Bir Cam Şişeden Yükselen Türkiye: Nargile Fenomeni
01 Mayıs 2025

Yirmi beş yıl kadar önceydi. Kahire’de Nil kıyısında, zamanın neredeyse unutmayı tercih ettiği bir kahvehanede hayatımda ilk ve son kez nargile içtim. Merakla başladığım deneyim, ağır duman, yapışkan tat ve gün boyu süren baş ağrısıyla sonuçlandı. En kalıcı iz ise o kesif koku oldu; günlerce üzerimden çıkmadı.

O gün içimden sessizce bir söz verdim: “Bir daha asla.”

Yıllarca bu kararıma sadık kaldım. Londra’da Edgware Road’un Arap kafeleri önünden geçerken burnumu tıkar, İstanbul’da kahvehane köşelerinde sergilenen bakımsız nargile şişelerine mesafeyle yaklaşırdım.

Nargile, zihnimde geçmişin tozlu raflarına kaldırılmış, yorgun, çağ dışı bir alışkanlık olarak kalmıştı. Ta ki geçen haftaya kadar…

Londra’nın kalbinde, Michelin yıldızlı Zahter restoranında, önüme konan cam bir düzeneğe kuşkuyla yaklaştım. İçinden yükselen şey yoğun bir duman değil, hafif aromatik bir buhardı. Nane, bergamot, hafif limon… Ne baş ağrısı, ne is kokusu, ne de geçmişe dair tortular… Kulaklarımda elektronik ritimler, etrafımda modern tasarımın detayları…

Ve işte o an anladım: nargile geri dönmüştü. Ama bu kez başka bir surette: rafine, çağdaş, şehirli, küresel ve deneyim odaklı.

Dünden Bugüne: Nargilenin Serüveni

Nargile denince bugün pek çoğumuzun aklına İstanbul gelir. Oysa bu kültürel ritüelin kökeni 16. yüzyıl Hindistan’ına, oradan Basra Körfezi’ne ve nihayet İran üzerinden Osmanlı saraylarına uzanır. Bir zamanlar sultanların huzurunda içilen, sohbetlerin zarif eşlikçisi olan nargile, asırlardır Doğu’nun yavaş zaman anlayışını temsil etti.

Osmanlı kahvehanelerinde şekillenen bu alışkanlık, zamanla saraydan halka yayıldı. Tütün, seremoniyi andıran bir hazırlık süreciyle cam düzeneğe yerleştirilir, kömürle yavaş yavaş ısıtılır, sonra ağır ağır içilirdi. Çayla, sohbetle, hatta şiirle birleşen bir törendi bu.

Ancak bu zarif ritüel zamanla anlamını yitirdi. Hızlı şehirleşme, özensiz işletmecilik, kalitesiz malzeme ve hedef kitlenin değişimiyle birlikte nargile, köhneleşti.

Bir zamanlar zarafetle anılan bu alışkanlık, bir anda yorgun erkeklerin sigaraya alternatif aradığı bir uğraşa dönüştü. Karanlık kahvehanelerde, kalabalık caddelerde, ucuz aromalarla servis edilen dumanlı bir alışkanlık halini aldı.

Buhara Geçiş: Yeni Nesil Deneyim

Ama şimdi, bu kadim gelenek sessizce ama kararlı bir dönüşüm yaşıyor.

Tütünün yerini buhar aldı. Ağır kokuların yerini meyveli aromalar… Nargile artık dumanlı değil, berrak. Kahvehane değil, çağdaş restoran ambiyansı içinde sunuluyor.

Bu dönüşümde HuQQa ve HuQQabaz gibi markalar öncülük ediyor. İlk bakışta sadece modern bir nargile barı gibi görünse de, bu markalar Türkiye’nin küresel yaşam tarzı yaratma çabasının simgesi. İstanbul’dan Londra’ya, Doha’dan Dubai’ye, Riyad’dan Miami’ye kadar uzanan bir zincir. Her biri aynı konsepti birebir kopyalamak yerine bulunduğu şehrin ruhunu taşıyan tasarımlarla oluşturulmuş.

Her detay, Instagram çağının estetik anlayışına hitap edecek şekilde düşünülmüş: özel tasarlanıp imal edilmiş şeffaf cam düzenekler, pastel tonlar, laboratuvar titizliğinde mekanikler, özenle seçilmiş playlist’ler…

Bugün artık nargile “yaşlı işi” değil. Şehirli gençler, Z kuşağı, muhafazakâr elitler, Arap turistler ve Avrupalı gurmeler bu yeni deneyimin bir parçası. Dumanın yerini estetik aldı. İçimin yerini deneyim… Ritüelin yerini ise markalaşma ve yaratıcı bir iş modeli.

Vizyoner Bir Aile, Küresel Bir Hamle

Bu yeni vizyonun arkasında Simay Kamer ve ailesinin çok katmanlı ve geniş ufuklu girişimci yaklaşımı var. Aile, kökenini kuyumculuk sektöründen alıyor. Altının inceliğini ve detayını bilen eller şimdi mekanı, sunumu ve markayı aynı hassasiyetle işliyor.

Lüks yaşam stili, yatçılık, gastronomi ve inşaat gibi alanlarda faaliyet gösteren Kamer ailesi, nargileyi sadece bir içim aracı değil; bir yaşam biçimi, kültürel temsil ve deneyim mekânı olarak yeniden inşa ediyor; küresel piyasalara sunuyor.

Kahvemizi yudumlarken Simay Kamer bu dönüşümü şöyle özetliyor:

“Biz eski nargile kültürünün algısını değiştirmek, onu sadece geleneksel bir alışkanlık olmaktan çıkarıp modern bir deneyime dönüştürmek istiyoruz. Amacımız, herkesin modern nargileyle tanışması ve bu konsepti dünyanın her yerine taşıyabilmek. Şu an HuQQa markasıyla 7, HuQQabaz markasıyla da 28 şubemiz var, potansiyeli sonuna kadar kullanıp daha da büyümeyi hedefliyoruz.”

Bu sözler, yalnızca bir iş planının değil, bir kültür devriminin de manifestosu.

Kadınlar Bu Buharın Neresinde?

Bu dönüşümde en dikkat çekici bulduğum unsurlardan biri de kadın girişimcilerin etkin rolü. Zahter’in kurucu ortakları Yasemin Muslu Efe ve Simay Kamer, yalnızca bir restoran değil, bir kültür mekânı ve deneyimi yaratıyor. Tasarımları, menüleri, müzikleri ve ürün seçimleriyle Türkiye’nin kadın vizyonerlerinin dünyanın beklenmedik köşelerinde nasıl farklı bir iz bırakabileceğini gösteriyorlar.

Bu, “mutfağın kadını” klişesinin çok ötesinde bir temsil. Kültür üretiminde, markalaşmada ve küresel temsil gücünde kadınların oynadığı rol büyüyor. Nargile gibi erkek egemen bir alanın yeniden tanımlanmasında kadınların başı çekmesi, başlı başına bir devrim.

Bir Cam Buharda Saklı Gelecek

Bugün bir cam düzeneğin içinden yükselen buhar, sadece hoş bir aroma değil. Bu, Türkiye’nin gelenekle modernlik arasında kurmaya çalıştığı estetik köprünün sembolü. Doğuyla Batı, muhafazakârlıkla sekülerlik, geçmişle gelecek… Hepsi aynı şişede buluşabiliyor.

Bir yanda başörtülü genç bir kadın, diğer yanda Londra’da büyümüş seküler bir Türk erkek… Aynı düzeneğe eğilip, aynı aromayı soluyabiliyorlar. Bu, farklı yaşam biçimlerinin çatışmadan bir arada var olabileceğinin zarif bir ifadesi değil mi?

Son Söz: Buharla Gelen Dönüşüm

Nargileyi sevmek zorunda değiliz. Belki de hiç içmemek en doğrusudur sağlık bakımından. Ama onun geçirdiği dönüşümü görmemek, temsil ettiği kültürel yeniden doğuşu ve ekonomik değeri fark etmemek büyük bir kayıp olur.

Bir zamanlar yorgun erkeklerin köhne kahvehane alışkanlığı olan nargile, bugün gençlerin, girişimcilerin ve küresel markaların ellerinde bir kültür elçisine dönüştü.

Ve belki de en doğru soru şu:

Bu buhar, sadece keyif mi, yoksa geleceğe uzanan bir kültür ve iş vizyonu mu?

ÇOK OKUNANLAR