Ayrılıkçı terör örgütü PKK’nın kendi kendin i fesih ve silahlı mücadeleden vazgeçme kararı alması, bu kararın hayata geçmesi halinde Türkiye açısından sahiden çok büyük imkânlar vaad ediyor.
Üstelik bu imkânlardan bazıları, ortada böyle bir ön şart ve pazarlıkta kurulmuş al-ver dengesi olmamasına rağmen, yapılan işin biraz da doğası gereği PKK’nın silahsızlanmasıyla bir biçimde eş zamanlı hayata geçmesi gereken şeyler.
Bu eş zamanlı olması gereken şeylere biz bir genel kavram olarak “demokratikleşme adımları” diyoruz ama mesele sadece demokratikleşmeden, demokratik hakların genişlemesinden ibaret değil.
Kaçınılmaz biçimde hukuk reformu, yasalardaki terör ve terör örgütü üyeliğin tanımlarının, teröre yardım yataklık ve terör propagandası tanıklarının değişmesi gereken bir döneme giriyoruz.
Sadece yazılı hukuk da değil. Hukuk uygulamaları da, PKK’nın silahsızlanmasına hemen hemen eş zamanlı biçimde “normalleşmek” durumunda.
Bütün bunları yapmadan PKK’nın tek taraflı silahsızlanması da mümkün elbette ama bu adımları atmamak Türk-Kürt barışına, bunca yılın çekilen acılarını azaltmaya yaramaz; aksine gelecekteki yeni çatışmaların tohumlarını atar.
O yüzden, eğer PKK sahiden önümüzdeki 2-3 ay içinde silahsızlanacaksa, bu demokratik adımların da yıl sonuna kadar atılmaya başlanması ve devamının da geleceğine dair güven ortamının oluşması lazım.
Yoksa Türkiye eline geçen bu büyük fırsat penceresini kullanamaz.
Bunu ben kendi kendime söylemiyorum; aklı başında herkes PKK’nın silahsızlanmasının doğal uzantısının, PKK’nın varlığı yüzünden kısıtlanan demokratik hakların geri gelmesi olduğunu söylüyor.
Bakın, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek Londra’da katıldığı bir panelde PKK’nın silah bırakacak olmasının ekonomik faydalarını sıralarken şunu da söylemiş: “Ayrıca Türkiye’nin demokratik yolculuğuna ve ülkemizin algısını iyileştirmeye yardımcı olacaktır.”
Sahiden de böyle.
O yüzden dün Cumhurbaşkanı ve Ak Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın partisinin Meclis Grubuna hitaben yaptığı konuşmayı can kulağıyla dinledim. Çünkü Erdoğan, pazartesi günü bu konuda ayrıntılı bir konuşma yapacağını söylemişti, işte o konuşma Erdoğan’ın dünkü konuşması olmalıydı.
Nitekim Erdoğan’ın dünkü grup konuşmasının tamamına yakını esasen bu konuyla ilgiliydi. Erdoğan “Bölücü örgütün ‘kendini fesih ve silahları teslim’ kararı aldığını açıklamasıyla, ‘Terörsüz Türkiye’ çabalarımızda yeni bir safhaya geçmiş bulunmaktayız. Bu safha, birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi, dayanışmamızı, aynı ortak geleceğe doğru yürüyüşümüzü güçlendirme safhasıdır. Bu safha, 86 milyonun arasına örülen terör duvarını kalıcı olarak ortadan kaldırma safhasıdır. Bu safha, demokrasimizin serpilmesine ket vuran büyük bir engelden kurtulma safhasıdır” dedi.
Yani demokrasimiz önündeki PKK engelinden kurtuluyordu.
Erdoğan konuşmasında birkaç paragraf sonra bir de şunu söyledi: “Örgüt kendi üzerine düşenleri yerine getirdiğinde, artık kalan hususları konuşmak, görüşmek, ilerletmek siyasetin işi haline gelecektir. Dolayısıyla herkesi, uçup kaçmadan, sağduyuyu elden bırakmadan, iyimser, umitvar ama itidalli bir şekilde gelişmeleri takibe davet ediyoruz.”
Bunlar birer vaat midir? Hem evet, hem hayır.
Erdoğan kendisi de söylüyor, ne erken sevinmek ne de ümitsiz olmak lazım. Ümitli ama itidalli bir bekleyiş gerekiyor.
Biz de bekleyelim.