Kapadokya’ya her gelişimde, geçmişin katmanlarına gömülmüş yeni bir öyküyle karşılaşıyorum. Avanos’un çömlek atölyelerinden Çavuşin’in sessiz taş evlerine, Göreme’nin vadilerinden Uçhisar’ın kartal bakışlı kalesine dek uzanan bu benzersiz coğrafya, yalnızca 60 milyon yıllık jeolojik geçmişiyle değil, kültürel ve ekolojik çeşitliliğiyle de büyülüyor.
Ancak bu defa, peribacalarının gölgesinde yankılanan yepyeni bir anlatıya kulak verdim: jeotermal enerjiyle şekillenen sürdürülebilir turizmin yükselişi.
Ürgüp’te düzenlenen JEMYAD Uluslararası Jeotermal Yatırım Zirvesi, klasik bir enerji konferansının ötesine geçerek, Kapadokya’nın geleceğine dair vizyoner bir yol haritası sundu. Artık turizm, sadece geçmişin izlerini taşımakla kalmıyor; doğanın alt katmanlarından beslenen bir gelecek hayalini de şekillendiriyor. Bu yeni vizyonun mimarlarından biri, bölgenin en yaratıcı turizm öncülerinden Ömer Tosun. Museum Hotel’in kurucusu olarak tanınan Tosun, Kapadokya’nın doğal kaynaklarını sadece ekonomik bir getiri aracı değil, kültürel ve ekolojik bir miras olarak da değerlendirmeyi bilen bir lider.
Jeotermal Enerji: Yerin Altından Yükselen Yeni Hikâye
Jeotermal enerji, yalnızca elektrik üretimiyle sınırlı bir teknik kaynak değil; çok amaçlı kullanım potansiyeliyle, sürdürülebilir yaşamın ve turizmin yeni temeli olabilir. Japonya’da Beppu ve Kusatsu gibi şehirler, yüzyıllardır jeotermal kaynakları hem yerel halkın sağlığı hem de turistik çekim merkezi olarak kullanıyor. İzlanda, başkenti Reykjavik dahil olmak üzere şehirlerinin neredeyse tamamını jeotermal enerjiyle ısıtarak dünyaya enerji dönüşümünde örnek oluyor. Macaristan, Budapeşte’nin meşhur kaplıcalarıyla hem sağlık turizmini hem şehir markalaşmasını eş zamanlı büyütüyor.
Kapadokya’da da benzer bir model inşa edilebilir. Gün doğumunda balonla göğe yükselen bir turistin, öğle saatlerinde jeotermal termal bir merkezde bedenini ve ruhunu dinlendirmesi, akşam ise organik ürünlerle hazırlanmış, lavanta kokulu bir sofrada günü kapatması… İşte bu bütünsel deneyim, “jeotermal turizm” anlayışının en rafine hali.
Sadece Turizm Değil, Ekolojik Yaşamın Omurgası
Jeotermal kaynakların seracılık, ısıtma, tarım ve sağlık alanlarında kullanımı, Kapadokya’nın ekonomisini yalnızca turizme bağımlı olmaktan çıkararak dirençli ve çeşitlendirilmiş bir yapıya dönüştürebilir. Avrupa Birliği’nin 2030 Yeşil Mutabakat hedefleri çerçevesinde, karbon ayak izini azaltan bu tür yatırımlar, hem çevresel sürdürülebilirliği destekliyor hem de finansal teşvikler ve yatırım kredileri açısından ciddi avantajlar sağlıyor.
Sandıklı, Afyonkarahisar ve Kütahya gibi bölgelerdeki jeotermal destekli tarım projeleri ve wellness otelleri, bu modelin Anadolu’ya nasıl yayılabileceğini gösteriyor. Dünyada 2023 itibarıyla yaklaşık 80 milyar dolarlık bir büyüklüğe ulaşan termal turizm pazarı, 2030’a kadar 100 milyar doları aşacak. Türkiye’nin bu küresel pastadan aldığı pay hâlâ potansiyelinin çok altında.
Kapadokya Jeotermal Mükemmeliyet Merkezi: Geleceğin Laboratuvarı
Zirvede duyurulan Kapadokya Jeotermal Mükemmeliyet Merkezi, yalnızca bir turistik tesis değil, aynı zamanda bilim, inovasyon ve teknolojinin buluşma noktası olarak tasarlanıyor. Bu merkez sayesinde bölge, dünyanın dört bir yanından araştırmacılar, mühendisler ve turizm profesyonelleri için bir cazibe alanına dönüşebilir. Aynı zamanda yerel halkın eğitimi, istihdamı ve girişimciliği desteklenerek, kapsayıcı kalkınma modeli inşa edilebilir.
Sürdürülebilir Turizm: Görmekten Öte, Hissetmek
Yeni nesil gezgin, artık sadece güzellik aramıyor; anlam ve deneyim peşinde. Bu nedenle jeotermal turizm; şifa, keşif, ekolojik bilinç ve toplumsal faydayı bir arada sunan nadir turizm türlerinden biri olarak öne çıkıyor. Kapadokya’nın taş sokakları, mistik vadileri ve geleneksel lezzetleri, yerin altından gelen bu enerjiyle birleştiğinde, çok daha güçlü ve yeniden kurgulanmış bir hikâyeye dönüşüyor.
Ömer Tosun ve Vizyoner Girişimciliğin Gücü
Bu dönüşümde en dikkat çeken unsur ise devletin değil, özel sektörün ön alması. Ömer Tosun gibi vizyoner isimlerin öncülüğünde yürütülen projeler, kamu politikalarının nasıl yönlendirici değil, kolaylaştırıcı olması gerektiğini de ortaya koyuyor. Türkiye’nin termal ve jeotermal potansiyelini harekete geçirmek için bu tür girişimcilerin önünü açmak, yeni yollar döşemek ve onların deneyimlerinden kamu politikaları üretmek şart.
Derinlikten Yüzeye Yükselen Bir Devrim
Jeotermal enerji, sadece bir enerji kaynağı değil; bize medeniyetle nasıl bağ kuracağımızı gösteren bir rehber. Kapadokya bu sınavı başarıyla geçmeye aday. Çünkü burada toprağın yalnızca üzerinde değil, altında da bir hikâyesi var. Bu hikâyeyi yazmak, biraz sabır, biraz bilgi ve çokça inanç istiyor.
Kapadokya şimdi yalnızca geçmişe değil, geleceğe de açılan bir kapı. Ve bu kapının anahtarını, hayal gücüyle sabrı harmanlayan insanlar tutuyor. Onların ellerinde şekillenen bu yeni vizyon, sadece Kapadokya’yı değil, Türkiye’nin turizm anlayışını da yeniden tanımlayacak güce sahip.