu bana yöneltiyorsanız, kendi birikim, deneyimim ve paramı nasıl değerlendirdiğim ışığında önümüzdeki altı ay için dikkate almanız gereken birkaç yol gösterici ilkeyi sıralayabilirim:

1. Dengeli Bir Portföy Koruyun. Çeşitlendirme sadece bir klişe değil—bir gereklilik. Aşırı belirsizlik dönemlerinde, riski farklı varlık sınıflarına yaymak çok önemli. Kaynaklarınızı Türk lirası, yabancı para birimleri, hisse senetleri, gayrimenkul ve emtialara dağıtın. Unutmayın ki ideal dağılım, kişisel risk iştahınıza ve piyasa koşullarına bağlı olarak değişebilir. Tüm yumurtalarınızı tek bir sepete koymayın, ne kadar cazip olursa olsun.

2. Aniden Değişen Politikalara Hazırlıklı Olun. Türkiye’de beklenmedik ekonomik kararlar ya da aniden yapılacak seçimler olağan bir durum. Alıştık artık. Ani vergi artışları, sübvansiyonlar, ithalat-ihracat düzenlemeleri veya döviz müdahaleleri gibi değişiklikleri izleyin. Bu değişiklikler, en dikkatlice hazırlanmış yatırım planlarınızı hiç acımadan altüst edebilir. Politika tartışmalarını, parlamento çalışmalarını ve merkez bankası sinyallerini dikkatle takip etmek günlük işleriniz arasında yerini almalıdır, şayet hatırı sayılır bir para yatırıyorsanız farklı araçlara, piyasalara. Gerektiğinde hızlı ve kararlı bir şekilde hareket edin.

3. Riskinizi Minimize Edin. Kaldıraç kullanımınızı sınırlayın. Belirsiz zamanlarda, aşırı risk almak küçük dalgalanmaları büyük kayıplara dönüştürebilir. Nakit akışınızı güvence altına alın, bir acil durum fonu oluşturun ve likit olmayan yatırımlara fazla taahhüt etmeyin. Yüksek getiriler cazip olsa da, sermayenizi korumak birincil önceliğiniz olmalıdır. Güvenlik, spekülasyondan önce gelmelidir.

4. Stratejiyle Birlikte Sezgiyi Kucaklayın. Böylesi zamanlarda, sadece mantık yeterli olmayabilir. Deneyimle ve maruz kalmayla şekillenen sezgiler güçlü bir müttefik olabilir. Veriler ve analizler her zaman kritik olsa da, bazen sezgilerinize güvenmeniz gerekebilir. Bir piyasa aşırı işindiysa ya da belirli bir sektör aniden düşüş göstermeye başlıyorsa, deneyimleriniz ve sezgileriniz sizi daha güvenli sulara yönlendirebilir. Bazen, belirsiz bir görünümde acele etmek yerine bir adım geri durup netlik beklemek daha iyidir.

5. Ana Makro Göstergelere Odaklanın. Piyasalardaki küçük dalgalanmalar geçici olabilir, ancak daha geniş makroekonomik göstergeler hâlâ kritik öneme sahip. Enflasyon oranları, faiz oranları, GSYİH büyümesi, işsizlik rakamları ve ticaret dengelerini dikkatle izleyin. Bu göstergeler, hem yerel hem de küresel ekonominin sağlığı hakkında uzun vadeli bir öngörü sunar.

Örneğin, enflasyon, varlıklarınızın alım gücünü zamanla eritebilirken, faiz oranı değişiklikleri, tahvil getirilerini ve hisse senedi piyasası performansını etkileyecektir. Bu göstergeleri anlamak, portföyünüzü daha etkili bir şekilde konumlandırmanızı sağlar ve hareketleri önceden tahmin etmenize yardımcı olur.

6. Gayrimenkul: Enflasyona Karşı Bir Koruma. Gayrimenkul, belirsizlik zamanlarında en güvenilir varlık sınıflarından biri olmaya devam etmektedir. Gayrimenkul fiyatları dalgalanabilir, ancak uzun vadede, özellikle nüfusu artan ya da altyapı gelişmeleri yaşanan bölgelerde değer kazanma eğilimindedir. Türkiye’de, İstanbul, Ankara ve İzmir gibi önemli metropol alanlarında ve sahil boyunca hızla gelişen şehirlerde gayrimenkul yatırımları özellikle doğru olabilir.

Ayrıca, kira geliri, piyasa koşulları oynak olsa da istikrarlı bir nakit akışı sağlayabilir. Enflasyon arttıkça, gayrimenkul yatırımlarınızın değeri de artmaya eğilimlidir, bu da enflasyona karşı doğal bir korunma sağlar. Ancak gayrimenkul yatırımlarının da bakım, kiracı sorunları ve piyasa volatılitesi gibi kendine has riskleri vardır, bu yüzden bu varlık sınıfına dikkatli bir şekilde yaklaşmalısınız.

7. Emtialar Güvenli Liman Olarak. Kriz zamanlarında, altın, gümüş ve petrol gibi emtialar genellikle iyi performans gösterir. Bu varlıklar, enflasyon arttığında, para birimleri zayıfladığında veya borsa çakıldığında güvenli limanlar olarak işlev görebilirler. Özellikle altın, finansal belirsizlik dönemlerinde değer saklama işlevini uzun bir süredir başarıyla yerine getirmektedir.

Ancak, emtialara dayalı tek başına bir strateji uygulamak yeterli değildir. Emtialar, küresel arz ve talep dengesine bağlı olarak döngüseldir ve fiyatlar dalgalanabilir. Emtialara yatırım yapıyorsanız, çeşitlendirilmiş bir yaklaşım benimseyin ve piyasa ruh halindeki ani değişimlere hazırlıklı olun.

8. Jeopolitik Risklerin Yatırımlarınıza Etkisi. Jeopolitik risk, yatırımlar üzerinde kritik bir faktördür. Küreselleşen dünyada, bir ülkedeki siyasi kararlar, küresel piyasalar üzerinde dalgalanmalar yaratabilir. Büyük güçler arasındaki gerilimler—örneğin ABD-Çin ticaret savaşı, Orta Doğu krizi ya da Avrupa’daki çatışmalar—beklenmedik piyasa değişimlerine yol açabilir. Jeopolitik manzarayı izlemek her zamankinden daha önemli hale gelmiştir, özellikle küresel portföyü olan yatırımcılar için.

Yatırımcılar, siyasi ve diplomatik krizlere hazırlıklı olmalıdırlar. Jeopolitik istikrarsızlık, döviz piyasaları, değerli metaller ve enerji fiyatlarında volatıliteye yol açabilir. Jeopolitik olarak istikrarlı bölgelerde, örneğin İsviçre veya İskandinav ülkeleri gibi yerlerde yatırım yapmak, bu risklerin bir kısmını azaltmanın bir yolu olabilir.

9. Enflasyona Karşı Korumayı Sağlamak. Enflasyon, uzun vadeli servet korumanın en büyük tehditlerinden biridir. Kısa vadede, nakit varlıklarınızın değerini aşındırabilir ve alım gücünü azaltabilir. Bu nedenle, yatırımcılar enflasyon dönemlerinde iyi performans gösterme eğiliminde olan varlıklara odaklanabilirler. Bunlar arasında hisse senetleri, gayrimenkul, değerli metaller ve enflasyona karşı korunmalı tahviller (örneğin ABD’deki Hazine Enflasyona Karşı Korunmalı Menkul Kıymetler veya TİPS) bulunmaktadır.

Türkiye’de, enflasyonun sürekli bir sorun olduğu göz önüne alındığında, varlıklarınızı enflasyona karşı dayanıklı biçimlerde tutmak, uzun vadeli servet korumanız üzerinde önemli bir etki yaratabilir. Yabancı para birimlerine, özellikle de ABD doları ya da euro, İsviçre Frangı, Norveç kronu, Japon yeni, hatta Çin Renminbi’sine çeşitlendirmek, Türk lirasının değer kaybına karşı ek bir tampon sağlayabilir.

10. Esnek Olun: Likiditenin Önemi. Nakit kraldır, özellikle belirsiz zamanlarda. Likiditeye erişiminiz olduğunda—ister nakit rezervleriyle ister kolayca dönüştürülebilir varlıklarla—piyasadaki fırsatlara hızlı bir şekilde yanıt verme esnekliğine sahip olursunuz. Eğer uzun vadeli yatırımlara veya likit olmayan varlıklara sıkışmışsanız, fırsatlar ortaya çıktığında onları değerlendiremezsiniz veya kriz durumunda zararına satmak zorunda kalabilirsiniz.

Likidite, uygun piyasa hareketlerinden faydalanmanıza olanak tanır, ancak sizi dezavantajlı bir fiyattan varlık satmaktan kurtarır. Portföyünüzün bir kısmını nakit veya kolayca alınıp satılabilen varlıklarda tutmak sizin için önemli bir avantaj olabilir. Belirsizlik dönemlerinde, gerektiğinde likidite sağlama gücünüz, stratejik hamleler yapabilmenize olanak tanır. Özellikle kriz anlarında, piyasa derinliği ve likidite sorunu yaşamamak, panik satışlarıyla zarar etmeden fırsatları değerlendirmek için kritik bir faktördür.

11. Sosyal Sorumluluk ve Etik Yatırım. Sosyal sorumluluk, yatırım dünyasında giderek daha önemli bir konum alıyor. Etik yatırım ve sürdürülebilirlik, sadece çevreye duyarlı değil, aynı zamanda uzun vadeli ekonomik fayda sağlayan stratejiler olarak öne çıkıyor.

Gelişen piyasalarda, özellikle enerji verimliliği, yenilenebilir enerji ve yeşil finansman gibi alanlarda yapılan yatırımlar, küresel sürdürülebilirlik hedeflerine katkı sağlarken, piyasada artan farkındalık ve regülasyonlar sayesinde getirileri de artırabiliyor. Bu nedenle, etik yatırımlar yapmak sadece toplum için değil, finansal getiriler açısından da önemli bir fırsat olabilir.

12. Dijital ve Kripto Yatırımlar: Yeni Nesil Riskler ve Fırsatlar. Kripto para birimleri, blockçhain teknolojisi ve dijital varlıklar, hızla büyüyen ve değişen bir alandır. Yüksek volatıliteye sahip olmaları, bu varlıkların potansiyel büyük getiriler sağlasa da aynı oranda yüksek risk taşımasına yol açmaktadır.

Dijital varlıklar, hızla büyüyen bir pazar olsa da, bilinçli ve dikkatli yatırımcılar için çok önemli bir yatırım aracı olabilir. Ancak, bu piyasalarda hızla değişen kurallar ve devlet düzenlemelerinin varlığı, bu alandaki risklerin de artırdığını unutmamalısınız. Kripto paralara yatırım yapmadan önce, bu alandaki regülasyonları ve güvenlik önlemlerini dikkatle incelemeniz gerekecek.

13. Teknoloji Yatırımları: Geleceğe Hazırlıklı Olun. Dijital dönüşüm, özellikle pandemi sonrasında hızlanmış bir olgu. İleriye dönük yatırımlar için teknoloji sektörü hala büyük fırsatlar sunuyor. Yapay zeka, büyük veri, nesnelerin ınternet, 5G ve bulut bilişim gibi alanlar, büyüme potansiyeli taşıyan sektörler arasında. Bu alanlara yapılacak yatırımlar, yalnızca yeni iş fırsatları yaratmakla kalmaz, aynı zamanda dijitalleşen dünyada kalıcı değer yaratmak için stratejik bir hamle olabilir.

Yatırımcılar, teknoloji sektöründe fırsatlar yaratırken, bu alanlardaki riskleri de hesaba katmalıdır. Teknolojik yeniliklerin getirdiği hızlı değişim, rekabeti artırabilir ve kısa vadede zorluklar yaratabilir. Bununla birlikte, uzun vadede dijitalleşmeye yatırım yapmak, geleceğe yönelik büyüme potansiyelini elde etmek için mantıklı bir strateji olabilir.

Sonuç: Kimsenin önerilerine kendinizi teslim etmeyin

Önümüzdeki altı ay, belki de son yılların en belirsiz ama aynı zamanda eşsiz fırsatlarla dolu dönemi olacak.

Küresel ve yerel dinamikler, her gün yeni bir denklem kuruyor. Bu denklemde sadece “neye yatırım yapmalı?” sorusu değil, “nasıl, ne zaman, kim ile ve ne kadarlık riskle?” soruları da önemli.

Türkiye’de önümüzdeki aylarda olası bir erken seçim kararıyla siyasi atmosfer bütünüyle değişebilir. Ani vergi değişiklikleri veya ekonomik kararlarla karşılaşma ihtimali de oldukça yüksek. O yüzden yalnızca ekonomik göstergelere dayanarak değil, aynı zamanda küresel  ve yerel belirsizlikleri de dikkate alın.

En önemlisi, siz siz olun sakin ben dahil kimsenin önerilerine tamamen güvenip kendinizi teslim etmeyin. Para, sizin (ve onu şayet büyük emekle kazandıysanız, kaybetme tahammülünüz yoksa) direksiyona mutlaka kendiniz geçin. Hiçbir danışmana, yorumcuya ya da etkileyiciye körü körüne güvenmeyin. Tavsiyelerin, sizin hedeflerinizle örtüştüğünden emin olun.

Altı ay sonra sizin öngörüleriniz, benim tavsiyelerim ne ölçüde isabetli çıkmış, gözden geçirelim. Dilerim ki, ülke ekonomisi rayına oturmuş, rasyonel kararlar alınmaya başlamış, paranız sürdürülebilir temelde temiz para kazanmış, dahası sizin yüzünüz gülüyor olur

ÇOK OKUNANLAR