Donald Trump’tan başka bir şey konuşmuyoruz, çünkü bize bazı şeyleri konuşma fırsatı vermiyor.
İki gün önce İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmesinde konu bizler açısından beklenmedik biçimde Türkiye’ye ve Tayyip Erdoğan’a geldi.
Trump’ın Erdoğan övgüleri kadar bu övgülerin hangi bağlamda gündeme geldiği de çok önemliydi.
Bağlam şu: Türkiye’nin İsrail’e bir tehdit olmaması, Türkiye ile İsrail’in barışması.
Bir kere şunu söylemekte fayda var: Türkiye zaten İsrail’e karşı bir tehdit değil. Evet ülkemiz Gazze savaşının başladığından beri İsrail’e karşı en net mesafe koyan ülkelerden biri, hatta bu mesafe koymayı düşmanca bulmak da mümkün belki ama tehdit olmak başka bir şey.
İsrail’in bitip tükenmek bilmeyen tehdit algılarında Türkiye, İran’la aynı kefeye konacak bir yaşamsal tehdit olamaz İsrail’e karşı ama İsrail bizi böyle algılıyor. En azından mevcut İsrail hükümeti böyle algılıyor belli ki.
Şimdi bu algı yüzünden Netanyahu gitti Türkiye’yi Amerika’ya şikayet etti ve Amerikan Başkanı da bu tehdidi mü mümkünse müzakere yoluyla ortadan kaldırmak istiyor, müzakere olmazsa başka şeyler olacak belli ki. Trump bütün müzakerelerine elinde ama hayali ama gerçek bir kaldıraçla başlıyor, kaldıracı yoksa icat ediyor, hepimiz biliyoruz.
Türkiye’den istenen bence çok belli: Hamas’ın silahsızlanmasına yardımcı olması ve Suriye’de askeri üsler inşa etme hevesinden vazgeçmesi.
Türkiye’nin sahiden Suriye’de askeri üs sahibi olmak gibi bir hevesi var mıydı, ben bilmiyorum. Eğer varsa bence de bundan vazgeçmeliyiz, çünkü ihtiyacımız yok.
Hamas’ı silahsızlandırmak konusu ise daha hassas bir konu. Bir kere Türkiye’nin buna gücünün olduğu son derece şüpheli. Evet elbette Hamas üzerinde bir siyasi etkisi var Türkiye’nin ama bu etki herhalde Hamas’ın kendine yaşamsal dediği konularda çok geçerli olmayabilir.
Sorun şu ki, Trump yumuşak güç denen şeyi, eğer arkasında gerektiğinde sertleşen bir güç de yoksa, pek kabul etmiyor. Her konuda kendine bir kaldıraç araması da bu temel inancının bir sonucu.
Oysa Türkiye Hamas üzerinde varsa yumuşak gücünü belki de bu örgütün silahsızlanması yönünde kullanacak ama “Hayır” cevabı aldığında sert güç kullanmak istemeyecektir.
Bu isteksizlik de Türk-Amerikan ilişkilerine, daha fenası Trump’ın kişisel öfkesine neden olabilecektir.
Tabii bütün bu müzakere esnasında Türkiye de bir şey kazanmak isteyecektir. En önemlisi, Suriye’de bir Kürt özerkliğinin önüne geçmek olacaktır.
Aylar önce burada Suriye’yi Türkiye ile İsrail’in ama zımni ama açık bir anlaşmayla birlikte sahip çıkarak düze çıkarabileceğini, bunun da bölge barışına hizmet edeceğini yazmıştım.
Galiba oraya doğru geliyoruz.