Hapisteki 316 genç: Hukuku ne kadar yok sayabilirsiniz?
05 Nisan 2025

Ekrem İmamoğlu’nun 19 Mart sabahı bir şafak operasyonuyla gözaltına alınmasıyla birlikte Türkiye’de ülke çapında protesto gösterileri başladı.

Bu protestolarda bir hafta içinde çoğu İstanbul’dan olmak üzere 2 binden fazla kişi polis tarafından gözaltına alındı. Bazıları doğrudan gösteri sırasında, bazıları ise gösteriden saatler sonra evlerinde. Metro istasyonlarında gözaltına alınanlar bile oldu.

Bu 2 binden fazla kişinin tamamına yakını 2000 yılından sonra doğmuş gençlerdi. İstanbul’da 268, İzmir’de 19, Bursa’da 19, Ankara’da 4, Kocaeli’nde 3 ve Adana’da 3 olmak üzere toplam 316 kişi tutuklandı.

Hepsinin tutuklama gerekçesi veya tutuklanmalarına neden olan kanun maddesi 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun ‘Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşlerine katılanlar, ihtara ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar ederlerse, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır’ diyen 32. maddesiydi.

Nitekim, İstanbul’da tutuklanan 213 genç hakkında jet hızıyla iki ayrı iddianame hazırlandı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı iddianamede, gençler hakkında “Kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama” iddiasıyla 6’şar aydan 3’er yıla kadar hapis cezası istendi.

Bu kanun, yani 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu başlı başına tartışmalı zaten. Bu kanundan geçmişte mahkemelerin verdiği cezalar aleyhine çok sayıda Yargıtay kararı, Anayasa Mahkemesi kararı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı var.

Bütün bu üst mahkeme kararlarında kanunun Anayasanın 34. maddesinde yazan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını gereksiz yere aşırı sınırladığı açıkça yazılı.

Ama buna rağmen bugün 316 kişi tutuklu.

Neden o 316 kişi tutuklu da, bu protestolara katıldığı bilinen milyonlarca insan tutuklu değil? Hiçbir izahı yok; çünkü potansiyel olarak herkes savcıların 316 kişiye yönelttiği suçu işlemiş durumda zaten. Eğer bu sahiden bir suçsa milyonlarca insanı yargılıyor olması lazımdı Türk yargısının.

Peki diyelim ki bu 316 tutuklu genç insan yargılanıp mahkum edildiler, hatta cezaları Yargıtay tarafından da onaylandı ve kesinleşti. Ne kadar hapis yatacaklar? Sıfır gün. Çünkü bu suç ‘yatarı yok’ diye adlandırılan suçlardan, aldıkları ceza paraya çevrilecek.

Peki madem öyle, neden şu an cezaevinde bu insanlar? Çünkü savcılık ve onları tutuklayan hakimlik bu gençleri ‘burunları sürtsün’ diye hapse attı ve peşinen cezalandırdı da o yüzden.

Böyle bir hukuk devleti olabilir mi? Hayır, olamaz elbette.

Nasıl savcılık ve mahkeme Ekrem İmamoğlu’nu gerçekte tutuklamaması gerekirken salt siyaseten cezalandırmak için hapse attıysa, bu gençleri de ondan ötürü atmış durumda.

Çünkü ülkemizde epey bir süreden beri hukuk devleti askıya alınmış durumda. Hayır, tamamen yok edilmedi, kağıt üzerinde varlığını sürdürüyor ama fiilen askıda hukuk devleti.

Şimdi soru şu: Hukuk devletini askıya alan, tamamen keyfi ve büyük olasılıkla siyasi motivasyonla yapılan bu sözde ‘hukuk’ uygulamalarını yapanlar, bu düzenin sonsuza kadar böyle devam edeceğini mi varsayıyor?

Yani Türkiye’ye hukuk devleti, en temel insan haklarını savunan bir yargı düzeni bundan sonra hiçbir zaman geri gelmeyecek, bütün yatırımlarını bu varsayım üzerine mi yapıyor bugünün uygulayıcıları?

Korkarım evet öyle.

Yıllar önce Kemal Kılıçdaroğlu, milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanması üzerine Ankara’dan İstanbul’a ‘Adalet Yürüyüşü’ başlattığında, dönemin Adalet Bakanlığı telaşla bir ‘Adalet Şurası’ düzenlemiş, şuranın oturumlarından birine beni de konuşmacı olarak çağırmıştı.

Oradaki konuşmamda, karşıma dizilmiş olan yargıç ve savcılara hitaben bu yazıdaki soruyu aynen sormuştum: ‘Bu hukuk dışı düzende alınan kararların ezici çoğunluğunun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden geri döneceğini biliyorsunuz hepiniz, öyleyse neden bu kararları bu şekilde alıyorsunuz? AİHM’den dönmeyecek biçimde de karar almanız mümkün aslında.’

Çoğu, daha sonraki sohbet sırasında bana gelip hak verdiklerini söylediler ama aynı tür kararları almaya devam ettiler. O zamanlar FETÖ yargılamaları vardı. O zamanlar yaşanan ihlaller bugünün ihlalleriyle, hele şu an cezaevinde olan 316 gencin durumuyla kıyaslandığında hafif bile kalıyor.

Bu 316 kişi bir çeşit terör ve korku ortamı oluşturulmak, gelecekte bu çeşit gösterilere katılmayı azaltmak için hapiste tutuluyor. Kabile hukuku bile bundan daha incelikli hareket eder.

Peki amaca ulaşılıyor mu? Yani ülkede insanlar bu 316 kişinin tutuklanmasına bakıp korkup sindi mi? Hayır, o da olmadı. Gördünüz işte 2 Nisandaki boykot çağrısını sırf sosyal medyada 500 binden fazla insan paylaştı. Hadi gelin hepsini hapse atın? İçlerinden neden ve nasıl seçildiği de tam belli olmayan 11 tanesi gözaltına alındı ama öyle br tepli geldi ki aynı gün serbest bırakıldılar.

Peki bundan sonra ülkemizde hukuk hep böyle mi işleyecek? Bir taraf keyfi kararlarla canının istediği kişileri içeri atacak, öteki taraf da büyük kalabalıklar toplayıp buna direnerek içerdekileri serbest mi bıraktıracak? Sahiden böyle bir ülke mi istiyoruz?

Bir gazeteci arkadaşımız sırf bir canlı yayında dili sürçtü diye haftalarca bileğinde elektronik kelepçeyle ev hapsinde kaldı; şu anda gazeteci İsmail Saymaz tam olarak neyle suçlandığını bile bilmeden ev hapsinde, bileğinde yine elektronik kelepçe var.

Ama onlar iyi durumda olanlar. Bakın, Ümit Özdağ iki aydır hapiste, hakkında iddianame bile yok hala.

316 genç insan suçlu bulunsalar dahi tek bir gün hapis yatmayacakları bir suç iddiasıyla bir haftadır hapiste.

‘Hukuk devleti’ ve ‘insan hakları’ gibi kavramlar bir takım yüce gönüllü liberaller istedi diye insanlığın kazanımları hanesine yazılmış şeyler değil. İnsan uygarlığının gelişimi bu iki ilkeyi zorunlu kıldı.

Türkiye’nin bir takım savcıları, hakimleri ve siyasetçileri bu basit tarihsel gerçeğe direniyor, ülkemize hukuk devleti ile insan haklarına saygının hiçbir zaman gelmeyeceğini düşünüyorlar belli ki.

Fena halde yanılıyorlar. Hukuk devleti geri geldiğinde kaçacak delik arayacaklar.

Sığınabilecekleri yegane şey de, bugün ayakları altına aldıkları insan hakları kavramı olacak.

ÇOK OKUNANLAR