Sevgili İrem Hanım,
Ben 35 yaşında bir kadınım, 5 yıldır evliyim. Geçen hafta bir iş seyahatinde, yıllar önce delicesine aşık olduğum, ama zamanında hayatlarımız uyuşmadığı için ayrıldığım eski sevgilimle karşılaştım. Hani bazı insanlar vardır, görünce sanki içinize oksijen dolarmış gibi hissedersiniz? İşte öyle oldu. Göz göze geldiğimiz an, yılların tüm mesafesi eridi. Öylece konuştuk, kahve içtik, eski günlere güldük. Hiçbir fiziksel yakınlık olmadı. Ama ruhum… Ruhum hâlâ onun yanında ‘yaşadığını’ hissetti. Şimdi kafam karmakarışık. Eşim kötü biri değil. Huzurlu bir hayatımız var.Ama o eski sevgilimle olan duygular… bir türlü sönmediğini fark ettim.Acaba diyorum, doğru kişiyi seçemedim mi?
Değerli okurum,
Öncelikle şunu bil: Eski sevgililer, kalbin gizli köşelerinde pusuda bekleyen zaman yolcularıdır.
Ne zaman hayatın düz, yolun sessiz olsa, birden çıkarlar ve tüm duygularını birer zaman kapsülü gibi patlatıverirler. Senin yaşadığın, bir ihanet değil. Bu, ‘olabileceklerin yasını tutamamak.’
Çünkü bazı hikâyeler bitmez, sadece başka bir kitapta virgül olur. Ve bazen, doğru zamanda, yanlış sayfada karşılaşırsın o hikâyeyle.
Evliliğin huzuruna sahip olmak çok değerli.
Ama… İçinde hâlâ kıpırdayan o eski duyguların sadece ‘nostaljik bir hatırlatma’ mı yoksa ‘gerçek bir eksiklik’ mi olduğunu çözmeden adım atma.
Çünkü bazen eski sevgiliyi görünce alevlenen şey aşk değil, gençlik, hayaller, özgürlük kokusudur.
O zamanlar kendimize daha yakın hissettiğimiz bir versiyonumuzu özleriz belki de, o kişiyi değil.
Öte yandan, eğer evliliğin sadece bir ‘güvenli liman’ gibi hissediliyorsa ve kalbin gerçekten başka bir kıyıya çağrılıyorsa…
O zaman asıl ihanet, kendine olur.Gözleri başka birini arayan bir kalp, kendi yuvasını sessizce terk etmiştir bile. Şu anda yapman gereken şey şu: Kendine dürüstlükle şunu sor: “Bu karşılaşma sadece anlık bir rüzgar mıydı, yoksa içimde zaten yıllardır esen bir fırtınayı mı ortaya çıkardı?”
Eğer cevabın rüzgarsa, geçer. Eğer fırtınaysa, bastırmak yerine kendinle yüzleşmen gerekir. Kendi iç sesini bastırmadan, korkmadan, sevgiyle yolunu bulacağına inanıyorum.
Bir kerelik aldattım ama izi kaldı
Sevgili İrem Hanım,
Ben 38 yaşında bir kadınım, 11 yıldır evliyim, iki çocuğumuz var. Güzel, düzenli bir hayatım vardı… ta ki üç ay önce oğlumun okulunda tanıştığım başka bir babayla yakınlaşana kadar. Başta sadece sohbetti. Sonra bakışmalar… derken bir gün uzun uzun konuştuk, birbirimizin acılarına dokunduk. Ve sonunda… evet, bir şeyler oldu. Çok pişmanım. Ama aynı zamanda uzun zamandır ilk kez canlı hissettim. Oysa eşimi hâlâ seviyorum.
Ama son yıllarda hayatımız sadece ‘idare’ üzerine kurulu: kim hangi çocuğu okula bırakacak, faturalar, tatil planları, market listeleri… Şimdi içim parçalara ayrılmış gibi. Bir yanım o anı yaşamak istiyor, bir yanım sonsuza kadar unutmak.
Diğer babayla ilişkim devam etmiyor, sadece bir kereydi. Ama ruhumda izi kaldı. Suçlulukla mı yaşamalıyım? Yoksa bu hisleri kendime itiraf edip bir şeyleri değiştirmek için adım mı atmalıyım? Evliliğimi bu yüzden mi bitirmeliyim, yoksa bu sadece geçici bir kriz miydi?
Değerli okurum
Önce derin bir nefes al. Sonra aynaya bak ve şunu söyle: ”Ben kötü biri değilim. Sadece çok, çok kaybolmuş hissediyorum.” Çünkü hata yapmak insanın özüne aykırı değil; asıl mesele, hatayı taşıma biçimimizdir. Evliliğin kurumsallaştığı yerde, insan bazen en çok kendi sesine hasret kalır. Seninki bir anda patlayan bir yıldırım gibi değil; uzun süredir biriken duygusal açlığın, bir anlık şimşeği.
Ama… Şimdi en kritik soru şu: O bir anın yankısında mı kalacaksın, yoksa hayatının senfonisini yeniden mi kuracaksın?
Sadakat sadece fiziksel değildir.Sadakat, aynı zamanda duygusal emeği, bağlılığı, kendine ve karşındakine dürüst kalmayı da kapsar.
Mesele ‘o bir kere’ değil. Mesele: Senin ruhunun hâlâ o evlilikte özgürce nefes alıp almadığı. Şu anda bir duvarın önündesin: Ya bu duvarı yıkıp evliliğinizi yeniden inşa edeceksiniz — açık açık konuşarak, dürüstlükle, belki profesyonel yardım alarak. Ya da bu duvarın arkasında, kalbinin üstünde taş gibi büyüyen bir sessizlikle yaşayacaksın. Evliliğin sadece ‘iyi bir proje’ olduğu için devam etmemeli.Kendine çok yüklenme.Unutma:Bazen aşkı korumak için hata yaparız.Bazen hatamızı örtbas etmek aşkı öldürür.
Nişanlımın başkasıyla mesajlarını yakaladım
Sevgili İrem Hanım,
32 yaşındayım, 6 yıldır beraber olduğum adamla nişanlıyım.Ama durum biraz… karmaşık. İki ay önce nişanlımın, işyerinden bir kadınla duygusal mesajlaşmalarını yakaladım. ‘Fiziksel bir şey olmadı, sadece kafa dağıttım’ dedi. Ağladı, pişman oldu, yalvardı, ailesi devreye girdi: “Aman büyütmeyin, evlilik öncesi heyecan!’ diye… Ben de affettim. Yani, affetmeye çalıştım. Ama içim içimi yiyor. Gözüm hep açık. Telefona bakınca midem bulanıyor. Seviyor muyum? Evet.
Güveniyor muyum? İşte orası meçhul. İç sesim diyor ki:aşk bu değil. Ama ailem, ‘Bunca yıl emek verdin, kurulu düzenin var’ diye baskı yapıyor. Benim sorum şu: Aşkta bazı kırıklar hiç tamir olmaz mı?
Değerli Okurum,
İlişki masal kitaplarındaki gibi gitmediğinde, en büyük savaşı dışarıda değil, kendi içinde veriyorsun.Aşk, evet, emek ister. “Evlenince düzelir’ diyenlere şunu söylemek lazım.
Evlenince düzelmeyen tek şey: güven yarasıdır.
Aile baskısına gelince… Onlar senin iyiliğini istiyor, evet. Ama iyilik, dışarıdan çekilmiş mutlu aile fotoğraflarıyla olmaz. Sen her gece ‘acaba?’ diye uyuyacaksan, o ilişkinin anlamı yok.
Aşk, bir yolculuktur.Bazen doğru insanla yanlış yola, bazen yanlış insanla doğru yola çıkarsın.
Mesele, “Bu yolda yanımda olması bana huzur mu veriyor, yoksa midemde kelebekler değil kayalar mı yuvarlanıyor?” diye sormak.Eğer midende kelebekler yerine kaya parçaları varsa…Belki de artık uçmayı değil, kendini korumayı öğrenme zamanıdır.Bırak herkes ‘ne oldu’ diye konuşsun.Sen içinden ‘iyi ki’ diye fısıldayabileceğin bir hayat seç. Senin hayatın, senin kalbin.Başkalarının onayına değil, kendi huzuruna ihtiyacın var.