İyi Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, 23 Nisan’da İstanbul’da yaşanan 6,2 büyüklüğündeki depremi hatırlatarak AKP iktidarını sert sözlerle eleştirdi, “25 yıl İstanbul’u, 23 yıldır Türkiye’yi yöneten Erdoğan ve avanesi, ne Türkiye’yi ne de İstanbul’u depreme hazırlayabilmiştir.” Dervişoğlu, ayrıca, 1999 depreminden sonra belirlenen 470 toplanma alanından yalnızca 77’sinin kaldığını vurguladı.
Son dönemde çok tartışılan Kanal İstanbul projesini eleştiren Dervişoğlu, projeyi halkın değil, yabancı sermayenin çıkarı için yapıldığını savundu: “Konutları Türk vatandaşına yapıyorsanız, reklamı niye Arap televizyonlarında yayınlıyorsunuz? Ayşe teyzeye, Ahmet amcaya ‘ev yapıyoruz’ diyerek petrol zenginlerinden müşteri arıyorsunuz.”
Dervişoğlu, Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler’in şehit açıklamasını da sert dille eleştirdi: “‘Bu arada, bir tane drone atmışlar, o da bizim Mehmetçiğe çarptı, hastaneye götürdük, kurtaramadık, şehit oldu’ dedi. Bir kahramanımızın şehadetinden değil de sanki yolda çarptığı yavru kediden bahsediyor gibi.”
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Suriye’de düzenlenen Kürt Birliği Konferansı hakkında söylediği “pişmiş aşa su katmayın” sözlerine atıf yapan Dervişoğlu, “Terörist başını Meclis’e çağıran zatı biliyorsunuz. Artık teröristlerle pek sıkı fıkı oldu ama Suriye’deki konferansa incinmiş. Hâlâ hayal âleminde… İlk gün söyledim, yeniden hatırlatayım: bunların pişirdiği aşın malzemesi zehirdir zehir. Su katsalar ne, katmasalar ne! Bugün incinmişsin. Bekle, sandık geldiğinde çok daha fazla incineceksin. Bu millet bu ihaneti affetmeyecek, göreceksin!” ifadelerini kullandı.
Partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda konuşan Müsavat Dervişoğlu’nun açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde:
“Ne Türkiye’yi ne de İstanbul’u depreme hazırlayabildiler”
Yaşanan deprem bir kez daha göstermiştir ki; 25 yıl kesintisiz şekilde İstanbul’u, 23 yıldır da Türkiye’yi yönetmiş Erdoğan ve avanesi, ne Türkiye’yi ne de İstanbul’u depreme hazırlayamamıştır. Buna dair niyetleri olmadığı gibi, bundan sonra da olmayacaktır. “Dönüşüm” deyince arsa ve imar rantını hatırlıyorlar. İnşaat deyince AVM ve lüks rezidanslar dışında akıllarına bir şey gelmiyor. Her konuda olduğu gibi, bu konuda da hiçbir vizyonları yok. Eski Türkiye derken aslında kendilerini tarif ediyorlar. Çünkü, iktidarları da kendileri de eskidir.
Türk Telekom ve Turkcell örneği
Türkiye, dünyanın en pahalı ve en vasat iletişim hizmetine tonla para öderken; depremde, felaketlerde dahi cep telefonu kullanamazken, internete ulaşamazken; siz işinize geldiğinde ustaca bant daraltıyor, sosyal medyaya sansür koyabiliyorsunuz. Varlık fonuna aldığınız Türk Telekom’u da, Turkcell’i de siz yönetiyorsunuz. Milletin cebinden rant şebekelerine kaynak aktarmak dışında; iktidarın torpillilerine milyonlarca lira huzur hakkı ödemek dışında Allah aşkına hiçbirinizin aklına, bu milletin hayrına, geleceğine, refahına dair bir şey yapmak gelmiyor mu?
“Toplanma alanları gasbedilmiştir”
Düşünebiliyor musunuz? 1999 depremi sonrası belirlenen 470 toplanma alanından bugün sadece 77 tanesi kullanılabiliyor. Gerisi ise hepimizce malum olduğu üzere gasbedilmiş, şehrin soluk borusuna AVM’ler, lüks rezidanslar ve gökdelenler dikilmiştir.
“23 yıldır bitmeyen yağmanız devam etsin diye 1 ayda 50 milyar doları yaktınız”
Depreme hazırlık bahanesiyle topladığınız parayı başka yerlere harcayıp vatandaşımızı ölüme terk ettiniz. Milletin hayatına harcamadınız ama iktidarınızı korumak için, seçimle alamadığınız İstanbul’u hileyle alabilmek için 1 ayda 50 milyar doları yaktınız. 23 yıldır bitmeyen yağmanız devam etsin diye, bu aziz milletin biriktirdiği dövizi har vurup harman savurdunuz.
“Petrol zenginlerinden müşteri bulmaya çalışıyorsunuz”
Şimdi yeniden Kanal İstanbul’un peşine düşmüşler. Suyun altından değerli hale geldiği çağımızda İstanbul’un son sulak alanlarına, su kaynaklarına saldırıyorlar. Kılıfı da hazırlamışlar: Neymiş, vatandaşa toplu konut yapacaklarmış. Yahu, konutu Türk vatandaşına yapıyorsanız reklamı niye Arap ülkelerinin televizyonlarında yayınlatıyorsunuz? Bu büyük yağmayı, Ayşe teyzeye, Ahmet amcaya “ev yapıyoruz” diye perdelemeye çalışıyor, petrol zenginlerinden müşteri bulmaya çalışıyorsunuz. Sizin bu oyunlarınız bitmek bilmedi, biteceğe de benzemiyor. Şu artık gün gibi ortadadır: Sarayın bekası ile milletin bekası birbirinden farklıdır. Türk milletinin devletini, Türk milletinden kopmuş bir avuç azınlık idare etmektedir. Bundan sonra iki seçenek var; ya millet bekası galip gelecek, ya da sarayın bekası Türk milletini ezecektir. Sorun sarayda, çare ise buradadır: Meclistedir!
“Şehide “kelle” diyerek, teröriste barış güvercini muamelesi yapıyorlar”
Bakın sırada ne var biliyor musunuz? Turpun büyüğü var. Turbun büyüğü ve en acı olanı ise Milli Savunma Bakanı’nın sözleridir. Önce “yanlış mı okudum?” dedim ama maalesef doğru okumuşum. Şehidimiz sorulduğunda dedi ki: “Bu arada bir tane drone atmışlar, o da bizim Mehmetçiğe çarptı, hastaneye götürdük. Kurtaramadık, şehit oldu.” Aynen böyle dedi. Şehitlerimizi adet gibi zikreden zihniyetin geldiği nokta tam da budur. Bir kahramanımızın şehadetinden değil de, yolda çarptığı yavru kediden bahsediyor sanki. Soruyorum: O drone’u kim attı? Türk ordusunun, polisimizin, korucularımızın yıllardır kahramanca mücadele ettiği hain teröristler atmadı mı? Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler! Şehide “kelle” diyerek, teröriste “barış güvercini” muamelesi yaparak bu ülkeyi dün götürdüğünüz yer neresiyse, bugün de aynıdır. Vatana ihanet görevi tevdi edilmiş aparatların ajandasına değil; vatana hizmet için hayatını ortaya koymuş kahraman Türk ordusunun şerefine uygun davranın.
Napolyon benzetmesi
Meşhur bir hikâye vardır. Napolyon, komutanlarından birine sormuş: “Savaşı neden kaybettik?” demiş. Komutanı, “Beş nedeni var efendim,” diyerek sıralamaya başlamış: “Birincisi barut bitti,” deyince Napolyon, “Tamam dur, ötekileri sıralamanın anlamı yok,” demiş. Türkiye ekonomisinin durumu da budur. Halin sebebini sorarsanız da tek bir nedeni vardır: Cumhurbaşkanlığı sistemi isimli saray tasallutudur. Çünkü bu tasallut, elde avuçta lazım olan ne varsa tüketmiştir. Gerisini saymamıza gerek bile yoktur. Böyle bir ülkenin parasının değerli olması mümkün olabilir mi? Bu ülkeye yatırım gelebilir mi? Böyle bir ülkede istihdam yaratılabilir mi? Böyle bir ülkede yüzler gülebilir mi?
“23 yıldır laf üretmek yerine en önce GAP’ı bitirirlerdi”
Bugün gelir adaletsizliğinin en yüksek bölgelerinden olan Doğu ve Güneydoğu, Diyarbakır, Mardin, Van… onlar için ne demek? Yine rant demek, ağalık-marabalık demek. Aksi olsaydı, 23 yılda Cumhuriyet’in 10 yılda yaptığının yarısını yaparlardı. Çılgın projeler üretmek yerine, 23 yıldır laf üretmek yerine en önce GAP’ı bitirirlerdi.
“İncinmişsin, bekle sandık geldiğinde daha çok incineceksin!”
Terörist başını meclise çağıran zatı biliyorsunuz. Artık teröristlerle pek sıkı fıkı oldu. Ama Suriye’deki konferansa incinmiş. “Pişmiş aşa su katmayın” diyor. Hala hayal aleminde… İlk gün söyledim, yeniden hatırlatayım; bunların pişirdiğin aşın malzemesi zehirdir zehir. Su katsalar ne, katmasalar ne! Pişmiş aş dediğin, bu millete dayatılan baldıran zehiridir! Bugün incinmişsin. Bekle, sandık geldiğinde çok daha fazla incineceksin. Bu millet bu ihaneti affetmeyecek, göreceksin!”