Geçen hafta ilk kadın mürşit olan Meryem’in (Özgü Namal) kararları yeni bölümde vakit kaybetmeden uygulamaya sokuldu: Faniler bir yandan çalışma hayatına girmenin yollarını ararken diğer yandan her damın altı evlatlık çocuklarla dolmaya başladı. Nihayet evlenen Lokman ve Müyesser ise (Emin Gürsoy, Asiye Dinçsoy) Gazze saldırılarında yetim kalan bir kız çocuğunu evlat edindi, dizi Gazze’ye selam gönderdi.
📌 Meryem’in mürşitliğinde Faniler yetimleri evlat ediniyor.
Gazze’den gelen minik Asiye vesilesiyle #KızılGoncalar’dan Gazze’ye selam gönderildi! pic.twitter.com/fcdLYGpk6Y
— Dizicinin Rehberi (@dizicininrehber) April 29, 2025
Ve Zeynep mezun!
Toplu düğünde Zeynep ve Cüneyd de (Mina Demirtaş, Mert Yazıcıoğlu) resmî olarak nikahlandı ama neyse ki dizinin eğitim mesajı devam etti ve bu evlilik Zeynep’in okumasına engel olmadı. Zeynep yurt dışında okuyup mezun oldu ve yurt dışında aldığı iş teklifini, dönüp ülkesine katkı değer sağlamak için reddetti. Cüneyd ise bu süreyi bilinçli bir tercihle, tamamen iyileşmek için rehabilitasyon merkezinde geçirdi. İlk olarak ailesiyle memleketindeki depremden kaçarken tanıştığımız Zeynep’in ülkesine dönerkenki hedefi, depreme dayanıklı altyapı çalışmaları yapmakmış. Çemberin bu şekilde tamamlanması karakter açısından olduğu kadar ülke açısından da anlamlı, zira 6 Şubat depreminin izleri ve İstanbul depremi meselesi hâlâ taze.
📌 Zeynep mezun oluyor, bilgi birikimini deprem konusunda ve ülkesi için değerlendirmek üzere yuvaya dönüyor! #KızılGoncalar pic.twitter.com/vOAGOffCEU
— Dizicinin Rehberi (@dizicininrehber) April 29, 2025
Huzur salıncağı
Zeynep salıncakta sallanırken Cüneyd’in onun ‘özgürlüğünün nöbetini tuttuğu’ ikonik sahneyi hatırlarsınız. Finalde bu sahnenin paralelini gördük ve tüm karakterler o salıncakta sallandı. Zeynep için özgürlük anlamına gelen o salıncak herkes için farklı anlamlar taşırken hepsinin ortak noktası, sevdikleriyle huzura ermiş olmalarıydı. Cüneyd’in sesiyle kapanan sahne bize, sevgimizi göstermekte aceleciliğin iyi olduğunu hatırlattı.
— kardelen (@zglanl2) April 29, 2025
DİZİ YANSIMASI
🔴 Meryem’in mürşitliği hem geç hem de güç gelmişken son kertede herkesçe benimsendi ve biz bu sondan pek memnunuz! Yol gösterici kişinin kadın olamayacağına dair tartışmaların çoktan geride kaldığını gördüğümüz hikâyede Meryem’in şeyhler meclisinde bile meşruluk kazandığına tanık olduk.
🔴 Açılış sözleriyle meşhur dizinin finali, ilk bölümün açılış sözüyle başladı: Âl-i İmrân suresinden “Hani siz düşman idiniz, O, kalplerinizi birleştirmişti” ayeti. Dizide paralellikler, bir döngü başlatıp onu tamamlamalar meşhur. Senaristler, başladığı yere dönme anlatısını sıkça kullanıyor ve bu da, aradaki sürede neyin değiştiğini görmemize fırsat tanıyor. Bu bağlamda hem politik mahallelerin hem de tarikat içi iktidar savaşlarıyla birbirine düşman olanların kalpleri, finale geldiğimizde birleşti. Hatta öyle ki Meryem ve Levent’in kalbi gerçek anlamda birleşti!
Yetimlik
🔴 Final bölümünün ana teması yetimlerdi, ama önce, dizinin başından beri ana temalarından birinin bu olduğunu hatırlayalım. (Yani az önce bahsettiğimiz örüntüyü yine görüyoruz, başlangıçta ve bitişte bir döngü tamamlandı!)
🔴 Dizinin olmazsa olmazı Meryem’in hikâyesi, yetim kalıp zorla evlendirilmesiyle başlamıştı.
🔴 Meryem’in ölü doğdu sanılıp hastanede bırakılan çocuğu Mira (Esma Yılmaz), Levent ve Beste (Özcan Deniz, Hazal Türesan) tarafından büyütülmüştü ve yetim olduğu düşünülen Mira’nın vesile olduğu bu çaprazlık dizinin belkemiğini oluşturuyordu.
🔴 Cüneyd’in hikâyesi de annesinin ölümü ve babasının terkiyle, yani yetimliğiyle başlamıştı.
🔴 Naim (Mert Turak) zamanında, çocuğunu tek başına büyüten Nadire’yi (Cemre Melis Çınar) himayesine almış, küçük Efe’ye üvey baba olmuştu. Finaldeki tema, Naim’i yeniden Efe’yle buluşturmuş oldu.
Haliyle kapanışın (tıpkı Zeynep’in deprem döngüsünü tamamlaması gibi) yetimlik temasıyla yapılması her açıdan anlamlı.
🔴 Final bölümde bu konu biraz daha pratik çerçeveden tartışıldı ve Sadi Hüdayi (Erkan Avcı) gerçekçi yaklaşıp bunun maddi ve manevi yükünü hatırlatırken Meryem ve Cüneyd vicdani ve dinî sorumluluğunu hatırlatarak herkesi elini taşın altına koymaya ikna etti.
🔴 Yetimlere el uzatmak merhamet temasıyla iç içe işlenirken odadaki file, yani biyolojik bağın eksikliğine değinmeden geçmediler. Bunun aslında bir eksiklik olmadığını, ebeveyn-çocuk bağı için tek koşul olmadığını özellikle Müyesser üzerinden yansıttılar. Ki bu da başından beri olan bir mesajdı:
🔴 Beste’nin Mira’ya olan mesafeli tavrını biyolojik bağın eksikliğine yoranlar olsa da dizi böyle bir amaç taşımıyordu bize kalırsa, zira Levent’in (Özcan Deniz) Mira’ya hissettiği babalık duygusu her zaman gerçekti. Beste münferit bir örnek olarak kalıyor.
🔴 Meryem şifacılığıyla ve anaçlığıyla, adının da işaret ettiği Meryem analığıyla herkesin manevi annesi olmuştu, ama özellikle Cüneyd gibi anneden yaralı biri onu yeni anne figürü olarak seçti; bu da bize bu bağın genlerden ibaret olmadığıyla ilgili çok şey anlatıyor: Sevgi, anlayış, emek.
Başka bir dünya: Çalışma hayatı
🔴 Finalde işlenen mesleksizlik konusu, dizinin parmak bastığı en önemli detaylardan. Tarikat yapısını ilk bölümde kapalı bir mekanizma olarak tanımıştık. Ekonomileri kendi içinde dönüyordu, dışa bağımlılıkları yoktu, ama kırılan kollar da yen içinde kalıyordu. Dayanışma ve imece gibi olumlu yanlar öne çıkarken bu, beraberinde itaat ve despotluk da getiriyordu.
🔴 Bu yapılanmanın dezavantajlarından biri, müritlerin dış dünyada bir vasfının olmamasıydı ve finalde bunu hatırladık. Yaşını başını almış ve işbilirliğiyle öne çıkan Sadi Hüdayi gibi figürler bile çalışma hayatından izole olduğu için kurtlar sofrasına nasıl adapte olacağını bilemediler. Yeni mezun öğrencilerin iş bulma telaşına benzer bir acemilik izledik. Belli bir grup içinde önemli makamı olan insanların başka bir dünyadaki sıradanlığını gördük. Taş yerinde ağırdır!
🔴 Sadi Hüdayi’nin kendini pazarda limon satarken bulmasının bir önemi, evlat edineceği çocuğa bu sayede karar vermesiyken diğer önemi işte bu vasıf/vasıfsızlık ve özdeğerini nereden aldığı meselesiydi. Kimi izleyici “İlim sahibi koskoca Sadi Hüdayi’yi pazarcı mı yaptınız?” diye eleştirse de mesaj belli: Sadi Hüdayi tabii ki ilimle ilgili bir iş yapabilirdi, ama her şeyden önce nefsini yenmesi gerekiyordu. Onun sınavı her zaman bu oldu. Makam mevki derdinden kurtulunca yükü de hafifledi.
🔴 Meryem nihayet nicedir istediği bakımevini açtı. Böylece kadınlara ekmek kapısı çıkmış, Meryem artık dergâhta yaşayacağından ötürü boş evde kalamayacak olan Suavi dedeye de (Şerif Erol) ömürlük mekân tahsis edilmiş oldu.
🔴 Ey her şeye aklı yeten Cüneyd Efendi, “Ben müşkülüm” diyerek çalışmaktan kaytarıp kendini beş yıl rehabilitasyon merkezine kapattığın gözümüzden kaçmadı! Bu arada öğrendik ki Cüneyd ebru yapmayı biliyormuş! Kim bilir, belki ebru ustası olur da ekmeğini oradan kazanır veya roller değişir, evi Zeynep geçindirir. (Maşallah Cüneyd de hem ilim sahibi hem ebru yapıyor hem adam dövüyor hem silah tutuyor…)
En önemli soru: Goncalar çiçek açtı mı?
🔴 Goncaların çiçek açmış halinden ziyade evlilik ve yetimlik (çocuk evlat edinme) üzerinden bir son izledik. Final bölümü yetersiz kaldıysa bu açıdan kalmıştır:
🔴 Hem Mira’nın hem Zeynep’in çiçek açtığı belli, ama sancılı goncalık dönemlerine yakından tanık olduğumuz bu gençlerin çiçek açmış halini bir tam bölüm boyunca izlemek isterdik. Zeynep bu bölüm Cüneyd’le ilişkisi üzerinden yazılmışken Mira’nın kendi hikâyesi neredeyse yoktu. Mira ne okudu, hayatına nasıl devam edecek bilmiyoruz. Yalnızca final bölümünü baz alan biri, dizinin ikizlerimizle ve bilhassa da kız çocuklarının okumasıyla ilgili olduğunu anlamaz açıkçası.
🔴 Beş yıl zaman atlaması elbette bir başarı hikâyesi getirdi. Naim gibi bir babanın elinde gözlerini kaldırmadan büyümüş bir kız çocuğu, tüm tarikat çevresi ona karşıyken yurt dışında okumuş ve ülkesine dönmüş. Daha ne olsun? Ancak… Dizinin Zeynep’i koyduğu yer öyle yüksekti veya biz izleyici olarak dehasını öyle farklı bir yere koymuşuz ki, zaman atlamasını daha ileriki bir tarihten açacağımızı ve Zeynep’i misal, Nobel almışken (ya da ona denk bir dünya çapında başarının öznesi olarak) görmeyi ummuşuz meğer.
🔴 Peki ya diğer goncalar? Zeynep kendisi kadar tarikattaki diğer kızların okuması için de mücadele vermişti. Tarikattan kopamamasının (Cüneyd dışındaki) nedeni, kızları kaderlerine terk etmemekti. Küçük Melike’yle sembolize edilen bu çocuklara ne oldu? Tarikatın örgün öğrenime yaklaşımının nasıl değiştiğini ve bunu nasıl sağladıklarını görmek isterdik. Açılış sahnelerinde tahtaya yazı yazan elin bu kızlardan birinin büyümüş ve öğretmen olmuş hali olduğunu öğrensek bile yeterdi mesela!
İçimize sinmeyen diğer meseleler
🔴 Hasna (Selen Öztürk) yangın travması için terapi alacaktı, konu öylece kaldı. Meryem’in Levent’le yakınlaşabilmek için aldığı terapiler, Levent’in ölümüyle yön değiştirir ve yoğunlaşır sandıysak da konu kara deliğe gönderildi. Cüneyd Can’ın ölümünden neredeyse hiç etkilenmediği gibi Levent’in ölümünden de ışık hızıyla toparlandı. Onun için hayli önemli olan bu figürlerin ölümü ve Aziz’den (Settar Tanrıöğen) hipnoz yemişlik gibi travmatik konular varken beş yıl rehabilitasyon merkezine yatış nedeninin öfke kontrolü olması, nasıl desek, değişik bir tercih olmuş.
🔴 Biz hiçbir zaman Cüneyd ve Zeynep’in romantik ilişkisini destekleyen taraftan olmadık. İlişkileri geçen bölümde bitmiş olsa daha memnun kalacak taraftanız. Zira Meryem Cüneyd’i, Cüneyd de kendini Zeynep’ten uzak tutmakta haklıydı, neden, çünkü yetişkinler! Zeynep tüm zekasına rağmen ergenlikten yetişkinliğe yeni adım atmış birisi olduğu için Cüneyd’e çekilmesinin nedenini de sonucunu da iyi değerlendiremiyor. Cüneyd’in “Sen benim doktorum değilsin” sözünü Zeynep bu bölüm farkında olmadan başka sözlerle doğruladı: Kendi hayatını Cüneyd’inkine işlediğini, onun kıyısına halat attığını söyledi. İşte sorun tam da buydu. Neticede Zeynep okudu ve kendini gerçekleştirdi, ama böyle olmayabilirdi. Yurt dışındaki teklifi reddedip ülkeye dönmesinin nedeni gerçekten idealizm miydi yoksa reşit olur olmaz taktığı yüzük mü?
İyi ki çekmişler, iyi ki izlemişiz!
Bu kadar kusur kadı kızında da olur! Dizinin her şeyi toparlayamaması ve yer yer klişelere düşmesi kaçınılmazdı zira ulusal kanalda iş yapmak bunları da beraberinde getiriyor. ‘Kızıl Goncalar’ bir derdi olan, bu derdi de oldukça cesurca işleyebilen bir diziydi. Kutuplaşmış politik mahallelerin ikisine de kendini beğendiremese de verilmek istenen mesajları alabilenlerimiz için dizi, yerli dizi tarihine adını altın harflerle yazdırdı. Tüm ekibin emeğine sağlık.
Künye
Yayın mecrası: NOW TV
Yapım: Gold Film
Yapımcı: Faruk Turgut
Yönetmen: Ömür Atay, Özgür Sevimli
Senaryo: Şükrü Necati Şahin, Melih Özyılmaz, Deniz Gürlek, Gamze Arslan
Müzik: Ender Gündüzlü, Metin Arıgül, Can Sanıbelli
Oyuncular: Özgü Namal, Özcan Deniz, Mert Yazıcıoğlu, Erkan Avcı, Mert Turak, Selen Öztürk, Şerif Erol, Duygu Sarışın, Asiye Dinçsoy, Sitare Akbaş, Tuğrul Tülek, Yakup Turğut, Mina Demirtaş, Esma Yılmaz, Zehra Kelleci, Erol Afşin, Cemre Melis Çınar, Oğulcan İnan, Emin Gürsoy.