Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel günlerdir bir iddiayı dile getiriyor. Özel, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, ABD Başkanı Donald Trump’tan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu tutuklamak için izin istediğini iddia ederek, “Erdoğan, İmamoğlu’nu tutuklamadan önce Trump’a soruyor. Trump ‘sakıncası yok’ deyince, tutuklamayı gerçekleştiriyor” dedi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ile berabrindeki heyeti partisinin genel merkezinde ağırladı. Görüşme sonrası düzenlenen ortak basın toplantısında konuşan Özgür Özel, “Erdoğan, İmamoğlu’nu tutuklamadan önce Trump’a soruyor. Trump ‘sakıncası yok’ deyince, tutuklamayı gerçekleştiriyor. Suçüstü yakalanınca da ne diyeceğini bilmiyor. Amerika’dan icazet alan, Amerikan mandası peşindedir” dedi.
“Esas mesele demokrasi sandığını kaybetmemektir”
Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından düzenlenen protesto gösterilerine de değinen Özel, şunları söyledi:
“Türkiye’de büyük bir hukuksuzluk var. Türkiye’de otokrasiyi savunanlarla demokrasiyi savunanlar, iki ayrı hat oldu. Ama Saraçhane’de toplananlar ne sadece CHP’lidir; ne de Saraçhane geçmişte iktidara oy vermişlerin bulunmadığı, sadece muhaliflerin bulunduğu bir meydandır. Saraçhane, demokrasiyi savunan, hukuku savunan 100 binlerin milyonlara ulaştığı bir meydandır. Milyonluk gece mitingleri, Türkiye’nin demokrasiye sahip çıktığını ve sandığa uzanan her eli kırdığı gibi sandığı elinden almaya çalışan bu ele de karşı çıktığını gösteren, hepimize umut veren bir mücadeledir. Gençlerin ön planda olduğu bu mücadele… Gençler, bir gün birisi özgürlükleri, hukuku, demokrasiyi ortadan kaldırıp, seçilmişin yerine kayyım atamaya niyetlendiğinde, seçtiklerine veya seçeceklerine nasıl sahip çıktıklarını gösteren çok önemli bir toplumsal olaydır, başkaldırıdır. Biz, Türkiye’nin tüm demokratlarının demokrasiyi birlikte savundukları her zeminde buluşmaya ve savunmaya devam edeceğiz. Önce demokrasi olsun. Esas mesele, bu ülkenin çok bedeller ödediği demokrasi sandığını kaybetmemektir.”
“Erdoğan’a ‘darbeci’ diyen ilk kişi Bahçeli’dir”
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, kendisine “cunta başkanı” dediği için 500 bin liralık tazminat davası açtığının hatırlatılması üzerine Özel, “Cunta ve cuntacı lafı üzerinde açılan davada bana ne ceza gelirse Sayın Bahçeli’ye rücu ettiririm” diyerek, şunları söyledi:
“Erdoğan’a ‘darbeci’ diyen ilk kişi Sayın Bahçeli’dir, ben değilim. 2012 grup toplantısında Erdoğan’a ‘cuntacı’ diyor, AK Parti yönetimine ‘cunta yönetimi’ diyor. Erdoğan’a ‘cuntacı’ dedikten sonra ben bugün Erdoğan’a ‘cuntacı’ dedim diye bir siyasi yasak gelirse, rücu davası açarım, Sayın Bahçeli’den bunu talep etmeleri lazım. Ben aradan çekilirim”
Özel, şunları söyledi:
“Sayın Başbakanım, değerli Genel Başkanım hem kurultayla ilgili yapmış olduğunuz tebrik ziyareti, hem de Saraçhane sürecinde ve yaşamış olduğumuz o zorlu süreçlerde gerek telefonla, gerek sosyal medyadan, gerek demeçlerinizle verdiğiniz destek; demokrasi ve adalete sahip çıkan destek çok kıymetliydi. Sayın Genel Başkan’ın çizdiği iki hat da çok önemlidir. İkisine de yürekten katılıyorum. Zaten Sayın Genel Başkan’ın AK Parti’nin o günkü çizgisiyle ayrıştığı ilk noktayı hepimiz bilmiyor muyuz? Serbest dolaşım için Avrupa Birliği kriterleri hazırlanmaya çalışılırken gelip de işin dayandığı yer Sayın Başbakan’ın da o dönemde ısrarla savunduğu Siyasi Ahlak Yasasıydı. Siyasi Ahlak Yasasını çıkarmayı Sayın Davutoğlu savunurken ona kimin, nasıl karşı çıktığını ve hangi süreçleri başlattığını hepimiz biliyoruz. Bugün bir sonraki halefine darbe yapan kişi, o dönemde de kendi halefine, genel başkanlığı bıraktığı kendisinden sonra seçilen kişiye, Türkiye Cumhuriyeti’nin kendinden sonraki Başbakanı’na parti içi bir darbe yapmamış mıydı? Temel ayrım; siyasi ahlak ve siyasi etik. Benim aklımda o dönemden Sayın Davutoğlu’nun ‘Hırsızlık yapan kardeşim olsa kolunu keserim’ dediği kaldı. Erdoğan’dan geriye ne kaldı? Bunların hepsini dikkatlice görmek gerekiyor.
Biz hem Sayın Genel Başkan’ın hem de heyetinin çok değerli görüşlerinden yaralandık, karşılıklı görüş alışverişinde bulunduk. Tespitlerimiz ortak. Türkiye’de büyük bir hukuksuzluk var. Türkiye’de otokrasiyi savunanlar ile demokrasiyi savunanlar iki ayrı hat oldu. Ama bu hat; Saraçhane’de toplanan kişiler, ne sadece Cumhuriyet Halk Partili’dir ne de Saraçhane geçmişte iktidara oy vermişlerin bulunmadığı, sadece muhaliflerin bulunduğu bir meydandır. Saraçhane, demokrasiyi savunan, hukuku savunan 100 binlerin milyonlara ulaştığı, iki – üç kişinin bir araya gelmesinin yasaklandığı o 10 günün yedisinde milyonlarca kişinin bütün engellemelere rağmen… Metroların çalışmadığı, otobüslerin engellendiği, bariyerlerin konulduğu, köprülerin kaldırıldığı şartlarda milyonluk gece mitingleri, Türkiye’nin demokrasiye sahip çıktığını ve sandığa uzanan her eli kırdığı gibi sandığı elinden almaya çalışan bu ele de karşı çıktığını gösteren hepimize umut veren bir mücadeledir. Gençlerin ön planda olduğu bu mücadele, gençlerin bir gün birisi özgürlükleri, hukuku, demokrasiyi ortadan kaldırıp, seçilmişin yerine kayyım atamaya niyetlendiğinde seçtiklerine ya da seçeceklerine nasıl sahip çıktıklarını gösteren son derece önemli bir toplumsal olaydır, başkaldırıdır.
Dayanışma sandıklarına koşan 15,5 milyon insan da Maltepe’de 9 günlük tatil ile sabote edilmeye çalışılıp da Maltepe tarihinin 2,2 milyon kişiyle yapılan en büyük mitingi de hep bu toplumsal birlikteliktendir. Biz Türkiye’nin tüm demokratlarını; sosyal demokratlarını, muhafazakar demokratlarını, milliyetçi demokratlarını, liberal demokratlarını ve Kürt demokratlarını demokrasiyi birlikte savundukları her zeminde savunmaya ve onlarla buluşmaya devam edeceğiz. Önce demokrasi olsun. Biz kendi aramızda elbette farklı düşünüyoruz, demokratik zeminde rekabet de edeceğiz. Ama esas mesele, bu ülkenin çok bedeller ödediği demokrasi sandığını kaybetmemektir. Samsun’a çıkıştan itibaren başlayan Kurtuluş Savaşı’nın öncüleri Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün illerde yaptığı kongrelerdir. Rıza üreterek başlamıştır. Sonra Cumhuriyet ilanıdır. Sonra çok partili rejime geçiştir. 1950’de rejimin hükümetinin sandık yoluyla değişmesi çok önemli bir kilometre taşıdır. Biz o seçimin kaybedeniyiz. Ama o gün demokrasiye kaybettirmedik ve İsmet Paşa o yenilgisini demokrasi zaferi olarak gördü. Devamında hep birlikte, hele hele 1960 darbesi, o darbenin bu ülkenin başbakanını, bakanlarını asmış olması bu ülkenin demokrasi tarihinin en büyük acılarından bir tanesidir. Karasıdır. Ardından 1970’lerde Cumhuriyet Halk Partisi ile Erbakan’ın Milli Selamet Partisi’nin koalisyonu siyasette uzlaşı için bir umudun başlangıcıdır. 80 darbesi üzerinden sağcısıyla, solcusuyla tankların ve demokrasinin çiğnendiği darbe utançtır. Daha sonraki süreçlerde görevdeki hükümete karşı muhtıra verilmeler, darbe girişimleri, post-modern darbeler. Hepsi bu ülkeye kaybettirmiştir. Ama bu süreçte kendi siyasi yasağının mağduriyeti ile siyasi hayatı ilerleyen birinin, siyasi yaşamının sonunda seçim kaybettikten, hayatında ilk kez kurduğu partide seçim kaybettikten sonra, bir sonraki Cumhurbaşkanı adayına ve İstanbul’un seçilmiş Belediye Başkanına darbe girişiminde bulunması da diğer darbeler kadar büyük bir demokrasi ayıbıdır. 15 Temmuz darbesini millet nasıl sokakta püskürttüyse, 19 Mart darbesini de 23 Mart‘ta sandıkta, Saraçhane‘de, meydanda bütün millet hep birlikte püskürtmüştür. Bu yüzden biz demokrasiye sahip çıkmaya devam edeceğiz. Bu ülkeyi kutuplaştırmaya çalışanlarla iki ayrı kutupta mıyız? Darbe savunuyorsa ayrı taraftayız. Ama biz AK Partili, MHP’li ve tüm siyasi partilerden tüm vatandaşlarımızla kucaklaşıyoruz, omuz omuzayız. Çünkü bu ülke demokrasiyi kaybederse, gençlerinin geleceğini kaybeder. Ekonomisi çok şey kaybeder. O yüzden ben Cumhuriyet Halk Partisi’ne siyasi yelpazenin tümünden, ama hepimizin meşruiyetini aldığı sandığa ve milli iradeye sahip çıkan tüm siyasetçilere, Sayın Başbakan’ın şahsında bir kez daha teşekkür etmek durumundayım.
Değerli arkadaşlar ‘cunta’ ve ‘cuntacı’ lafı üzerine açılan davada bana ceza gelirse, Sayın Bahçeli’ye rücu ettiririm. Erdoğan’a ‘darbeci’ diyen ilk kişi Sayın Bahçeli’dir, ben değilim. 2012 grup toplantısında Erdoğan’a ‘cuntacı’ diyor, AK Parti yönetimine ‘cunta yönetimi’ diyor ve Erdoğan’a ‘cuntacı’ dedikten sonra, ben bugün Erdoğan’a ‘cuntacı’ ve ‘cunta’ dedim diye bir siyasi yasak gelirse rücu davası açarım. Sayın Bahçeli‘den bunu talep etmeleri lazım. Ben aradan çekilirim. Sayın Bahçeli ile aralarında halletsinler. Benim Erdoğan’a ‘cuntacı’ deme sebebim tam da şudur: Girdiği son genel seçimle aldığı unvan Cumhurbaşkanıdır. Ben de kendisine defalarca ‘Sayın Cumhurbaşkanı’ ifadesini kullandım. Son giriştiği darbe girişimi, millet tarafından püskürtülen darbe girişimi, yerel seçim sonuçlarına darbe, yerel seçimde halkın seçtiği çok sayıda belediye başkanlığı kayyım ataması, benim Esenyurt ve Şişli Belediye Başkanlarıma kayyum ataması, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kayyım atama girişimi, partime kayyım atama girişimleri darbe girişimidir. Darbeyi yapanların sivil ya da asker olduğuna bakılmadan buna kalkışanlara cunta denir, cuntacı denir. O yüzden manevi tazminat konusunda hiçbir endişem yok. Aralarında anlaşır Cumhur İttifakı. ‘Cuntacı’ demek suçsa Devlet Bahçeli’den alırlar mahkemenin hükmedeceği parayı. Ben kendimi çok yormam. Ama yorarsam ne olur? Şu olur: Nasıl o dönemde Milli Savunma Bakanı olduğu sırada Hulusi Akar’a arkadaşlarının ona hakkını helal etmediklerini söylediğimde 500 bin liralık dava açacak deyip, kendi duyurup, o dava açılmış, tüm sürecin sonunda 224 silah arkadaşı, ‘Biz ona hakkımızı helal etmiyoruz ve arkadaşlarımız da hakkını helal etmeden öldüler’ deyip 224 kişi tanıklık talebinde bulunduysa, nasıl tüm süreç bitti ve mahkemeyi ben kazandıysam, mahkeme yoluyla bunu ispat ettiysem beni çok zorlamasınlar. Cuntacı olduğunu da mahkeme yoluyla ispat edecek çok ciddi kanıtlar var.
Genç arkadaşların bir an önce serbest kalması lazım. Bu samimi çağrıyı bir kez daha ben de tekrarlıyorum. Hele hele onlara siyasi yasak getirmeye çalışması, yani hakikaten ‘Ekrem ağrısı tuttu iktidarı, ne yapacağını şaşırdı’ diyorduk. Ekrem Başkan gibi deneyimli, tecrübeli, Erdoğan’ı ve adaylarını dört kez yenmiş birinden korkup, ona beş kere siyasi yasak talep etmesi bir yana bizim arkadaşlarımıza, gencecik arkadaşlarımıza siyasi yasak. Ne çok korkuyormuş Berkay’dan. Berkay partimizin Parti Meclisi’ne seçildi. Berkay bu görevi yapmasın diye siyasi yasak getirmeye çalışıyorlar. Gerçekten ben Berkay’ı ve 301 idi, şu anda 299 arkadaşımızı Erdoğan’ı bu kadar çok korkuttukları ve tedirgin ettikleri için tebrik ediyorum. Biz burada bütün takdirleri gençlere sunuyoruz. Kendimizle övüneceksek onların böyle başarılı bir temsilcisini Parti Meclisimize rekor bir oyla seçen delegelerimizle övünmemiz lazım.
Şimdi buna burada şaşılacak şey, Trump’ın söyledikleri değil. Erdoğan taraftarlarının bu açıklamalardan memnuniyet duyması. Trump dalga geçiyor, siz Genel Başkanınız bu hale düşüyor diye üzülmüyorsanız, ben Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı bu hallere düşüyor diye hicap duyuyorum arkadaşlar. Trump rahibi hatırlatıyor, ‘Rahibimizi ondan almıştık’ diyor. Ben de şunu hatırlatıyorum: ‘Bu can bu bedende durdukça, o papazı vermeden bu papazı alamaz’ demedi mi Erdoğan? ‘O papaz’ dediği Fethullah Gülen‘di, ‘Bu papaz’ dediği Brunson’dı. Bir telefonla Rahip Brunson’ı özel jetle Oval Ofis’e yolladı. Bir tehdit telefonuyla. Bu Trump değil mi Erdoğan’a ‘Aptal olma, akıllı ol’ diye mektup yazan? O mektubu gıkını çıkartmayan o Erdoğan değil mi? Şimdi diyor ‘Erdoğan’la aram çok iyi. Ona Suriye’yi aldın dedim. Şunu dedim, bunu dedim.’ Ey Erdoğan, Ey Trump‘ın Erdoğan’a mektubundan, sözlerinden memnun olanlar. Adam Filistin’i sahil kasabası yapmayı, oraya casinolar kurmayı, Filistinlilerin hepsini başka Arap ülkelerine ve Türkiye’ye yollamayı söylüyor. Siz bunu mu takdir ediyorsunuz? Nerede kaldı Filistin davanız? Biz durduğumuz yerde duruyoruz. Bu Trump’a ‘Haddini bil’ diyemeyecek kadar acziyet içinde misiniz? Bir de dönmüş efendim ‘Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’yi Avrupa’ya, dünyaya şikayet ediyormuş.’ İngiliz İşçi Partisi’ne ‘Niye yalnız bırakıyor?’ dedim diye, kardeş partim benim. Bizim birbirimizi savunma durumumuz var. İngiliz himayesi falanmış. Birazcık haddinizi bilin. Bir de şunu bir düşünün bakalım. Bakın Aralık 2002 Beyaz Saray’dan üç Erdoğan mesajı. Ankara’ya. ‘Erdoğan’a Başbakanlık yolunu açın, AB’ye Türkiye’ye müzakere tarihi verin.’ Bush. O da Cumhuriyetçi, gösteriyor. İşaret ediyor. Ve bunu büyük bir memnuniyetle duyuyorlar, duyuyorlar. Gidiyor, oradan Başbakanlık yolu açılsın diye icazet alıyor ve sonra da 1 Mart tezkeresi sözünü veriyor. Amerikan askeri bulundurmanın. Onun da bedeli bu. Bakın Erdoğan, 2005 yılı. Talihsizlik neymiş? ‘CHP’nin ABD karşıtı olması talihsizliktir’ diyor. Bizim ABD karşıtı olduğumuzu söylüyor ve bunun bir talihsizlik olduğunu söylüyor ilk kez bindiği Ana uçağında, Milliyet’teki röportajında.
Şimdi tutmuş, İmamoğlu’nu tutuklamadan önce Trump’a soruyor. Trump bunun sakıncasının olmadığını söyleyince, tutuklamayı gerçekleştiriyor. Suçüstü yakalanınca da ne diyeceğini bilmiyor. Amerika’dan icazet, Amerikan mandası peşindedir, Trump’ın himayesinin beşindedir. Bunun böyle olmasından dolayı ben utanç duyuyorum. Ama bu ifadelere memnun olanlar var. Biz Türkiye’yi dışarı şikayet ediyormuşuz. Hak ihlallerinde, insan hakkı ihlallerinde ve demokrasinin askıya alınması meselelerinde sorun milli mesele, bir ülkenin iç işi değildir. Bütün dünyayı ilgilendirir. Çünkü demokrasi insanlığın ortak kazanımıdır. Bir ülkede serbest demokratik seçimlere darbe yapılıyorsa bu, dünya demokrasisi için gerilemedir. Ben Türkiye’nin ana muhalefet partisi, yurt dışında da Türkiye’nin partisi olarak bir yıl boyunca Türkiye’nin haklı tüm tezlerini; Kıbrıs’ını da Azerbaycan ile ilgili konuları da Filistin meselesini de Eurofighter meselesini de çatır çatır yurtdışında, Avrupa’da anlatmışım, savunmuşum. Zaman zaman eleştiri almışım. Ama sen Türkiye’de sandığı kaldırıyorsan bunu dün Financial Times’a da anlattım, Japonya’nın 8,5 milyon tirajlı gazetesine de anlattım. Hangi basın geliyorsa da anlatıyorum, anlatmaya da devam edeceğim. Bunda bir adım geri atacağımı düşünenler Özgür Özel’i de Cumhuriyet Halk Partisi’ni de tanımıyorlar. Biz yarattığınız vasata teslim olmayız. Biz sizin iplerinizle siyaset yapmayız, zincir tanımayız. Her türlü önyargıyı, yaratmaya çalıştığınız her türlü hegemonyayı tuzla buz ederiz. İlk girdiğimiz seçimlerde 23 yıllık birinci parti olmanızı nasıl tuzla buz ettiysek. Siz bizi daha yakından tanıyacaksınız. Onun için daha fazla suç işlemeden, suça bulaşmadan kendilerini demokrasi zeminine dönmeye davet ediyorum.”
Davutoğlu: Komisyon kuralım
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ise “Madem ki siyasi yolsuzluklara karşı mücadele ediyorsunuz, biz Meclis’te destek vermeye hazırız. Bütün partilerin onayıyla kurulacak bir soruşturma komisyonu ile hiçbir ayrım gözetmeden iktidar muhalefet bütün belediye başkanları ve bütün geçmişte görev almış yetkililerle ilgili bir soruşturma komisyonu kuralım ve siyaseti tertemiz kılalım” çağrısında bulundu.