Çin Tayvan’ı İşgal Eder mi?
05 Nisan 2025

Bu hafta Londra’da katıldığım bir akşam yemeğinde, yakın bir Japon dostum bana gayet rahat bir edayla şöyle sordu: “Sence Çin Tayvan’ı işgal eder mi?”

İlk bakışta bu soru biraz yersiz ve zamansız gibi geldi. Zira dünya ve biz şu anda çok daha acil krizlerle meşgulüz: Küresel piyasaları altüst eden yüksek ticaret tarifeleri, İsrail’in Gazze ve Suriye’ye yönelik durmak bilmeyen saldırıları, İran’da bu yıl somundan önce rejim değişikliği olasılığı, ABD-AB eksenindeki kopuş, Türkiye’yi sarsan “İmamoğlu krizi”, olası seçim, Kürt meselesinde olası bir çözüm süreci ve Ukrayna savaşı sonrası Avrupa’nın yeniden şekillenen güvenlik mimarisi…

Dünya gündemi bu kadar doluyken, Tayvan konusu kulağa alakasız gibi gelebilir. Ama Washington, Brüksel, Tokyo ve Canberra’daki güç koridorlarında bu soru halen ciddiyetle ve aciliyetle tartışılıyor.

Her ne kadar kamuoyunda yeterince konuşulmasa da, Çin’in Tayvan’a yönelik olası bir askeri müdahalesi, küresel düzeni yeniden şekillendirebilecek en kritik senaryolardan biri olarak masada duruyor.

Bu nedenle, bu soruya kayıtsız kalmak değil; soğukkanlı, ikna edici bir yanıt vermek gerekiyor.
Yakın geçmişte Rusya’nın Gürcistan’ın Abhazya ve Güney Osetya bölgelerini işgali, Kırım’ı ilhakı ve

Ukrayna’nın doğusunu işgali gibi örnekler düşünüldüğünde, bu tür sorular daha da anlam kazanıyor.

Hatta ABD Başkanı Donald Trump’ın Grönland, Kanada ya da Panama’nın Amerika’ya katılabileceğine dair açıklamaları, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Gazze, Doğu Kudüs, Lübnan, Suriye, Mısır ve hatta İran’a yönelik yayılmacı politikaları, egemenlik ve sınır normlarının uluslararası alanda nasıl aşındığını açıkça gösteriyor.

Bu durum, başka ülkelerin—Çin dahil—benzer adımları atabileceği ihtimalini güçlendiriyor.

Ancak benim cevabım hala net: Hayır, Çin’in yakın zamanda Tayvan’ı işgal edeceğine inanmıyorum.
1989’dan bu yana Çin’le diplomat, OECD ve IEA yöneticisi ve iş insanı olarak yakın çalışmış biri olarak, Pekin’i ve liderliğin düşünce yapısını iyi anladığımı düşünüyorum. Mandarin dilinde yetkinliğim ve Çin üzerine yayımlanmış kitap ve makalelerimle, bu konuda bilgiye dayalı bir değerlendirme yapma şansına sahip olabilirim.

Benim bakış açıma göre, Tayvan’a yönelik bir askeri müdahale hem tehlikeli hem de Çin’in küresel itibarı, uzun vadeli stratejik hedefleri ve ekonomik çıkarları açısından geri dönüşü olmayan sonuçlar doğurur. Çin yönetimi böyle bir kararı kolay kolay almaz. Hele ki bu tür bir müdahale, Çin’in en önemli ekonomik ortağı olan ABD ve diğer önemli aktörlerle doğrudan çatışma riskini doğuruyorsa…

Tarihsel Arka Plan ve Güncel Gelişmeler

Tayvan ile anakara Çin arasındaki siyasi ayrılık, 1949’da Çin İç Savaşı sonrası milliyetçi Kuomintang hükümetinin Tayvan’a çekilmesiyle başladı. O günden bu yana iki taraf arasında resmi bir bağ kurulmadı. Ancak gayriresmî temaslar ve ticari ilişkiler zamanla gelişti.

Yıllar önce, Xiamen’deki Piano Adası’nın tepesinden Tayvan’ı çıplak gözle görebiliyordum. O kadar yakın. Tayvan tarafında görülen bir pankartta “Tek Ülke, İki Sistem” sloganı yer alıyordu.

Çin, bu ayrılığı geçici olarak görüyor ve nihai hedefi “yeniden birleşme.” Ancak Tayvan’da, özellikle genç nesiller arasında bu hedefe destek giderek azalıyor; tam tersine bağımsızlık arzusu artıyor.

Tayvan, demokrasiyle yönetilen kimliğini Çin’in otoriter yapısından ayıran bir değer olarak görüyor. Bu ayrışma, Pekin için bir “kırmızı çizgi”ye dönüşmüş durumda.

“Yeniden birleşme” meselesi, Xi Jinping’in kişisel vizyonunun da bir parçası. Xi defalarca 2049’a kadar “ulusal birliğin” sağlanacağını dile getirdi—bu tarih, Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun yüzüncü yılı. Bu hedef, Çin’in küresel güç olarak yükseliş stratejisinin temel taşlarından biri.

Bu nedenle, Tayvan’a yönelik olası bir askeri harekât, her ne kadar şimdilik düşük olasılıklı görünse de, uzun vadede göz ardı edilemez.

Çin’in Tayvan’a Yönelik Stratejik Yaklaşımı

Çin’in Tayvan’a karşı uyguladığı strateji, doğrudan bir askeri müdahaleden ziyade; ekonomik baskı, diplomatik yalnızlaştırma ve hibrit yöntemlere dayanıyor. Amaç, Tayvan’ı yavaş yavaş Çin’in siyasi ve ekonomik yörüngesine çekmek.

Tayvan’ın genç nesilleri bu fikre karşı çıksa da, Pekin uzun vadede Tayvan’ın Çin’e daha fazla bağımlı hale gelmesini sağlayarak yeniden birleşmeyi “kabullenilebilir” hale getirmeye çalışıyor.

Askeri bir müdahale ise oldukça riskli. Tayvan, 23 milyonluk nüfusu ve güçlü savunma altyapısıyla kolay lokma değil. Tayvan Boğazı’nın 90 deniz milini aşan mesafesi ve zorlu deniz koşulları, amfibi çıkarmayı son derece zorlaştırıyor.

Bazı askeri uzmanlar Tayvan’ın 72 saat içinde işgal edilebileceğini iddia etse de, bu görüş Tayvan halkının göstereceği direnci hafife alıyor. Çin böyle bir müdahalede Tayvan ordusunun yanı sıra halktan da sert bir direnişle karşılaşacaktır.

Bu yüzden Pekin, daha çok siber saldırılar, deniz ablukası ve hava sahası ihlalleri gibi hibrit yöntemlerle baskıyı artırmayı tercih ediyor.

ABD ve Bölgesel Müttefiklerin Desteği

Tayvan Devlet Başkanı Lai Ching-te, kısa süre önce Çin’in casusluk ve siyasi altını oyma faaliyetlerine karşı sert uyarılarda bulundu. Bunun üzerine Çin, Tayvan çevresindeki askeri varlığını artırdı ve Lai’yi “ateşle oynuyor” diye niteledi.

ABD, Tayvan’ı resmi olarak tanımıyor ama Tayvan İlişkileri Yasası çerçevesinde güçlü bir savunma taahhüdüne sahip. Washington, Tayvan’a silah satıyor ve donanmasını bölgede konuşlandırıyor. Bu da Tayvan’a yönelik herhangi bir saldırının karşılık göreceği mesajını veriyor. Japonya, Güney Kore ve Avustralya da bu çizgide, ABD ile paralel bir Tayvan politikası yürütüyor.

Çin bu dengeyi iyi biliyor ve Tayvan’a saldırının sadece bu adayla değil, Batı bloğuyla topyekûn bir savaş anlamına geleceğini hesaplıyor.

Dahası, Tayvan dünyanın en büyük çip üreticisi TSMC’ye ev sahipliği yapıyor. Küresel teknoloji zincirleri açısından hayati önem taşıyan bu tesislerin zarar görmesi, dünya ekonomisini sarsabilir. Ayrıca Malakka Boğazı’nın kapanması durumunda Çin’in ticaret yolları da ciddi şekilde zarar görebilir.

Peki Şimdi Ne Olacak?

ABD’nin Hint-Pasifik bölgesindeki komutanı, Çin’in 2027 yılına kadar Tayvan’a saldırı kapasitesini geliştirmeye çalıştığını belirtti. Bazı gözlemciler ise 2049’u, Xi Jinping’in Tayvan’ı Çin’e katma hedefi açısından kritik bir tarih olarak görüyor.

Kısa vadede bir işgal ihtimali düşük olsa da, tamamen göz ardı edilemez. Tayvan’da bağımsızlık yönünde bir radikalleşme, Batı ile ilişkilerde sertleşme ya da Çin’in iç istikrarında ciddi bir kriz, bu ihtimali artırabilir.

Ancak şimdilik öyle görünüyor ki Çin, Tayvan’ı ekonomik ve diplomatik yöntemlerle etki altına alma stratejisini sürdürecektir.

3.000 yıllık stratejik sabırla yoğrulmuş Çin uygarlığı, böylesine riskli bir adımı şimdilik göze almayacaktır. Pekin, Tayvan’ı askeri yöntemlerle değil, zaman içinde, “kendiliğinden” kendi yörüngesine çekme yolunu tercih edecektir.

ÇOK OKUNANLAR